Sıra dışı ve düşündürücü film arayanlar için Kristoffer Borgli’nin ‘‘Dream Scenario”su ve pozitif ayrımcılığın bazı filmleri nasıl hatalı sonuçlandıracağını görmek isteyenler için de Sofia Coppola’nın “Priscilla”sına bakılmalı.

Rüya Senaryo ve Priscilla’ya bakış
Fotoğraf: MUBİ

Akademi ödülleri öncesi hakkında konuşmadığımız birkaç filmden kısaca bahsetmek istiyorum bu hafta; Kristoffer Borgli’nin yaratıcılığını ve özgünlüğünü ortaya koyduğu “Dream Scenario” ve Priscilla Elvis’in bakış açısından bize bir hikâye anlatan Sofia Coppola’nın “Priscilla” filmlerinden.

YÖNETMENİN YENİLİKÇİ TARZI

Kristoffer Borgli, yaratıcılığı, özgünlüğü ve ele aldığı konuya titiz yaklaşımıyla dikkat çeken bir yönetmen. Alışılmadık bir tarzı olan bu yönetmenin orijinalliğinin ilk izlerine, yönetmeni yakından takip ederken izlediğim “Whateverist" isimli kısa filminde şahit olmuştum. Daha sonrasöında yönetmen, paranoya ve sahte haberlerle dolu kültürel ortamımıza ilginç bir bakış atttığı 2021 yapımı "Eer" filmi ile özgünlük iddiasını iyice kanıtlamış oldu benim gözümde. 2022 yılında çektiği ilk uzun metraj filmi olan, festivallerde ve ardından Mubi’de izleme fırsatı bulduğumuz, ana karakterinin sağlıksız dönüşümü ile seyircisini sert bir şekilde etkileyen "Sick of Myself” isimli film, kendisine daha geniş kitlede tanınırlık getirdi.

Borgli’nin bu istikrarlı tuhaflığı ve başarısı, onun artık devam edeceği yolu netleştirmiş oldu. İşte bu yönetmenin yenilikçi tarzıyla bir kez daha bire bir örtüşen A24 yapımı ikinci uzun metraj filmi "Dream Scenario”dan kısaca bahsetmek ve sizleri bu filmi izlemeye yönlendirmek istiyorum. Sıradan olan filmlerden sıkılan ve tuhaf olanı taklit ederek abartılı övgü alan yerli işlerden bıktıysanız bu film size iyi gelecektir.

"Dream Scenario” inanılmaz derecede orijinal hikâyesi ve Profesör Paul Matthews rolünde karşımıza çıkan Nicolas Cage'in muhteşem performansıyla hayranlık uyandıracak bir iş olmuş. Cage'in karakterine kattığı hiciv filmin orijinal konusuyla son derece uyum halindeydi.  Bir kişiye, karaktere veya kamusal bir figüre karşı geliştirilen parasosyal ilişkiyi konu alan bu filmin tuhaf hikâyesi, yükselen ve sonra da düşen bir fenomeni anlatıyor. Borgli'nin senaryosu ile viral şöhretin ne kadar çabuk çirkinleşebileceğini etkileyici bir şekilde gösterdiği bu filmdeki rüya sahneleri ve de şiddet içeren sahnelerin yanı sıra, filmin gerçeküstü doğası, bilinçaltı mesajlarla dolu sahnelerle iyice çarpıcı hale gelmişti. Absürt kara komedi ve fanteziye dayalı filmleri sevenlerin kaçırmaması gereken bir yapım. Kısacası sıra dışı ve düşündürücü bir film arayanlar "Dream Scenario" tam size göre.

POZİTİF AYRIMCILIĞIN ÇUVALLAMASI

Sofia Coppola’yı çok severim ve hemen her filmini son derece pozitif önyargıyla izlemeye başlarım. Ancak yönetmenin son filmi olan “Priscilla” benim için tam bir hayal kırıklığı oldu. En başından söyleyeyim “Priscilla” kesinlikle biyografik bir film değil. Elvis Presley ve Priscilla Beaulieu'nun meşhur ‘aşk’ hikâyesinin sadece ve sadece Priscilla'nın perspektifinden anlatıldığı bir melodram. Coppola’nın, Elvis’i tam bir karikatür olarak hikâyesine yerleştirdiği bu filmin sadece Priscilla'nın bakış açısı ile ilerlemiş olması gerçekte olan ile kurmaca olan arasındaki dengeyi alt üst etmiş. Dengeleri alt üst etmek çekicidir ama bu sefer bu deneyim yenilikçi ve hoş bir sonuç vermemiş. Priscilla Presley’in anı kitabından oldukça fazla alıntı yaptığı belli olan bu filmin Elvis’e daha sorumlulukla davranması gerektiğini düşünmekteyim. Tarihsel anlatıları alternatif perspektiflerden yeniden incelemek aydınlatıcı olabilirken, "Priscilla" izleyicileri hayal kırıklığına uğratacak bir film. Coppola’nın Elvis'in temsiliyetindeki tutumu ve filmdeki eksiklikler, izleyicilerin tam olarak tatmin olmasını engelleyecektir. Ancak, filmi herhangi bir genç kızın ünlü ve yakışıklı bir süper stara aşkı olarak izler ve melankolik bir kadının hikâyesi olarak izlerseniz, belki de filmden keyif alabilirsiniz. Lakin Elvis’in bu denli yok sayıldığı bir filmde ben bunu başaramadım.