Bankalar ucuza fonlandı, kredi muslukları sonuna kadar açıldı. Parayı bulan daha da zenginleşiyordu. Sofrayı kuran iktidar, 2023 Mayıs’ta masayı topladı. Sermaye cephesi doydu. Sıra, hesabı ödemeye gelmişti.

Bundan 1 küsur yıl kadar önce… Döviz kurları ne zaman yükselse ya da faizler ne zaman düşürülse mikrofon tutulan MÜSİAD Başkanı’na yine söz veriliyor. AA muhabirine konuşan Başkan Mahmut Asmalı, 25 Ağustos 2022’de bankalara sesleniyor; “Buradan bankalara seslenmek istiyorum, Türkiye ve tüm dünya bu kadar kritik bir süreçten geçerken ‘karım azalıyor’ diye para musluklarını kısmaları kabul edilemez bir davranış olur”.

Mahmut Asmalı, temsil ettiği orta boy esnaf irisi sermayedarların veryansınını dile getiriyordu.

Bu demecin verildiği tarihte TCMB verilerine göre bankaların ticari kredilerde ortalama faizi yıllık yüzde 22’ydi. Asmalı, herkes gibi enflasyonun yükseleceğini görüyor, düşük faiz imkânından faydalanmak istiyordu. Yemeğin etli tarafı finans sermayesine kalmıştı. Bu açıklamanın yapıldığı tarihten 1 yıl sonraki enflasyon yüzde 61 olacaktı. 1 yıl önce yüzde 22 ile kredi çekip, mal alsanız, bugün yüzde 40’a yakın getiri elde edebiliyordunuz. Bu dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir kârlılık oranıydı. Bankalar da kredi musluklarını kapatmakta haklıydı. Çünkü onlar da enflasyon beklentilerinin bozulduğunu görüyor, bedava para dağıtmak işlerine gelmiyordu. Yemeğin etli tarafını esnaf irisi sermayedarlarla paylaşmak işlerine gelmiyordu. Geçmiş 1 yılda karları yüzde 400’den fazla artmıştı. Zaten 25 Ağustos 2022’de verdiği demeçte Mahmut Asmalı da bankaların kârlılığının yüzde 400’e dayandığını belirtiyor ve ekliyordu: “Faizlerin düşük olması yatırımcının daha az maliyetle borçlanması anlamına geliyor. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) ekonomik büyümeyi destekleyici adımlarını doğru buluyoruz.”

Finans sermayesiyle esnaf irisi patronlar, ganimetten pay kapma yarışındaydı. Her iki kesim de yaklaşan enflasyonu görüyor, bir taraf ucuza para bulmak için uğraşıyor diğer taraf ganimeti paylaşmak istemiyordu. Yaklaşan enflasyonun kaçınılmaz olduğunu gören finans sermayesi için bedavaya para dağıtmak anlamsızdı.

SOFRAYI İKTİDAR KURDU

Finans sermayesi de, esnaf irisi orta boy patronlar da kendi cephelerinden haklıydı. Hükümet ise seçime hazırlanıyor, bu iki kesimin didişmesine son vermek istiyordu. O da kendi cephesinden haklı sayılırdı. Peki çözüm neydi? Çare politika faizini daha da düşürmek oldu. Yüzde 14 olan politika faizi devam eden 4 ayda yüzde 8,5’a kadar geriletildi. Böylece bankalar daha ucuza fonlanacak, karşılığında da kredi musluklarını açmaları beklenecekti.

Döviz kuru da Merkez Bankası rezervleri aracılığıyla baskılanıyor, parayı bulan daha da zenginleşiyordu. Bu zenginleşmeyi gören sermayedarlar bankalara koşuyor, daha fazla para için sıraya giriyorlardı. Ganimetten pay kapma yarışı son hız sürüyordu.

