Adil Yargılanma Hakkı, herkesin medeni ve cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahip olması anlamına gelmektedir. Adil yargılanma, yalnızca yargılama usulünü değil, aynı zamanda yargı organizasyonunu da kapsar (Golder v. Unıted Kingdom). Adil yargılanma hakkı, diğer hakların da etkili biçimde kullanılmasını ve savunulmasını temin eder. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) 6. madde, yargısal nitelikte karar veren makamlar önündeki usule ilişkin de güvence sağlamaktadır.

Yüz binden fazla insanın işten atılması, onlarca insanın intiharı, denizde boğulması, hastalıktan ölmesi süreci hızla devam ederken 685 sayılı OHAL KHK’si ile geçen yılın Ocak ayında kurulan OHAL Komisyonu, 13 aydır sürdürdüğü çalışmalarını tamamladı ve ilk kararlarını verdi. Komisyon, 685 sayılı KHK’nin 2. maddesine bakıldığında bir tür “mahkeme” olup; adil yargılanma güvencelerine sahip olmak zorundadır. Zira Komisyon, “yargı fonksiyonuna sahip” kılınmıştır (Clayton/Tomlinson, The Law of Human Rights, s. 873).

Komisyon, her şeyden evvel “yasa ile kurulmuş olma” özelliğine sahip değildir. Komisyon, parlamentodan çıkan bir “yasa” değil, “olağanüstü” bir dönemde yürütme organı tarafından bir gece yayınlanan “kanun hükmünde kararname” ile kurulmuştur. Dolayısıyla Komisyon, “yargı yeri”nin temel niteliğine aykırı olarak inşa edilmiştir. Yasa ile kurulmanın bireylere tanıdığı en önemli güvence, dava konusu olay ortaya çıkmadan önce, gerek kuruluş ve yetkileri, gerekse izleyecekleri yargılama usulünün belli olması, bireylerin nelerle karşılaşacaklarını bilebilmesidir. Olaydan sonra yargı yeri tayini, “olaya ve kişiye özgü” mahkeme kurulması anlamına gelir.

Üyelerinin atanmasından toplantılarına, kararları verme şeklinden bu kararları ilgilisine ve kamuoyuna duyurma tarzına kadar komisyon, “adil bir yargılanmanın” asgari güvencelerini sağlamamaktadır. Komisyon “görünüşte” dahi “bağımsız” değildir. Zira, 7 üyesinin 3’ü başbakanın, 1’i adalet, 1’i içişleri bakanının, 1’er üye ise Yargıtay ve Danıştay’ın atadığı tetkik hakimleridir. Son 2 üye hariç, üye nitelikleri açısından görünüşte dahi “bağımsızlık” söz konusu değildir. Zira tam 5 üye “hükümet personeli” durumundadır. Bu üyelerin özellikle maaş, disiplin vd. bağları göz önüne alındığında, kurumlarından bağımsız davranmaları beklenemez. Bu tabloya, KHK’nin 1/3. maddesindeki “karar yeter sayısının 4 olduğu” hükmü eklendiğinde, salt yürütmenin atadığı üyelerin oylarıyla karar ihdasının mümkün olduğu ortaya çıkmaktadır.

Komisyon, kuşkusuz ki AİHM’in tavsiyeleriyle oluşturulmuş bir “çözüm organı”dır. Nitekim AİHM komisyon kurulduktan sonra ele aldığı bir meslekten ihraç başvurusunu, komisyona yapılacak başvuru şartını gerekçe göstererek reddetmiştir (http://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-40246602). Ancak bu, komisyonun adil yargılanma güvencelerine uygun kurulduğu ve çalıştığı anlamına gelmemektedir. Belirttiğimiz gibi başta “bağımsızlık” niteliğine sahip olmayan bu komisyon karşısında, 2004 yılında yine AİHM tavsiyesiyle kurulan 5233 sayılı yasaya dayalı tüm illerde kurulan “Zarar Tespit Komisyon”larını hatırlatmak gerekir. O komisyonlarda hiç olmazsa “baro temsilcisi” vardı.

Komisyonun sahip olması gereken başka bir özelliği ise “tarafsız” olmasıdır. Tarafsızlık, bağımsızlıkla yakından ilgilidir. Hükmün, uyuşmazlıkta ileri sürülen objektif gerekçelere dayandırılması anlamına gelmektedir. Komisyonun tarafsızlığını vereceği kararlardan anlamak mümkündür. Komisyonun kişilerde bıraktığı izlenim, yani hak arayanlara verdiği güven, tarafsız bir görünüme sahip olması, tarafsızlığını sağlamak için alınmış bulunan tedbirler, organın tarafsızlığı konusunda makul her türlü kuşkunun ortadan kaldırılması demektir. Bu çerçevede Komisyona bakılınca Türkiye’de 15 Temmuz sonrası meslekten çıkarılmış bireylerde bir güven duygusu yaratmadığı, bugüne kadar verdiği kararlarla sadece hayal kırıklığına yol açtığı görülmektedir.

Görev yaptığı 1 yılda (Şubat 2017-Şubat 2018 arası) ele aldığı 6.400 başvurunun 6.300’ünü reddetmiş, sadece 100 kişiyi işe iade etmiş bir komisyonun “tarafsız” olduğu asla düşünülemez. Kararlarındaki hiper yüksek ret oranı (1/64), çalışma süresinin 11 ay sonra sona ereceği ve 101 bin başvuruyu henüz incelemediği düşünüldüğünde, 6 üye 80 uzmandan ibaret personeliyle bu komisyonun, mağdurların hak araması yolunda sadece bir engel olduğu görülmektedir.