Bugün itibariyle 13’ü hizmete giren, 5 tanesinin yapımı ise devam eden Şehir Hastaneleri, ilk olarak 2011 yılı Genel Seçimleri öncesinden AKP tarafından açıklanan 2023 Hedefleri bildirgesiyle gündemimize gelmişti.

Kamu Özel Ortaklığı ile yapılan Şehir Hastaneleri için gerekli yasal altyapı ise 2005 yılında Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’na eklenen bir ek madde ile hazırlanmıştı. Bu ek maddede, “kamu arazilerinin özel girişimlere tahsisi”, “bu arazilere yapılan hastanelerin 49 yıla kadar devlet tarafından kiralanabilmesi”, “kira bedelinin devlet tarafından karşılanması” gibi temel hükümler yer alıyor. Dolayısıyla Şehir Hastaneleri meselesi, AKP’nin iktidarının ilk yıllarında açıkladığı Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın bir uzantısı olarak görülebilir.

Şehir Hastaneleri’nin temelini oluşturan Kamu Özel Ortaklığı modeli uzun süredir sıkça duyduğumuz bir kavram. Kamusal yatırım veya hizmetlerin, devlet ile yapılan bir sözleşme uyarınca özel girişimler tarafından üstlenilmesi anlamına geliyor. Bu model ilk olarak Yap-İşlet-Devret adıyla 1984 yılında elektrik üretim ve dağıtımının özelleştirilmesinde kullanılmıştı. O dönemden bu yana farklı isimler ve yöntemler altında kamusal varlıkların ve hizmetlerin özel sermayeye aktarılması için kullanılıyor.

Bugün uygulanan Kamu Özel Ortaklığı’nın daha öncekilerden en önemli farkı, geçmişte uygulanan modellerde sözleşme konusu yatırımın maliyeti, riski ve finansmanı tamamıyla özel sektörün üzerindeyken, Kamu Özel Ortaklığında tüm finansman ve işletme risklerinin Devlet tarafından üstleniliyor olmasıdır. Yani sermaye için hiç riski olmayan bir ticaret yöntemi, bir para kazanma yöntemi yaratılmıştır.

Yakın zamanda tamamlanan Üçüncü Köprü, Avrasya Tüneli, Osmangazi Köprüsü ve farklı bölgelerde yapılan otoyollar Kamu-Özel İşbirliği ile gerçekleştirildi. Bu projelerin tamamında belirli sayıda geçiş garantisiyle sözleşme yapıldığı için bu yatırımların hazineye, yani halka olan yükü her geçen gün büyüyor.

Köprü ve yollardaki geçiş garantisi yöntemi Şehir Hastanelerinde ise hasta garantisi biçiminde uygulanıyor. Şu ana kadar yapını tamamlanan bütün Şehir Hastanelerinin arazileri kamu tarafından özel şirketlere devredildi. Devlet, hastanenin inşaatını üstlenen şirkete 25 yıl boyunca kira ödüyor. Bu süre boyunca vergi muafiyeti sağlanıyor. Ve daha da ötesi, hastaneler için 25 yıl boyunca %70 doluluk garantisi veriliyor.

25 yıl boyunca milyarlarca dolar borç yükümlülüğü altına sokulan devlet, bu süre boyunca özel sektörün taşeronu hale getiriliyor. Sağlık Bakanlığı personeli olan doktorlar, hemşireler, hasta bakıcılar 25 yıl boyunca fiilen inşaat şirketi için çalışır hale geliyorlar. Yani Şehir hastaneleriyle birlikte bütün sağlık personeli adeta taşeron işçi haline getirilmiş oluyor.

2019 yılı Sayıştay raporları incelendiğinde, “şehir hastanelerinin ihtiyaç planlamalarının rasyonel yapılmadığı”, “şirketlerin sözleşmede belirlenen tıbbi cihazları temin etmediği”, “binaların belirlenen projedeki niteliklere uygun yapmamasına rağmen kabul komisyonlarının gereğini yapmadığı” gibi tespitlerle, Şehir Hastanelerinin halk sağlığı ve kamu yararı açısından ne denli yanlış seçimler olduğu da gözler önünde seriliyor.

Bundan 35 yıl önce devlet adına hizmet gören özel girişimlerin yaratılmasıyla başlayan özelleştirme serüveni, gelinen noktada özel girişimler adına hizmet gören bir devlet yapısına evrilmiş durumda.

Şehir Hastanelerinin finansmanının sağlandığı Kamu Özel İşbirliği modelinin bu akıl dışı boyut iktidarın bile gözüne batmış olmalı ki, geçtiğimiz yıl bütçe görüşmeleri sırasında 2020 yılından itibaren ihaleye çıkacak Şehir Hastanelerinin artık genel bütçe üzerinden karşılanacağı ifade edildi. Nitekim bu yıl içerisinde ihaleye çıkan Samsun, Antalya ve Aydın Şehir hastanelerine genel bütçeden kaynak aktarıldı.

Her ne kadar yeni yapılacak Şehir Hastaneleri içi Kamu Özel Ortaklığı modelinden vazgeçilmiş olsa da, bugüne kadar yapılan Şehir Hastanelerinin bütçe üzerindeki yükü önümüzdeki 20 yıl boyunca devam edecek. Sağlık Bakanlığının açıklamasına göre 2021 yılında mevcut Şehir Hastaneleri müteahhitlerine ödenecek garanti ödeme miktarı 16 Milyar TL’nin üzerinden olacak. 2021 yılında koruyucu sağlık hizmetlerine ayırılan tüm bütçeye denk olan bu rakam 2022 yılında 22 Milyar TL’ye çıkacak ve 2040 yılına kadar artarak devam edecek.

Bu soygun düzenine sessiz kalınamaz. Yapılması gereken gün gibi ortadadır. Öncelikle şehir hastanelerinin yapımı için müteahhitlerle imzalanan sözleşmeler derhal feshedilmeli, ortaya çıkan kamu zararı tahsil edilmelidir. Bu hastanelerimizdeki tüm hizmetler kamu eliyle verilmeli, tüm personel kamu güvencesine kavuşturulmalı ve hastane kamu eliyle yönetilmelidir.