Kurultay takviminin yakınlaşmasıyla birlikte CHP’de değişim tartışmalarının dozu giderek artıyor.  Bu tartışmalarda atıf yapılan ortak konu ise partinin 1965 ve 1972 yıllarında makas değişikliğine gittiği tarihsel iki dönem.

Cumhuriyetin kurucu partisi CHP’nin, ilk ciddi değişim hamlesi 1965 genel seçimlerinin hemen öncesinde yaşanmıştı. Dönemin Genel Başkanı İsmet İnönü, gazeteci Abdi İpekçi'yle yaptığı söyleşide partisinin çizgisini "CHP, bünyesi itibarı ile devletçi bir partidir ve bu sıfatla elbette ortanın solunda bir anlayıştadır" diyerek resmileştirmiştir. “Resmileştirdi” diyoruz çünkü bu tartışma, Bülent Ecevit’in başını çektiği ekip tarafından uzun süre önce zaten başlatılmıştı.

Peki, CHP’nin bu tercihi tesadüf ya da kişilerin tercihiyle mi ilgiliydi? Yoksa 1961 yılında kurulan ve özellikle yoksul emekçiler arasında örgütlenmeye başlayan TİP’in varlığı, CHP’yi bu kararı almaya itmiş olabilir mi?

Altmışlı yılların ikinci yarısında yükselen işçi, köylü ve gençlik hareketi, CHP’nin “ortanın soluyuz” sloganında ısrarcı olmasını sağladı.

Nitekim devrimcilerin öncülük ettiği toplumsal muhalefet, 1971 Darbesi’nden sonra bir duraklama yaşasa da kısa sürede toparlanmayı başardı. 1968’den miras kalan güçlü karşı duruş, Ecevit liderliğindeki CHP’yi daha solda durmaya zorladı. Aynı dönemde parti temsilcilerinin sıkça tekrarladığı “Toprak işleyenin, su kullananın” sloganı da böyle bir sürecin ürünüdür.

1980 sonrası kurulan SHP de benzer bir süreç yaşadı. ANAP’a ve 12 Eylül’ün devamcılarına karşı yaptığı muhalefet ve dönemin ilerici güçleriyle kuruduğu ilişkiyle SHP, geleneksel CHP çizgisi dışında başka bir duruşu temsil etti. 1989 yerel seçimlerinde SHP’nin kazandığı başarının arkasında döneme karakterini veren işçi eylemlerinin, kamu emekçilerinin örgütlenmesinin ve üniversitelerde yaşanan hareketliliğin etkisi çok yüksekti. Özetle, son 50 yılda CHP içinde yaşanan ve gerçek anlamda “değişim” olarak adlandırılacak süreçlerin tamamı,  solun ciddi bir güç olduğu dönemlere denk geldi.

KİM DEĞİŞTİRECEK?

Bugün ülkenin büyük çoğunluğu yaşadığı hayattan memnun değil ve geleceğe dair ciddi endişe içinde. Memleketin her gün daha da kötüye gittiğinin hemen herkes farkında. Bunu fark eden herkes de eminim tüm yüreğiyle, kendi yaşam koşullarıyla birlikte ülkenin de değişmesini istiyor.

Yani muhalefet güçleri için zemin çok uygun. Başarısız bir iktidar, giderek kötüleşen yaşam koşulları ve değişim isteyen geniş halk kesimleri var.

Ama ortada büyük bir sorun var. Bu koşullar altında bile, değişimi kendisi ile başlatıp kendisiyle bitirme gayreti içinde olan bir Meclis muhalefeti var. İyi Parti ve Akşener’in konuşmaları neredeyse muhalefet gündeminin yarısını belirliyor. Diğer yarısını da CHP içinde yaşananlar kaplıyor.

Kuşkusuz iktidarın ve muhalefetin bu rahatlığının arkasında örgütlü güçlü bir toplumsal itirazın zayıf olması var. Sol güçlerin sürüklediği toplumsal muhalefet, eskisi gibi CHP’yi değişime ortak edebildiği süreçlerdeki durumunda değil.

Bu yüzdendir ki; ne kadar cafcaflı laflar edilirse edilsin değişim olarak adlandırılan şey, sadece kişiler üzerinden sürdürülüyor ve öyle de olmaya da devam edecek gibi görünüyor.

MEMLEKETE SOL GEREK

Kısacası bugün memleketin farklı köşelerinde mayalanmaya başlayan halk muhalefeti, siyasetin rengini değiştirecek düzeyde değil. Ama sol ve sosyalist güçlere yapılması gerekenler konusunda çok net mesajlar da veriliyor.

Bu koşullarda da 6’lı Masa’da yer alanların söyledikleri ya da Meclis’te yer alan diğer muhalefet partilerinin etkisizliğinden öte solun ne yapacağı temel mesele haline geliyor.

Artık sadece eleştirmenin ve mazeret üretmenin yeterli olmayacağı bir döneme girildi. Bunun kısa bir dönem olmayacağı da açık.

Muhalefetin yürüttüğü eylemsiz ve programsız siyaset, sadece partileri değil tüm toplumu sağa doğru itti. Sağ iktidarın muhalefetini de kendi meşreplerince sağcılar yapmaya başladı. Demokrasi güçlerinin bin bir emekle kurduğu tüm platformlar sağ partilere ve onların fikirlerine açıldı. Ülkenin başka bir şansı kalmamış duygusu el birliği ile hazırlandı.

Sol sosyalist güçler, partiler ve örgütler sadece AKP rejimiyle değil artık bu durumla da mücadele etmek zorundalar.

Ülkenin geleceği, halkla birlikte bir kez daha ayağa kalkmak durumunda olan solun elinde. Memleketin geleceğini de onların yaptıkları ya da yapamadıkları belirleyecek. Dümeni artık sola kırma zamanı…