Kimse kusura bakmasın gece vakti kimsenin kimseyi rahatsız etmeye hakkı yokmuş!

Pandemiden rahatsız olmuyorlar çünkü halk sağlığını korumaya dönük hiçbir yaptırımı olmayan kararlarla kendilerini rahatsız eden her şeyi yasaklamalarına olanak veriyor. Kalabalık mekânlar eğer eğlence mekânlarıysa virüs çok tehlikeli ama iş parti kongresi, cami açılışı, futbol müsabakası, AVM’de alışveriş oldu mu sorun yok. Virüs aynı marketin içinde içki satın alanlara saldırıyor ama ayran alana bir şey yapmıyor. Bağnazları, yobazları seviyor ama sosyalistleri, devrimcileri hiç sevmiyor. Küçük esnafı, emekçiyi de sevmiyor. Dinci, milliyetçi partileri, sarı sendikaları seviyor. Lebalep toplansalar da bulaşmıyor onlara. Koruyor adeta. O yüzden restoranlar, kafeler açılsa bile barlar, konser salonları açılamıyor pandemi önlemleri uyarınca.

AKP iktidarının başkanı müzikten rahatız oluyormuş. Başka hiçbir şey rahatsız etmiyor onları. Kimsenin özel yaşamına, yaşam tercihine de müdahale etmiyorlar ama gel gör ki işte halk sağlığı önemli. Yasaklamıyorlar da mecburi önlem alıyorlar!

***

Müzisyenler intihar ediyor. Rahatsız olmuyorlar çünkü müzik gürültü demek. Dünyalığını çoktan yapmış fahiş kaşelerle sahneye çıkanları koruyup devlet yardımı yapıyorlar. Onlarınki başka. Sarayda pandemi demeden özel davetler için müzik serbest. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası sanatçılarına -pardon kölelerine- özel temsillerde çalmaları için her molada yeniden test yaptırıp sarayda yağmur altında çalıştırdıklarında korunması gereken tek kişi.

Çocuk tecavüzlerinden rahatsız olmuyorlar. Bir kereden bir şey olmazmış. Tarikatları araştırmıyorlar, cemaatlere kaynak yaratıyorlar. Diyanetin bütçesine bütçe katıyorlar. Beş bakanlıktan çok bütçe veriyorlar bak bundan rahatsızlar. Yetmiyor, az geliyor onlara.

***

Kadın cinayetlerinden rahatsız olmuyorlar. Kadınlar eğer kocalarının sözünden çıkmazsa, tartışmazsa sorun yokmuş. Ceza indirimleri yapıyorlar, salıveriyorlar katilleri. Gece yarısı müzik yasak ama gece yarısı fetva gibi hukuksuz kararname yayınlayarak İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmakta beis yok.

Faili meçhul siyasi cinayetlerin adaletsiz kalmasından rahatsız değiller. Çünkü onların zamanında olmamış! Katillerin TV programlarında sunucu olması fikrinden de rahatsız olmuyorlar. Mafya liderleriyle, uyuşturucu patronlarıyla kol kola poz poz fotoğraflar yayınlıyorlar. ‘Kahrolsun laiklik’ sloganlarıyla insanları ateşe verip katliam yapanları Cumhurbaşkanı özel affıyla serbest bırakıyorlar. Onlar hapisteyse rahatsız oluyorlar çünkü.

***

Müsilajdan rahatsız olmuyorlar. Tarımda verimi artırmak için çok uygunmuş!

Orada kullanacaklar. Denize akan kanalizasyon da sorun değil. Tarım bitmiş, üretim durmuş, çiftçi çaresiz. Hiç rahatsız olmuyorlar. İthalat yapacaklarmış ekonomi büyürmüş.

Laik demokratik eğitim hakkını gasp etmekten hiç utanmıyorlar. Derecesiz, yetersiz dışardan atamalar yapmayı yakışıksız bulmuyorlar. Akademisyenlerin, öğrencilerin hak arayışından rahatsız oluyorlar ama. Hem de çok. Boğaziçili öğrencilerin burslarını kesiyorlar hemen. Ters kelepçeleyip ev hapsine atıyorlar.

***

Hırsızdan, uğursuzdan rahatsız olmuyorlar da ifşa edilmekten çok rahatsız oluyorlar. Görevi kötüye kullanan bakanlar, dolandırıcılar hiç rahatsız etmiyor onları hatta birkaç sıfırlı dört - beş maaş birden veriyor, ödüllendiriyorlar. Vatandaş aç. Umurlarında değil ama “vatandaş aç” denilince tozutuyorlar adeta. Feci rahatsız oluyorlar o zaman. “Bu devirde ekmek alamayan mı var?” diye azarı basıyorlar.

Memleketin bereketli topraklarını, kamu mallarını parsellemelerine engel olmaya çalışanlardan da çok rahatsız oluyorlar bak. Kusura bakıyorlar o zaman. Kusur icat ediveriyorlar. Hemen şiddet devreye giriyor. Mahkemelerde süründürüyorlar.

İklim değişikliğinden, orman yangınlarından rahatsız olmuyorlar. Ama yeşil bir yer görmeye dursunlar. İnşaatsız bakir doğa parçası görürlerse ateş basıyor. Çok rahatsız oluyorlar. Gözlerinin önünde AVM’ler, rezidanslar, kuleler, köprüler uçuşmaya başlıyor fenalaşıyorlar. Gerçekleri çarpıtmaktan da hiç rahatsız olmuyorlar. Dünyada bir örneği daha olmayan uygulamaları savunmak için açıkça sizden rahatsız oluyoruz diyen tek adamın açıklamasını kurtarmak için ‘iletişim danışmanı’ Fahrettin Altun; “Özlem duydukları eski Türkiye alışkanlarını terk edemeyenlerin, sahte bir yaşam tarzı tartışmasıyla suni bir gündem oluşturarak toplumu kutuplaştırmaya ve buradan siyasi rant devşirmeye girişmeleri, bir acziyet örneği olarak kayıtlara geçmiştir” diye bir açıklama yapıyor. Özlem duyulan eski Türkiye nasıl bir yer? İnsanların dilediği gibi içki içebildiği, özgürce istediği zaman müzik dinleyebildiği konserlere gidebildiği, konser mekânlarına cami inşa edilmeyen, Beyoğlu’nda sokaklarda meyhane masalarında gülüp sohbet edilebilen, sanatçıların tutuklanmadığı, KHK ile ihraç edilmediği, uzaklaştırılmadığı; internetin, sosyal medyanın yasaklanmadığı bir yer. Sahte yaşam tarzı nedir? Kızlı erkekli okullar; içki içilen, hep bir ağızdan türküler söylenen mekânlarda buluşma, cıvıl cıvıl sokaklarda gezme, sosyal medyada iktidarı eleştirme, hak ve özgürlükler için direnme… Kutuplaştırma kısmına değinmiyorum bile. Yerim kalmadı.