Tarihin en ünlü müzisyenlerinden biri olan Beethoven’ın genleri, onun müzikal yeteneğine anlamlı bir katkı sağlamamış gözüküyordu! Hatta Beethoven’ın gen değerleri her iki referans popülasyona da kıyasla düşüktü.

Müzik yeteneği ve insan genleri

Sizce Beethoven, Bach veya Mozart gibi dehaların genomunda müzik yeteneğini pekiştiren genler var mıdır? Yeni bir araştırma, bu konuda şaşırtıcı bulgular ortaya koyuyor. 

İnsanlar, yeteneğin illâ doğuştan gelmesi gerektiğine yönelik saplantılı bir inanca sahipler. Bunun en olası nedeni, belli yetenekleri geliştirmenin çok zor olmasından ötürü, bunu yapmayı deneyenlerin kısa sürede yılması ve kendilerinde bir sorun olduğunu düşünmesi… Tabii belli bir konuya ömürlerini vererek “yetenekli” sıfatına erişenlerin, o yeteneği sergilemek çok basitmişçesine yeteneklerini sergiledikleri için de bu etki artıyor.  

Genetiğin, bir şeyleri öğrenebilme becerisi ve yetenek gibi konularda etkisi olduğuna kuşku yok. Örneğin müzik, sanat, yazarlık, dil, satranç, matematik, spor, hafıza ve genel kültür gibi alanları kapsayan bir çalışmada, genetiğin öğrenebilme kabiliyetini (cinsiyetten bağımsız olarak) %32 ilâ %71 oranında etkilediği, yeteneğiyse %50 ilâ %92 oranında etkilediği bulundu. 

Ama başta da bahsettiğim gibi bugünkü yazımızda, müzik alanına odaklanacağız. Müzik yeteneği de genlerden tabii ki etkileniyor: Örneğin bu alanda yapılan 105 farklı araştırmanın sonuçlarını bir arada değerlendiren bir makalede algı, öğrenme, hafıza, nöronal aktivasyon ve apoptoz (programlı hücre ölümü), uzun dönem potansiyellenme ve CDK5 sinyalleme yolağı gibi bir dizi diğer fonksiyonla da ilişkili olduğu bilinen EGR1, FOS, ARC, BDNF, DUSP1, MAPK10, SNCA, ARHGAP24, TET2, UBE2D3, FAM13A ve NUDT9 gibi genlerin müzik yeteneğini ve ses üretim kabiliyetini de pekiştirme potansiyeli olduğu keşfedildi. Helsinki Üniversitesi tarafından yapılan bir başka çalışmadaysa müziksel yeteneğin %50 kadarının genetik temelli olduğu tespit edildi. 

İnsan özelliklerinin ve hastalıklarının genetik temelini anlamaya yönelik DNA dizileme yöntemlerindeki gelişmeler, bilim insanlarının, önde gelen tarihi şahsiyetlerin genomik yapısını araştırmalarını da sağlıyor. En etkili ve popüler klasik müzik bestecilerinden biri olan Ludwig van Beethoven da yakın zamanda birden fazla genomik analizin başrolünde yer aldı. Örneğin bu çalışmalardan biri, Beethoven’ın karaciğer hastalığı ve hepatit B enfeksiyonuna yatkınlığı olduğunu keşfetmişti. Daha yakın tarihte yapılan bir diğer analizse, ilginç bir şekilde, Beethoven’ın müzikalite ile yakından ilişkili bir yetenek olan ritim senkronizasyonu için düşük bir genetik yatkınlığa sahip olduğunu ortaya koydu.  

606.825 bireyi kapsayacak şekilde yapılan bu yeni “genom çapında ilişkilendirme çalışması” (GWAS), ritim senkronizasyon yeteneği ile önemli ölçüde ilişkili 69 genin spesifik konumlarını (lokuslarını) tanımladı. Bu çalışmadaki katılımcılardan, onlara dinletilen bir müzik ritmi ile aynı anda el çırpmaları istendi. Sonrasında yapılan bir aile çalışması da poligenik endekslerin müzikle ilgili çeşitli beceri ve özellikler üzerinde küçük ama önemli bir etkisi olduğunu gösterdi. 

