Gazetemiz 20 yaşında. Gazetemiz diyorum çünkü okur olarak başlayan beraberliğimiz 2012’den bugüne de yazarlığımla sürüyor. Gazetemiz sözcüğü öyle sıradan bir “Ben de burada yazıyorum” işaretlemesi yapmak için değil. Açıkçası bir gazetenin okuru olmak bir varoluş mücadelesinin, bir direnişin parçası olduğunu hissetmek, sizin gibi düşünenlerin varlığını bilmek, düşünen insanların ufkunda dalgalanmak, esinlenmek, tartışmak hatta itiraz etmek ve böylece güçlenmek, dayanışmayla iyileşmek, yitirilen umutları diriltmek gibi duygular barındırmaz. Gazete; haberleri takip ettiğiniz, haydi en çok fikir yazıları ile günü, yaşadığınız zamanı yorumladığınız bir araçtır çoğu zaman. Elbette dünya görüşüyle yakınlık belirleyicidir gazete tercihinde ama okurun gazeteyle duygusal bir bağ kurması alışılmış bir durum değildir. Oysa BirGün okurları için böyle değil.

Gazete yazarının değil okurunun tanımıdır ‘gazetemiz’ sözcüğüyle işaret edilen aidiyet duygusu. BirGün uzun yıllardır hırpalanan bir toplumun elinden alınanlarla, her gün biraz daha fazla hayatından kopartılanlarla eksilen türlü ihtiyacını karşılayan, tamamlayan, okuruyla bağ kuran bir yayın. Tek tek düşündüklerimizin üst üste koydukça güçlenen yansıması. Belki açıkça kelimelere dökülmemiş “Yalnız değilsin!” mesajıyla, belki onca baskıya rağmen susmayan, azalmayan sesiyle, gerçeğin keskin yüzü olmasıyla ama en çok da kötülüklerle mücadelenin önünü açan cesaretiyle, mücadelenin somutlaşan sesi ve itici gücü olmasıyla yaşattığı dayanışma duygusuyla kuruyor bu bağı. Benim için tüm bunlara ek olarak belki de en çok önemsediğim yönüyle BirGün artık pek rastlanmayan tutarlılığıyla, rüzgâr nereden ve hangi şiddetle eserse essin savrulmayışıyla ilkeli bir duruşun simgesi.

∗∗∗

Önceleri seslenmek istedikçe yazılarıma kucak açan gazetemizle yolculuğum Fikir ekinde düzenli haftalık yazılarla, BirGün Bir Konuk köşesi editörlüğüyle, ‘Devlet ve Sanat İlişkisi’, ‘Pandemi ve Seküler Yaşam’ gibi dosyalarla, söyleşilerle sürüyordu. Şöyle bir baktım, gazetede köşe yazılarım 6 yıldır her hafta yayınlanıyormuş. Zamanın akışına şaşırmamak elde değil. BirGün gazetesinin emekçilerinden habercilerine kadar her çalışanının fikir katkısı sunduğu yolculuğu, gazetenin ideolojik duruşuyla ve geçmişiyle eşlik ettiği başka oluşumlara da destek ve ilham veren oldu. Ayrımcılıkla, haksızlıkla, yoksullukla mücadelede isyanı aynı ama düşüncesi, kökeni, aidiyeti, motivasyonu faklı olanların “Birleşik Mücadele”sine duyulan ihtiyacı somutlayan platformun kurucu üyeleri arasındaydım. Gezi Direnişi’yle bu ihtiyacın ne denli gerçekçi olduğunu görerek “Haziran Hareketi” tanımıyla savunmayı sürdürdüğümüz eşitlik, adalet ve barış mücadelesinin hem parçası hem sesi oldu BirGün. Bu ihtiyacın on küsur yıl sonra bugünün siyasi ikliminde türlü kişi ve kurumca yeniden keşfediliyor ve tanımlanıyor olması mutluluk verici olduğu kadar ihtiyacı tanımlayanların, çağrı yapanların, birleştirici bir platform arayanların BirGün’ün de aralarında bulunduğu önemli bir toplumsal ivme yakalamış çok bileşenli bu oluşumun farkında olmaması ya da daha kötüsü unutmuş olması hüzün verici. Elbette bir arada kalamamak ve bugün hâlâ aynı somut ihtiyacın varlığı da bir o kadar üzücü.

∗∗∗

31 Mart seçimleriyle açılan kilidin anahtarını gardiyana vermemek ve aralanan kapıyı bahar rüzgârına açmak için yeniden ve sürdürülecek bir girişim için akıl yürütmenin, adım atmanın bir gereksinim olduğunu düşünüyorum.

Herkes susarken, hatta kriminalize ederken Gezi’nin dili, paydaşı oldu gazetemiz. Manşetleriyle uyuşturulan gençleri yakalayan, yaşlıyla genç arasında ince zekâsıyla bağ kuran oldu. Sivas Katliamı 2013 yılında zaman aşımına uğratılacaktı. Haber olarak basında ne kadar yer alacağı çok belli olan bu süreçte konunun haber olmasından çok önleyici bir tutum benimsemesiyle farkını ortaya koydu. Zaman Aşımı kararını önleyebilmek için farkındalık örgütleyen, çağrılar yapan oldu. Manşetin hemen yanında birlikte gün saydık, bağırdık. Bu yoldaşlık benim yaşamımda çok önemli bir yer tutuyor. Gazetemiz Toplumsal Bellek Platformu’nun, Cumartesi Anneleri’nin hep yanında oldu. Bilinçli şekilde unutturulmak istenenlere sahip çıkarak toplumun hafızası oldu. Doğa talanına, ranta karşı durdu. Çocuk istismarını, cemaatleri, tarikatların arka planını, skandalları açığa çıkaran, karartılan gerçeklerin izini süren oldu. En önemlisi tüketim kültürünün esir aldığı topluma üretmenin, önemini yetinmenin tatminini göstermek için düşünce kültürüyle, yozlaşmanın ve popülizmin karşısında bir vaha sundu. 

BirGün’ün yola çıkış motivasyonunun ele geçirilmiş, sermayenin esiri olmuş medya kalabalığı içinde yukarıda sıraladığım ve eksikliği hissedilenlerin yerini dolduracak ve temiz, dürüst, namuslu bir gazete kurmak hayali olduğunu biliyorum. Eşitlik mücadelesinin parçası olmak, ezilene el uzatmak, ses olmak ve dayanışmanın iyileştiriciliğinden güç alarak daha iyiyi aramak, yok edilen değerlere sahip çıkmanın mümkün olduğunu göstermek. Olanaksızlıklar içinde ne büyük hayaller. Gazetemiz bunun mümkün olduğunu 20. yaşının mumları kadar parlak ve aydınlık yüzüyle gösteriyor.

Öyleyse nice 20 yıllara BirGün. Karşılık beklemeden üreten, inandığını savunan genç kadrolarla daha güçlüsün, yeniliğe açık, geçmişe bağlı, taze ve olgun kimliğinle iyi ki doğdun, iyi ki varsın.