Siyasetin bedeli
Seçim günü yaklaştıkça video, kaset, şantaj, kumpas hamleleri de beklendiği üzere gündemde yerini alıyor. ‘Bir kere de şaşıralım’ diyeceğim ama konu bunu demesini beklediğimiz akıllı başlı muhalif gazetecilere bile siyasetin magazini anlamında kullanışlı ve tatlı gelince o da olmuyor. Tuhaf bir şekilde ülkenin gerçek siyaset gündemi yerine servis edilmiş görüntüler üzerinden sanki son derece komplike bir fizik formülü çözülecekmişçesine günlerce tekrar tekrar al başa, döndür döndür CHP ekranlara taşınıyor. 10 gündür aynı cümlelerle, bir arpa boyu ilerlememiş ve değişmemiş yorumlarla koca ülke oyalanıyor.
Son seçimde Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kandil’de yöneticilerle bir videosu servis edilmişti. Videonun montajla hazırlandığı ve gerçek olmadığı Cumhurbaşkanı tarafından bizzat hatta itiraf gibi açıkça dile getirilse de konu seçim propagandası olarak kullanılmaya devam edilmiş ve hesap edildiği şekilde bir ölçüde de etkili olmuştu. Bu kez de yine aslı olmayan iddialarla, kurultaydan bu yana tartışmaları dinmeyen CHP’de değişim hamlesi ve tarafları üzerinden hem iç karmaşa körüklenerek seçim odağı saptırılmaya hem de seçmen üzerinde yolsuzluk algısı ile oy tercihi etkilenmeye çalışılıyor. CHP kurultayında yarışı kazanmak için delegelere para verildiği iddiasıyla servis edilen görüntülerin, 2019 yılında CHP İstanbul il binası satışı sırasında satış işlemleri için toplanan bağışlar ve ödeme kalemleri ile ilgili olduğu açıklanmasına rağmen konu her gün farklı bir yere çekilerek gündem meşgul edilmeye devam ediliyor.
İşte bu noktada işler değişiyor. Bu kez yalanlarla ve/ya manipülasyonla yapılan haberlerin kaynağı da farklılaşıyor. Çöz beni arapsaçı! “Madem öyle neden dönemin il başkanı olan Canan Kaftancıoğlu çıkıp da açıklama yapmadı?” sorusuyla akıllar bulandırılarak “Kemal Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarının” kendi partilerinin İstanbul’u kaybetmesini istediği saçmalığı ortaya atılıyor. Yetmiyor Canan Kaftancıoğlu tarafından yapıldığı iddia edilen bir açıklamayla söz konusu para için Ekrem İmamoğlu’nu hedef alan üslupsuz cümleler basına düşüyor. Elbette hemen Canan Kaftancıoğlu tarafından yalanlanıyor. Gerekli açıklamalar partinin seçilerek görevi devralmış İstanbul İl Başkanı ve Genel Başkanı başta olmak üzere türlü kademeden yapılmış olmasına rağmen nedense Canan Kaftancıoğu üzerinden Kılıçdaroğlu’nun olağanüstü kurultay için hamle yaptığı, hazırlandığı iddialarına inandırıcı olması umulan gerekçe aranıyor. Bir şekilde yetkililerden önce açıklama yapsa bu kez de Canan Kaftancıoğlu liderliğe oynamakla, siyasi güç yarıştırmakla, çıkış yapmakla öyle ya da böyle hedef alınacak.
Ben bu güne kadar bu kadar siyasi gündemden uzak, bu kadar siyasetsiz bir seçim görmedim. Kurultay sonrası aday belirleme süreçlerinde öne çıkan rövanşist tutumun ve seçim süreci yönetiminde üst üste yapılan gafların, çelişkili ve tepki çeken açıklamaların ardından gelen bu tartışmalar iktidarın işine yararken siyasetin gündeminin ülke geleceği için ideolojik bir değişim yerine sadece seçim ve konum odaklı olduğunu düşündürüyor. Seçmenin önüne 17-25 Aralık’tan bu yana yolsuzluklarıyla, devlet kaynaklarının vakıflara aktarılmasıyla, kapalı varlık fonlarıyla, kişisel servet artışıyla gündemde olan ve bir alyansla gelip dünyanın en büyük servetlerinden birine erişen aktörlerin ağzından yolsuzlukla (!) itham edilen ve kirletilmeye çalışılan bir CHP algısı koyuluyor. Bunu siyasetin finansmanı konusunda son derece şaibeli olan iktidar aktörlerince meydanlarda her gün haykırılmasından daha ironik ve gülünç ne olabilir? Peki bu algı yönetiminin karşısında ne var? Vaadiyle, çözümüyle, mevcut başarılarıyla kararlı ve odaklı bir duruş yerine 1 Nisan sonrasında suçlanacak ya da savaşılacak kişi/ler gündeminden çıkamayan bir hâl. İstanbul’un hukuksuzca ele geçirilmesine kendisi için değil, ülkesinin geleceği için direnmiş, seçimin bir değil iki kez kazanılması için aday belirleme sürecinin yönetimi dâhil olmak üzere, örgütün motivasyonu, seçim çalışmaları, sandık güvenliği gibi tüm konularda büyük bir emek koyarak başarı getirmiş olan önceki (!) İl Başkanı ve eskide kalması için yakışıksızca hedef alınmasına rağmen bugün seçim sonucu ve iç ayrışmalarla başa çıkabilmek için kendisinden himaye beklenen önceki (!) Genel Başkan’ın tartıştırılması kimin işine yarayacak?
