“Bir halden anlamaz cahile kul eyledin zaman bizi”*

Madımak yangınıyla bizden koparılan canlarımızın 30 yıllık adalet arayışında hukuk kapısı 30. yılda “zaman aşımı” kararıyla kapatıldı. Zaman ilerledikçe yitirdiklerimize, özlediklerimize yaşamın doğal döngüsüyle çıkar oldu yolumuz. Asuman ve Yasemin Sivri’nin anneleri Yeter annemiz 30 yıllık acıyla, adalet özlemiyle geçen yaşamının sonunda yüreğindeki ağırlıkla birlikte hakka yürümüş. Sabah haberiyle sözüm, gözüm durdu, gönlüm karardı. Zaman dondu, havada asılı kaldı.

“Gel seninle ahd ü peyman edelim

Ne sen beni unut ne de ben seni

İkimiz de bir ikrarı güdelim

Ne sen beni unut ne de ben seni”

∗∗∗

Elbette hepimiz 30 yıl önce ocağımıza düşen acıyla yanarken en çok özlediğimizle uyandık her güne yeniden. En çok onu özledik. En çok ona kahrolduk. Ama bir yanımız bizimle ya da bizden önce ve sonra aynı acıya düşürülenlerle hemhâl oldu. Ahd-ü Peyman ettik unutmamaya ve unutturmamaya. Pir Sultan Abdal’ın “Yolun sonunda ışık yoksa sen ışık ol” deyişinden feyz aldık. Belki kendi acımızla içimize dönmek ve zamanın kollarında sakinlemek, zaman doldurmak bir yoldu. Bu yolu seçene söz söylemek kimsenin haddi değil. Ama öğretimiz, öğrendiğimiz daha da önemlisi hissettiğimiz ‘insan olma’ yoluydu.

“Hakk’ı ol buldu bildi cân içinde

Kâmil insan odur insan içinde

Ol insandur hemân Hakk’un emîni

Dâyim Hak iledür anun yakîni”**

∗∗∗

Hak yemeden yaşamak, kimseyi ayırmadan, 72 milleti görerek haksızlığa ve zalime karşı durmak, bilim yolunda düşünerek, sorarak ve sorgulayarak iyiyi aramak, iyiyi çoğaltarak insanlık için yaşamak bir tercihtir. Öyle ya "Cehennemde ateş yoktur, her insan ateşini bu dünyadan götürür."* Adalet arayışımız kendimiz için olmadı. Susmadan, yılmadan sürdüreceğiz. En azından ben babamdan öyle öğrendim. Metin Altıok şöyle söylemişti;

"Evet her şey insan içindir. İnsanla değer bulur ve insanla çiçeklenir. Kültür tarihi bunun en güzel örneğidir. Her şeyin insan için olması, insanla değerlenmesi; ömür dediğimiz süreçte, kişiye bir ‘kendini ödeme’ yükümlülüğü getirir. Yaşamın verimliliğinden yararlanan insan bunun karşılığını vermek zorundadır. Gerçi bu zorunluluğun bir yaptırımı yoktur, ama bir insanlık gereği olarak çıkar karşımıza. İnsanın kendini ödeme zorunluluğu, sadece yaşama değil içinde yaşadığı topluma karşı da bir yükümlülüktür. İnsan tarihsel süreç içinde yaşadığının bedelini ödemeyi öğrendikten sonra gerçek insan olmuştur. Bu bedel ise bir insani değer olan üretim ile ödenir ancak. İster maddi, ister manevi olsun, ‘kültür’ insanın kendini ödemede bulduğu en geçerli yol olmuştur. Çünkü kültür, bir ürün olarak yaşama eklenmiş insan demektir. Kültür insanın yaşamla ödeşmesidir."

