Yüzyılın seçimini geride bıraktık.

Tamam, iktidar devletin bütün imkanlarını kullandı. Montaj, kumpas, şantaj, baskı, elinden gelen ne varsa ardına koymadı da…

Bunca yoksulluk, bunca yolsuzluk, bunca işsizlik, bunca enflasyon, bunca baskı, bunca zulüm varken…

Üstelik de toplumda tek adam rejiminden kurtulma beklentisi bu kadar yükselmişken muhalefetin kazanmak için daha fazla şansı vardı.

Olmadı.

Sonuçta tabii ki hayat da devam edecek mücadele de.

Üstelik AKP’nin zaferi öyle yüzde 46,5 oy aldığı Temmuz 2007, ya da yüzde 49,5 oy aldığı Kasım 2015 seçimlerindeki gibi kolayca üzerine yatılacak bir zafer de değil.

Ancak muhalefetin ciddi bir muhasebe yapması da kaçınılmaz.

Öyle “Kılıçdaroğlu gitsin, İmamoğlu gelsin” kolaycılığına da sıkıştırılacak bir muhasebe de değil. 

Her şeyden önce başta mavi yakalılar olmak üzere işçi sınıfının, yoksulların neden hala ağırlıkla AKP’ye oy verdiği üzerine kafa yormak lazım.

Üstelik sadece düzen muhalefetinin, Millet İttifakı’nın değil; sol, sosyalist partilerin…

Sadece politik muhalefetin değil, toplumsal muhalefetin de yapması gerekiyor.

***

AKP’nin bütün bu olumsuz koşullara rağmen birinci parti konumunu koruyabilmesinde izlediği sosyal politikaların etkisi açık.

Muhalefetin ise en zayıf olduğu alan sosyal politikalar oldu.

Kılıçdaroğlu’nun emeklilikte kademeli geçiş sözü bile son güne kaldı, yeterince duyulmadı.
Duyulsaydı ne olurdu, derseniz o da ayrı mesele.

Aslında emeklilik sisteminde yakıcı sorunun bu kadardan ibaret olmadığını, “Mezarda Emeklilik” yaşının düşürülmesi…

AKP döneminde iyiden iyiye düşürülenemekli aylığı bağlama oranlarının ise yükseltilmesi gerektiğini kendisi gayet iyi bilir.

AKP’ye oy verecek işçileri de kuvvetle etkileyecek bu tür vaatleri ise ne yazık ki kendisinden duyamadık.

***

Sağlık mevzusuna gelirsek…

Ben son yirmi yıldır sağlığın bu kadar az gündem yapıldığı bir seçim dönemi hatırlamıyorum.

Başlıkta “sağlıksız seçim” demem o yüzden.

Oysa AKP geçmişte “İstediğim hastaneye gidiyorum. İlacımı istediğim eczaneden alıyorum. Üstelik bir de aile hekimim var.” diye propaganda filmleri yaptırırdı.

Bu seçimdeyse sadece “Türkiye Yüzyılı Vizyonu” çerçevesinde şehir hastaneleriyle övündü.
Geçen sene geniş katılımlı, kapsamlı bir “Türkiye Sağlık Forumu” düzenleyen CHP’nin ise seçim sürecinde sağlıkla ilgili öne çıkan iki vaadi oldu.

Sağlık alanında yapılacak 100 bin atama ile uzun doktor kuyrukları son bulacak…

Sağlık Kentleri kuracağız, beş yıl içinde ülkemize sağlık turizminden 3 milyar dolar ek gelir getireceğiz.

Yüz bin atama tamam da…

Ataması yapılmayan sağlıkçılar içinde doktor oranını düşününce kuyrukları bu yolla kaldırmak acaba kimin aklına geldi?

Sağlık turizmi derseniz, AKP zaten tillahını yapıyor.

Diğer sol, sosyalist partilere de bakınca sanırım Sol Parti Sağlık Çalışma Grubunun hazırladığı “AKP Sağlığa Zararlıdır” broşürünün dışında bir metin olmadı.

Keza sağlık emek meslek örgütleri de öyle.

***

Oysa, misal, TÜİK daha önce iki kez ertelediği 2020 ve 2021 Yılı Ölüm İstatistiklerini üç ay önce açıklamış…

Pandemi nedenli ölümlerin Sağlık Bakanı’nın açıkladığı gibi yüz bin değil, iki yüz binin üzerinde olduğu ortaya çıkmıştı.

(TÜİK 2022 istatistiklerini de Haziran’da açıkladı, sayının üç yüz bine yakın olduğu görüldü.)
Nedense hiç gündem olamadı.

Ya da geçtiğimiz günlerde BirGün yazarı Aziz Çelik’in sevgili annesinin başına gelenler. 
Rize’de inme geçirip Recep Tayyip Erdoğan’ın adını taşıyan sözde Üniversite Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılıyor. Beyne giden pıhtının bir an önce çözülmesi için hızla yapılması gereken ilaç hastanede yok.

Neden yok? Çünkü pahalı.

Ne kadar pahalı? Alaçatı’da yenilen iki kişilik bir akşam yemeği kadar pahalı!

Aziz akademisyen olduğu, eli kalem tuttuğu için yazdı da öğrendik.

Oysa emin olun Aziz’in annesinin başına gelenler bu ülkede hemen her gün yüzlerce, binlerce insanın başına geliyor.

Kimse sahip çıkmadığı için de boyun eğilip kabullenilmek zorunda kalınıyor.

***

Neticede demem o ki…

İster düzen içi, ister sosyalist; ister siyasal, isterse toplumsal muhalefet olsun…

Önümüzdeki dönem yoksulları kazanmak istiyorsa sağlık ve sosyal güvenlik hakkı mücadelesini ajandasının başlarına yazması gerekiyor.

Not: Beş yıldır kapalı olan Memleket Tabipliği bugün tekrar açılıyor. Bundan sonra iki haftada bir Pazar günleri gene birlikte olacağız.