Ölüler, ölülerimiz, öylece bırakıp gitmiyorlar bizi. Kimi ölümler, bazı ölüler yaşarkenki hallerinden çok daha etkili oluyorlar. Ya yeni ve güzel hayatlar yeşeriyor...

Ölüler, ölülerimiz, öylece bırakıp gitmiyorlar bizi. Kimi ölümler, bazı ölüler yaşarkenki hallerinden çok daha etkili oluyorlar. Ya yeni ve güzel hayatlar yeşeriyor o ölümlerden, ya da yeni ve daha çok ölümler!
Nefret, öfke, bölünme… Buna yol açan ölümler de var; sevgi, dostluk ve bütünleşmeye yol açanlar da.
Hafta sonunda, Srebrenitsa katliamının 15. yıldönümünde, toplu mezarlardan çıkarılan 775 cenaze daha toprağa verilirken, törene ilk kez katılan ve böylece de ülkesi/soydaşları adına sessizce özür dileyen Sırbistan Devlet Başkanı Boris Tadiç’in gözlerinde biriken yaşlar eski Yugoslavya topraklarında biriken öfke ve nefreti bir nebze siler belki.
Öfkeyi ve nefreti silecek, bizi birbirimize yaklaştıracak en önemli şey bu aslında: ölülerimize, ölümlerimize samimiyetle üzülebilmek. Acıyı paylaşabilmek!
Balkanları birleştiren ölüler olmuştu geçmişte. Sonra ölüler böldü yine.
Kosovalı Bora ve Ramiz’in ölümleri, söz gelimi… Bora Sırp, Ramiz Arnavut’tu… İki delifişek delikanlı… Beraber büyüdükleri topraklar, ortak ülkeleri Yugoslavya’nın bir parçası olan Kosova, Alman faşizminin postallarıyla çiğnenmeye başladığında, iki anti-faşist olarak birlikte sarılıp silaha, birlikte direndiler. Birlikte öldüler. Kosova’da onların adları verildi caddelere, meydanlara.
Bora ve Ramiz’in ölüleri birleştiriyordu, Kosovalı Sırp ve Arnavutları.
Sonra, bu köşenin okurları her Dünya Barış Günü’nde yazmaya söz verdiğim Miroslav Milankoviç’in öyküsünü anımsayacaktır; hani şu savaşta ne komşusu Hırvatları öldürmeyi ne de savaştan kaçtı denilmesini kabullenemeyip Şid kasabasının hayvan pazarında kendini vurarak intihar eden Sırp delikanlı Milankoviç’in öyküsünü… Onun o bölücü savaşa karşı isyanının ifadesi olan intiharı da Sırpları ve Hırvatları birleştiren bir ölüm bırakmıştı geride.
Böyle ne çok ölülerimiz var bizim!
Hasip Kaplan, bölünme ve ayrılma önerilerine isyan ederken anımsattı onları. Yaşadıklarımızın vehametini kavrayabilmiş her gazetenin manşet yapması gereken sözlerdi Kaplan’ın söyledikleri.
“Ben Kürt’üm. Benim eşim Türk. Benim çocuklarımı … nasıl ayıracak, kimi nereye koyacak(sınız)? İki çocuğum var, birini Şırnak’a birini de Kırklareli’ne mi bırakacak(sınız)?” diye soran Kaplan, Kürtlerin ve Türklerin ölülerini anımsattı hepimize. Çanakkale’de, Dumlupınar’da yan yana yatanları. Ve “Türkler de Kürtler de ayrılmayı konuşmalıdır” demenin, o yan yana yatan “şehitlerimize yapılacak en büyük saygısızlık” olduğunu ilan etti.
Şimdi, “şehitlerimizin” ayrıldığı günlerdeyiz, ne yazık! Bir yanda askeri törenlerle bayrağa sarılı tabutları taşıyoruz, arkasında öfkeli kalabalıklarla. Öte yanda, örgüt bayraklarına sarılmış Kürt gençleri taşınıyor; devlete silah çektikleri için ölümü fazlasıyla hak ettiğini düşündüklerimiz!
“Düşündüklerimiz”in “miz”i öyle eğreti duruyor ki bu cümlede. Eğreti, çünkü o ölü gençlerin ardından da binlerce insan yürüyor. Taziye çadırları dolup taşıyor. Bu ölüler, bu ölümler, öfke ve nefret biriktiriyor sadece. Bizi “biz” olmaktan çıkaran, bölen bir öfke ve nefret.
Kilise Dağı yanıyor şimdi! “PKK’li” diye bombalanan dağın ormanları, kendisini döven top mermileri, helikopter ve uçak bombalarının ateşiyle yok oluyor. Nusaybin’de, Diyarbakır’da, hemen her yerinde Güneydoğu’nun günlerdir sokaklar yanıyor. “İntikam” sloganları atılıyor.  
Öldürülen PKK’lilerin cesetlerine yapılan işkencenin öfkesi dinmek bilmiyor. Cesetlere işkence yapılmasına dair soruya ne Başbakan’dan, ne Genelkurmay Başkanı’ndan bir yanıt gelmiyor! Srebrenitsa’da katledilenlerin huzurunda konuşan Başbakan, kendi ülkesinde her dinin ve kültürün “saygı” duyduğu cesetlere yapılan işkence karşısında susuyor.
“Çırılçıplak morga konulmuş iki savaşçıdan, bedeni tek parça olan askerdir. Gözü oyulmuş, karnı kalçaları bıçak darbeleriyle yarılmış, yüzü yakılmış, parmakları kesilmiş olanı gerilladır!” diye yazmıştı dün Nazım Alpman!
Unutmamak gerek: Ölüler öldükleriyle kalmazlar; siz onlara nasıl davranırsanız onlar da size öyle davranırlar!