∗∗∗

2 Temmuz 1993’te “Çok Kötü Bir Şey Oldu”! Bu kötülüğün ardında sistem vardı. Örgütlü kötülüğün kişisel çıkarları insanlığın önüne koyduğu sistemli bir saldırı, yok ediş vardı. Bu kötülüğün açığa çıkması için derin güçlerce engellenen adaletin peşinde, düşüncenin kültürle buluşarak vicdanlara erişmesine yönelik örnek bir çalışmadan bahsetmek istiyorum sizlere. Daha önce de değindim, yazdım. Şimdi iki yılı aşkın süredir birkaç aşama ile sürdürülen çok önemli bir yüzleşme ve hafıza çalışmasının sonuna geldik. Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu girişimiyle yapım ve süreç yönetimini üstlendiği ve Türkiye’deki Alevi kurumlarının desteğini alan Madımak Katliamı’nın unutturulmaması, tüm gerçekliğiyle gün yüzüne çıkarılması ve gelecek nesillere aktarılmasını sağlayacak bu çalışma bugüne kadar en kapsamlı ve her yaştan, her düşünceden insana ulaşacak geniş çerçevesiyle benzersiz ve etkili.

Bu çalışma, Madımak Katliamı Hafıza Merkezi çatı başlığıyla; Dijital Kütüphane, Sözlü Tarih anlatımları, Sanal Müze, “Alacakaranlıkta 30 Yıl” Web Belgeseli ve “Çok Kötü Bir Şey Oldu” Belgesel Film ile bir bütün. Bu platform üzerinden bu güne kadar 30 yıl öncesinde yaşanan karanlıktan bugüne aydınlığın peşinde atılan tüm adımları izlemek, belge ve fotoğraflara, yazı, kitap ve filmlere ulaşmak mümkün. Sanal Müze çalışması bir ilk. 30 yılda iktidarın her anlamda engel koyduğu, katilleri koruyarak mağdur için yaşamı bir azap haline getirdiği süreçti bir arpa boyu yol gidilememişken 30. yılda ışık olmayı tercih edenler tarafından çok etkili bir çalışma gerçekleştirildi. Pir Sultan Abdal’ın heykeli bu yüzyılda hâlâ bir tahrik unsuru görülerek sadece Alevi toplumunun yaşadığı yerlerde yükselirken, Anadolu’nun zenginlikleri Anadolu’da yasakken, bu coğrafyanın tüm acıları sahipsiz ve bir utanç müzesinden mahrumken tüm engelleri aşarak günümüz teknolojisi yardımıyla benzersiz bir iş yapıldı. Sanal Müze aracılığıyla Madımak Oteli’nin odalarında kalırken öldürülen tüm canlarımızı bir otel odasında yaşam öyküleriyle ve kişisel eşyalarıyla, ürettikleriyle ziyaret edebilirsiniz. Web Belgeseli toplumun farlı kesimlerinin kendi ilgi alanlarını takip ederek web üzerinden izleyebilecekleri, çok katmanlı bir anlatım ve erişimle Madımak Katliamı’nın tüm yönlerini kapsıyor. Bilgi ve belgelerin tek merkezden erişimi önemli bir bellek sunmanın ötesinde akademik çalışmalara, uluslararası açılımlara olanak sağlayacak.

∗∗∗

Madımak Katliamı Hafıza Merkezi’nin lansmanı ve Ümit Kıvanç’ın yönetmenliğini yaptığı Çok Kötü Bir Şey Oldu belgesel filmin galası 18 Mayıs’ta Ankara’da, 25 Mayıs’ta İzmir’de ve 29 Haziran’da İstanbul’da gerçekleşecek. Bu çalışma bir mücadele bilinci ve toplumsal sorumlulukla şekillendiği kadar vicdan, dayanışma ve dostlukla kötülüğün karşısına iyiliği örgütlüyor. Projenin genel Koordinatörlüğünü üstlenen Eylem Şen ve AABK Başkanı Hüseyin Mat şahsında emeği geçen herkese teşekkürü borç biliyorum.

Aşk ile…

"dağlar çiçek olsa

arı ben olsam

dost dilinden tatlı

bal bulamadım"*

*Pir Sultan Abdal

**Kaygusuz Abdal