YEMEĞİ SERMAYE YEDİ

Dövize talep de KKM sayesinde düşürülmüştü. KKM’den dövize kaçış olmasın diye 2022 boyunca  kamu kaynaklarından KKM sahiplerine 181 milyar TL akıtılmıştı. Bu paranın Üstelik KKM’den elde edilen gelir vergiden de muaf tutulmuştu. (Karşılaştırma için; 2022 yılında tahsil edilen toplam MTV geliri 24,5 milyar TL’dir.) Dövize giden paranın önü KKM ile kapatılmış, TL mevduat faizleri de düşürülmüştü. Böylece piyasaya  pompalanan para borsaya ve gayrimenkule akıyordu. Merkez Bankası’nın konut fiyat endeksi verilerine göre, seçim ayı olan Mayıs 2023’te konutlardaki fiyat artışı yüzde 103’tü. Dolar bazında dünyanın en hızlı artan konut fiyatları Türkiye’deydi. Borsada da yatırımcı sayısında rekor kırılıyor, para bulmak isteyen şirketler halka arz edilmek için sıraya giriyordu. Finansal araçlar içinde reel getirisi pozitif olan tek seçenek olan Borsa İstanbul’du. Mayıs 2023 itibarıyla Borsa İstanbul’daki yıllık reel getiri yüzde 35’ti. Bu getiri oranı dünyanın hiçbir borsasında görülmemişti.

Gayrimenkul ve borsadan para bulmak yetmiyordu. Geçmiş borçlar da enflasyona ödetiliyordu. Böylece 3-4 yıl önce stres sebebi olan KOBİ borçluluğu sorunu da çözülüyordu. Fakat hiçbir şey yoktan var edilemezdi. Çalınan milyarlarca dolar aslında milyonların alım gücüydü. TÜİK verilerine göre GSYH’den emeğin aldığı pay 2020’in ilk çeyreğinde yüzde 38,8’di. 2022’nin ilk çeyreğinde bu oran yüzde 31,2’ye, 2022’nin son çeyreğinde ise yüzde 25,4’e kadar düştü. Gelir ve servet dağılımı belki de tarihimizde görülmemiş bir hızla bozuldu. Zengin daha zengin, yoksul daha yoksul oldu.

FATURA EMEĞE ÖDETİLİYOR

Pandemiden sonra sofrayı kuran iktidar, 2023 Mayıs’ta masayı topladı, tabakları kaldırdı. Sermaye cephesi doydu mu bilinmez ama emeğin alım gücünü afiyetle yediler. Sıra, hesabı ödemeye gelmişti. Fakat ne finans sermayesi ne esnaf irisi patronların hesabı ödemeye niyeti yoktu. Fatura emeğe kesilecekti. Zaten seçimler de bitmişti. Seçimden sonra tüketim üzerindeki vergiler artırıldı, kamu çalışanlarına yapılan zamlar enflasyona yedirildi, emekliye zam bile yapılmadı, özel sektör çalışanları zaten sendikasız oldukları için pazarlık güçleri yoktu ve şimdi 2024’e yaklaşılırken herkesin kafasında ücretlerin nasıl düzenleneceği sorusu belirdi. 10 Ekim’de Mehmet Şimşek, Ahaber’de enflasyonun sorumluluğunu emekçinin sırtına yıktı. Dedikleri şöyle;

“Artık enflasyonla uyumlu bir (ücret) artış düzenine geçmeliyiz. Çünkü öbür türlü bir sarmala giriyorsunuz. Yüksek ücret artışları, yüksek enflasyon… Ve burada kazanan yok.”

Emeğin alım gücü afiyetle iç edildikten sonra fatura ücretlilere kesilmişti. Erdoğan da Şimşek’e arka çıktı. Enflasyonun nedeni belirsizlik ortamından faydalanan fırsatçılardı. Çözümü de belliydi. 11 Ekim’de partisinin grup toplantısında konuştu Erdoğan;

“Milletimiz gerektiğinde malını satın almayarak bu fırsatçılara cevabı vermesini istiyorum. Otomobilden konuta kiraya kadar yapılanların önüne ancak bu şekilde geçebiliriz.”

Gören gözlere “gör” demek anlamsız, görmeyenin gözünü açmak imkansız. Yemeği afiyetle yediler, hesabı bize ödetiyorlar.