Pandemi: Made in China
Çin bir hafta öncesinde uyarıda bulunmuş olsaydı her şey daha farklı seyredebilirdi. Çin senelerdir tüm sağlık örgütlerinin, hayvan koruma ve yaban hayat derneklerinin uyarılarına rağmen her türlü canlıyı akıl dışı, korkunç bir şekilde tüketmekte
Dünya tarihinde 2019 zaten kötü bir yıldı ama meğerse en kötüsünü sinsice finaline saklamıştı. Geçtiğimiz yılın son aylarında Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıkan koronavirüs tüm dünyaya yayılmaya hızla devam etmekte. Artık Türkiye de buna dahil olmuş durumda. Virüs bir yandan hızla tüm dünya haritasını kırmızı ile kaplamaya devam ederken bir yandan dünya genelindeki bilim insanları ve doktorlar bu virüsle ilgili araştırmalara devam etmekte, hatta Bill Gates ve başka pek çok ünlü girişimci iş insanı da virüse karşı ilaç geliştirilmesi için büyük yatırımlar yapmakta. Zaten aşı bulunmazsa yayılma nasıl engellenecek ve ölüm yüzdesi, Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) açıkladığı orana göre, yüzde 3.4 civarında nasıl kalabilecek, bilemiyoruz. Ama umalım ki son aylarda herkesin dilinden düşürmediği 2011 yapımı Contagion (Salgın) filmindeki gibi virüsün insanlarda ölüm oranı yüzde 25’lere çıkmasın.
TESADÜFTEN İBARET
Evet Contagion filmi ile bugün yaşananlar arasında muazzam paralellikler var; filmde bir iş insanının Çin seyahati sırasında kaptığı öldürücü bir virüs sebebiyle hayatını kaybetmesi ve salgının Çin’den kapılan MEV-1 ismi verilen virüs dolayısıyla yayılması, bu virüsün solunum yolundan vücuda girerek insan bedenini etkilemesi gibi. Gerçekte olanlarla bu kurguda olanlar o derece benzeşiyor ki, bu konuyla alakalı olarak filmin senaristi Scott Z Burns’ün kapısı bile çalındı ve bu durumun nasıl olduğu soruldu. Adamcağız ne desin, benzerliklerin tesadüften ibaret olduğunu söyledi. Bundan dokuz sene önce çekilen bu filmdeki virüsün koronavirüs ile benzerliklerini bir kenara bırakacak olursak film daha önemli bir şeyi çok doğru göstermiş, o da, toplumun böylesi salgınlara karşı ne kadar savunmasız olduğu. Kısacası izlediğimiz şeyleri yaşıyoruz şimdi.
ÇİN’İN SORUMLULUĞU
Aniden ilgi gören tek film Contagion değil, 2013 yapımı Güney Kore filmi olan The Flu yani Grip isimli film de büyük kaos yaratan tehlikeli bir virüs salgını konusu ile benzer bir hikâyeye sahip. Bu filmde, şehir çapında genel paniğe yol açan ölümcül virüs H5N1. İyi bir film olmasa da virüsün ortaya çıkışı, ilk temas ve özellikle öksürük ile nasıl hızla yayıldığını gösteren sahneleri çok rahatsız ediciydi. Bu filmi izlerken aklıma HBO Chernobyl dizisinde, SSCB’nin nükleer felaketin başlamasındaki ve büyümesindeki korkunç rolü aklıma geldi. Ve yakın gelecekte bugün yaşadığımız virüs felaketindeki Çin’in rolü ile ilgili de bir film gelecektir. Çünkü, kim bilir Çin bir hafta bile öncesinde uyarıda bulunmuş olsaydı her şey daha farklı seyredebilirdi. Çünkü Çin senelerdir tüm sağlık örgütlerinin, hayvan koruma ve yaban hayat derneklerinin uyarılarına rağmen her türlü canlıyı akıl dışı, korkunç bir şekilde tüketmekte. 1978 Mao sonrası dönemde milyonlarca insan açlık sınırındayken insanlara ekmeğinizi taştan çıkarın ve gidin ormanda avlanın ve onları yiyin diyen devlet 88’de bu durumu yasallaştırıyor ve yaban hayatı milli bir kaynak olarak kategorize ediliyor. Yani yaban hayattaki tüm canlılar, devletin hayrı için milletin kullanabileceği bir metaya dönüşüyor. Ve işte o dönem yaban hayvanların satıldığı Wet Market denilen marketler kurulmaya başlıyor. Önce her türlü hayvanın eti için kurulan bu marketlerde zamanla hayvanların her kısmı için bir ticari sebep üretiliyor, mesela bilmem ne yarasasının ikinci kıkırdağı bilmem neye çok iyi geliyor gibisinden kocakarı ilaç kullanımları da çıkıyor. Bir iddiaya göre bu her şeyi yiyenler çok küçük bir kesim ve zenginler. Ancak fakirler doysun diye çıkarılan bir fikrin zenginler için olana everilmesi bana pek inandırıcı gelmemekte. Bu bilgi araştırılmaya muhtaç.
VİRÜS PAZARI
Nihayetinde normalde bir araya gelmeyeceği ve insanların da kolay kolay karşılaşmayacağı hayvanlar yurtiçi ve yurtdışından getirilerek bu Wet pazarlarda dip dibe, yan yana duruyorlar, kesiliyorlar ve satılıyorlar. Yani tavşan, tavuk, yarasa, yılan, kaplan, domuz, kedi, köpek, kuşlar, sürüngenler, sıçanlar, ayılar, fareler hepsi bir arada! Ve bu tuhaf kontak durumu virüslerin tuhaf seyrine vesile oluyor. Covid-19’un ilk 41 hastasının 27’si Vuhan Pazarı ile temasta bulundu. 2003’te SARS virüsü ise ilk olarak 2002’de Çin’in güneyindeki Guangdong şehrinde büyük olasılıkla yarasadan misk kedisine oradan da insana bulaşmıştı. Evet maalesef misk kedisi de yeniliyor Çin’de! Kısacası Çin dünyadaki hayvan zulmünün ve endüstrisinin en kötü olduğu yer. Virüslerin buradan çıkmış olması hiç şaşırtıcı değil, o yüzden Çin’in büyük oranda sorumlu olduğu bu pandemi eğer atlatılırsa üzerinde konuşacağımız bir konu olmalıdır.