Meksikalı sanatçı Omar Rodriguez-Graham, 2019’da Solo los muertos han visto el final de la guerra (Savaşın sonunu sadece ölüler görür) adını verdiği büyük bir resim yaptı. Soyut Dışavurumculuk akımından etkiler taşıyan bu non-figüratif resme ismini bilmeden baktığımızda sadece renkli bir karmaşa görürken, Platon’un ünlü sözünden gelen adını duyunca, o karmaşadaki yamuk kütlelerin ölü insan bedenleri olduğunu anlıyoruz. Bu yapıt şimdi daha çok Picasso’nun Guernica’sına benziyor. Dehşetli bir aydınlanma anı…

Meksikalı yönetmen Michel Franco’nun Nuevo Orden/Yeni Düzen adlı ilginç filmi işte bu resimle açılıyor. Duvarında bu resmin bulunduğu burjuva evinde düğün var; zengin ailenin kızı, bir başka zengin ailenin oğluyla evleniyor. O sırada Mexico City sokaklarındaysa kaos hâkim: İdeolojik çıkış noktası belirsiz ama sefaletten kaynaklandığı belli bir ayaklanma yaşanıyor. En ufak gösteride ortalığı terörize eden kolluk kuvvetleriyse, nedense hiçbir şey yapmadan bekliyor.

Dışarıda olanları önemsemeden kutlama yapan burjuva aile ve konuklar, dışarıda olanlar yüzünden bir türlü gelemeyen nikâh memurunu beklerken evin eski çalışanlarından Rolando çıkageliyor. Hasta karısı ayaklanma yüzünden hastaneden çıkarılmış, hemen özel bir hastaneye yatırılması gerekli. Bunun için de 200 bin Peso lazım. Gelinin annesi adamı savuşturmak için kocasıyla oğlundan aldığı 35 bini adamın eline sıkıştırıyor. Babasının bürokrasiye yağdırdığı rüşvetleri bilen gelin, Marianne, zarflar içinde düğün hediyesi olarak geri gelen bu rüşvet paralarıyla Rolando’ya yardım etmek istiyor ama aile buna karşı çıkıyor. Bunun üzerine gelin, hastane yatış işlemini kendi kredi kartıyla yapmak için yollara düşüyor. Bu arada ayaklanma burjuva evine ulaşıyor, ailenin hizmetçilerinin de ayaklanmaya katılmasıyla evde korkunç bir katliam yaşanıyor.

Haftalar sonra ortalık biraz sakinleşince, bu kanlı ayaklanmanın ordu ve bürokrasi tarafından örgütlendiğini anlamaya başlıyoruz. Derin devlet eliyle kurulan ‘yeni düzen’, artık resmi olarak kan döküyor. Burjuva da zarar görmüş, göstermelik kurbanlar vermiş ama sonuçta olan yine halka oluyor. Yani her şeyiyle bildiğiniz eski düzen, güçlendirilmiş olarak yola devam ediyor.

Bu ilginç film devrimci bir hikâye anlatmıyor; yoğun şiddet sahneleriyle sunmaya çalıştığı şey kesinlikle bir sınıf savaşı öyküsü değil. Ama karşı-devrimci bir film de değil; sadece kinik bir gerçekçilikle, toplumsal adaletsizliğin yol açtığı şiddetin iktidar sahipleri tarafından nasıl yine ezilenlere karşı kullanıldığını göstermeye çalışıyor.

Bu sadece Latin Amerika yakın tarihinin bir parçası değil, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından başlayan ‘yeni’ dönem sayesinde dünyanın dört bir yanındaki halkların da çok iyi bildiği, bu yeni-eski düzen sayesinde tekrar yaşanması kaçınılmaz bir gerçeklik.

Film biterken Omar Rodriguez-Graham’ın yapıtı, ‘kanlı canlı resimli dünya tarihi’nin bir parçası olarak yeniden anlam kazanıyor. Bu arada, sayfanın dibinde bir yerlerde bir sloganın da hayali seziliyor. Soluk ama gerçek: Ya sosyalizm ya barbarlık...