"Bugün kime sorsanız, ’bete’, ‘emar’, ‘anjiyo’ kelimelerinin ne anlama geldiğini az çok bilir. Ancak ‘anamnez’ kelimesinin anlamını doktorlardan ve sağlık çalışanlarından başka hiç kimsenin bilebileceğini sanmıyorum. 

‘Anamnez”, hekimin ayakta ve güler yüzle karşıladığı hastasına ‘Geçmiş olsun, buyurun oturun’ sözü ile başlar ve göz teması kurarak ‘Ne şikâyetiniz var?’ sorusu ile devam eder. Hekim hastanın şikayetini öğrendikten sonra şikâyetlerinin hikayesini sorgular. 

Anamnez alma işlemi bittikten sonra hekim, iznini alarak hastayı muayene etmeye başlar. Bu işleme de ‘fizik muayene’ adı verilir. 

Usülünce yapıldığı takdirde, anamnez ve fizik muayene ile hastaların yüzde sekseninde teşhis koyulabilmektedir. 

Sanıldığının aksine, bilgisayar teknolojisine dayalı hiçbir ileri teşhis yöntemi anamnez ve fizik muayenenin yerini alabilmiş değildir.” 

***

Yukarıdaki cümleleri Prof. Dr. Taner Gören’in, TTB’nin “Taner Abi”sinin “Sağlığın Ölümü” kitabından aldım. Geçtiğimiz aylarda Ayrıntı Yayınları’ndan ikinci baskısını yaptı. 

Kitabın “Bir Hekim Yetişiyor” başlıklı ilk bölümünde Rize Pazar’da başlayıp Vefa Lisesi’ne kaydolmasıyla İstanbul’da devam eden hayat hikayesini anlatıyor, aynı zamanda tarihe de tanıklık ediyor. Siz ailesinin Kur’an öğrenmesi için gönderdiği öğrencisi elifbayı bitirdiğinde çağırıp “Sen artık okuyabiliyorsun. Gelmene gerek yok. Sen iyi okuyorsun, ailen seni İmam Hatip okuluna göndermek isterse sakın kabul etme. Sen fen okumalısın.” diyen bir cami hocası düşünebilir misiniz bugünlerde? Altmış yıl önce “Kortu Hoca” varmış Pazar’da. 

Lise bittikten sonra İTÜ Makine Mühendisliği Fakültesi’ne kayıt yaptırmak üzereyken arkadaşlarının aklını çelmesiyle son anda tıpta karar kılmış Taner abi. Sonrası öğrencilik yılları, mezuniyet, mecburi hizmet, dahiliye ihtisası, kardiyoloji yan dal ihtisası, doçentlik, profesörlük ve emekli olana kadar Çapa’da geçen meslek hayatı. 

Bu arada tıbba adanmış yaşamın yanı sıra iki dönem İstanbul Tabip Odası Başkanlığı, bir dönem TTB Merkez Konseyi ve halen TTB Yüksek Onur Kurulu üyeliği. 

“Anamnez Avcısı” başlıklı ikinci bölümde otuz iki hasta hikâyesi anlatılıyor. 

Aylarca, yıllarca doktor doktor dolaşıp; defalarca “emar”, “bete” çekilip, anjiyo yapılıp, ameliyat kararları verilen ama teşhis konulamayan, daha kötüsü yanlış teşhis konulan otuz iki hastanın hikâyesi. 

Kitabı yazmasına da bu tanıklıklar vesile olmuş. “Binlerce hasta görmüş bir hekim olarak, onlarca asistan, yüzlerce öğrenci yetiştirmiş bir emekli akademisyen olarak, mezuniyetimden bu yana geçen kırk beş yılı aşkın sürede dünyada ve Türkiye’de tıbbın, hekimliğin nereden nereye geldiğini, yüreğim acıyarak izledim, izliyorum” feryadının ürünü kitap. 

Kendisine “Anamnez Avcısı” lakabını takan Taner Abi meslek hayatı boyunca iyi bir anamnez ve fizik muayeneyle bu karmaşık sorunların nasıl çözüldüğünü, herkesin anlayabileceği bir dille ayrıntılı olarak anlatmış. 

***

Kapitalizmin yetmişli yıllardaki krizinden çıkış için geliştirilen neoliberal kapitalist sistemde devlet kontrolündeki ekonominin yerini serbest piyasa ekonomisinin alışı… 

Sağlığın metaya, alınıp satılan bir mal haline dönüştürülüşü, 1982 Anayasası ile sağlığın ticarileştirilmesinin önünün açılışı, Dünya Bankası ve IMF’nin yönlendirmesiyle hayata geçirilen AKP’nin “Sağlıkta Dönüşüm Programı”… 

Doktorların ne kadar çok hasta bakar, ne kadar çok tetkik isterse o kadar para kazanabileceği “performansa dayalı ödeme sistemi”, kışkırtılmış sağlık talebiyle beş dakikaya inen muayene süreleri… 

Sonuçta doğru düzgün anamnez alınamadan, fizik muayene yapılamadan sürdürülmeye çalışılan hekimlik pratiği. 

Taner abi hastalıklara teşhis koymaktaki maharetini sisteme teşhis koymakta da göstermiş. 

***

“Can çekişen tıbbın anamnezi” başlıklı son bölüm kitabı bütünlemiş, “Sağlığın ölümü” başlığı da cuk oturmuş. 

Gerçekten de Türkiye’de sadece “hekimlik sanatı” değil sağlık ölüyor. 

“Sağlığın Ölümü” yalnız doktorların, tıp fakültesi öğrencilerinin değil, herkesin okuduğunda kendinden bir şeyler bulabileceği bir kitap olmuş. 

Eline sağlık Taner Abi.