Poligenik indeksler (PGI) veya poligenik skor (PGS) gibi terimler, bir bireyin genlerinin fiziksel tezahürü üzerinde birden fazla sayıda (dolayısıyla “poli”) genetik varyantın tahmini etkisini özetleyen bir sayıdır. Mevcut çalışmada, araştırmacılar Beethoven'ın PGI'sını hesapladılar ve bunu, müzikal başarı verilerine sahip oldukları binlerce günümüz bireyinden oluşan bir veri kümesiyle karşılaştırdılar. 

Ritim yeteneği 

Araştırmacılar, Beethoven’ın yakın zamanda dizilenmiş DNA'sını, ritim/vuruş senkronizasyonu için genetik yatkınlığının bir göstergesi olarak poligenik bir puan hesaplamak için kullandılar. İlginç bir şekilde, tarihin en ünlü müzisyenlerinden biri olan Beethoven, İsveç'teki Karolinska Enstitüsü ve Vanderbilt'in BioVU veritabanından alınan nüfus örneklerine kıyasla, genel müzikalite için dikkate değer olmayan bir poligenik skora sahip çıktı! Yani Beethoven’ın genleri, onun müzikal yeteneğine (en azından ritim yeteneğine) anlamlı bir katkı sağlamamış gözüküyordu! Hatta Beethoven'ın PGI'sı her iki referans popülasyona da kıyasla düşüktü: Genel popülasyonun %89-91 arasının genleri, onları Beethoven’dan daha müzikal yapıyordu! 

Çalışma, PGI yaklaşımının zorluklarını belirgin bir şekilde vurgulamaktadır. Araştırmacıların da belirttiği gibi, Beethoven'ın bir virtüöz olarak tanınması göz önüne alındığında, düşük PGI'sının onun sıra dışı bir müzisyen olduğu anlamına geldiği sonucuna varmak açıkça yanlış olacaktır. Ayrıca uzmanlar, aynı durumun müzik yeteneğine ilişkin mevcut tahminler için de geçerli olduğunu söylüyorlar. Araştırmacılar, şöyle söylüyorlar: 

“Amacımız, bunu 200 yıl önce yaşamış bir birey için genetik tahminler yapmanın zorluklarına bir örnek olarak kullanmaktı. DNA temelli tahmin ile Beethoven'ın müzikal dehası arasındaki uyumsuzluk, DNA testlerinin bize belirli bir çocuğun müzikal olarak yetenekli olup olmayacağı konusunda kesin bir cevap veremeyeceğini gösteren değerli bir ders veriyor.” 

Araştırmacılar, tipik bir PGI'nın genetik etkilerin sadece bir kısmını yakalayabildiğini ve büyük ölçüde GWAS'ın istatistiksel gücüne ve hedef özelliğin kalıtsallığına bağlı olduğunu belirtiyor. PGI'ların öngörücü değeri, daha büyük GWAS örnekleriyle ve daha yüksek kalıtılabilirliğe sahip özellikler için artmaktadır. Genetik ilişkiler, aynı zamanda genetik ve çevre arasında kültüre özgü bir etkileşimi yansıtmaktadır. Dolayısıyla, Batı toplumunda yapılan bir GWAS evrensel olarak diğer toplumlar için geçerli olmayabilir. Ayrıca, PGI'ların bireysel düzeyde doğru tahminler üretmesi gerekmez. 

Araştırmacılar, ünlü tarihi figürler de dahil olmak üzere, bireysel düzeyde tahmin değeri atamak için PGI'ları kullanırken dikkatli olunmasını tavsiye ediyor.