Siyasetin finansmanı kadar siyasetin magazini ve siyasetin bedeli de konuşulmalı kanımca. Siyaset arenasında bedel ödemekle övünen çoktur. Bedel ödetilen ama bunu konuşmayan, ilkelerinden ödün vermeyen de bu nedenle her zaman hedefte olmaya devam eder. İl başkanı seçildiği ilk gün rakipleri tarafından servis edilen malzemeyle Cumhurbaşkanı’nın hedefine koyulan Canan Kaftancıoğlu sadece kendisine değil kızına, ailesine, yakın çevresine bedel ödetilmiş ve yaşam düzeni, huzuru alt üst edilmiş güçlü bir kadın siyasetçi. Hal böyleyken onun neden sessiz kaldığı gibi saçma sorulara odaklanmak yerine siyasi başarısı ve sonuç alıcılığı nedeniyle yargı sopasıyla kesilen cezalarıyla, siyasi yasağıyla uzaklaştırılmak etkisizleştirilmek istenişi unutulmamalı. Böyle kritik bir seçim öncesinde deneyimi ve örgütte yarattığı heyecan düşünülerek Türkiye genelinde koordinasyon için neden görevlendirilmediğini sormak belki daha anlamlıdır. Madem para konuşulacak; Cumhurbaşkanı’na hakaret nedeniyle tek suç iddiasına 600 bin TL bandında yağdırılan cezalar ve bunların zorunlu ödemesi için bankada mevcut olan kendi parasını kullanmasını sağlayacak teminat mektubu verilmeyerek icra tehdidiyle kendisine yaşatılan hukuki ve siyasi mobingin neden partisinin yeni yönetimi tarafından görmezden gelindiği konuşulabilir. Canan Kaftancıoğlu böylesi orantısız ceza meblağını ödemek için bireysel emeklilik birikimini bozarken Cumhurbaşkanı’na hakaret davalarının tuhaf bir kazanç kaynağı haline gelmesi sorgulanabilir. Bu davalarda ceza tutarının kişiye göre mi belirlendiği, bugüne kadar kazanç toplamı, bu davalardan zengin olan avukatların kimler olduğu merak edilebilir. Kadın siyasetçilere özel vurgu yapan yeni yönetimin kadınları kota sayısı tutturacak bir vitrin olarak değil başarılarıyla övünülecek ve hedef alındıklarında tarafsızlıkla koruyacak parti tutumu sergilemeleri tutarlılık karnesi olacaktır. İstanbul başta olmak üzere 31 Mart seçim sonuçları başarısı başkasına, konjonktür gereği tek kişilik olmayan Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları “başarısızlığı” ise salt kendisine yazılmak istenen Sn Kılıçdaroğlu’nun siyasi ahlakı, ülkesine, devlet tecrübesine bağlı ilkeli duruşu, Cumhuriyet’in kurucu partisini hiçbir siyasi ikbal için kullanmayacağı, bağlılıkla başarı için katkı sunacağı nettir. Canan Kaftancıoğlu’nun İstanbul’un kazanılışı sonrasındaki samimi duyguları biliyorum ki Genel Başkanımız Özgür Özel’in hafızasında bugün gibi net. İstanbul’un kaybedilmesi ile ilgili ihtimallerin konuşulmasıyla bile kalbinin sıkıştığını bizzat bildiğim Canan Kaftancıoğlu’nun sıfat ve makam beklemeksizin “gergedanlaşmadan insan kalmaya çalışan” kimliğinin böylesi hamasi konulara taşınması son derece planlı ve hesaplıdır.
Kendisinin söylemediği sözler servis edilerek Ekrem İmamoğlu ile karşı karşıya getirilmek istenmesi başarılı ve başarının emek ortağı iki güçlü CHP’li siyasetçiyi etkisizleştirmek, tartıştırmak ve Ekrem İmamoğlu’nun başarılı belediye başkanlığını çok iyi yansıtan seçim çalışmalarının önünü kesmek için fırsat olarak görülmekte. Çünkü AKP’nin son derece etkisiz adayı karşısında Ekrem İmamoğlu’nun hizmet başarıları örtülemez olunca onu yıpratmak için iftiralarla suyu bulandırmaktan başka çare de kalmıyor. Bir iletişimci olarak şunu da söylemeliyim. Ülke genelinde tüm parti ve adayların kampanyaları içinde toplumsal dönüşüm yaratan sosyal adalet ve eşit hizmet örnekleriyle öne çıkan, somut mesaj içeren en etkili kampanya Ekrem İmamoğlu’na ait. İstanbul tüm karşı hamlelere rağmen fark yaratan projeler ve kapsayıcı sınıf ayrımı yapmayan hizmet anlayışıyla yola devam edecektir.