Gazze’nin son yirmi gündür maruz bırakıldığı muamele ve giderek daha kritik hal alan öyküsü, modernleşme sürecinde insanlığın deneyimlediği ‘soykırım’, ‘etnik çatışma’ ve ‘kitle katliamı’ gibi olguları bir kez daha gündeme getirdi. İlginç olan bu vak’alara gayet aşina ama literatürüne yabancı olanların dahi, gündelik konuşmalarında ‘soykırım’ gibi sözcükleri sıklıkla kullanmaları oldu. Bütün olumsuz deneyimler, devletlerin nüfus-etnisite-iskan politikalarını dışarıda bırakmış olsa da, dramatik sonuçlarını konuşmaya kısmen imkan sağladı.

∗∗∗

20. yüzyılda devletlerin nüfus-etnisite politikalarının neticelerinden birisi de toplama kamplarıydı. Avrupa başta olmak üzere dünyanın her yerinde bu politik tercihin bir ürünü olarak şehirlerde, hakim kimlik dışında kalanlar toplanıyor, büyük bir kısmı ölüme götürülüyorlardı. Görünürde birbirine benzemeyen siyasal rejimlerde bile bu uygulama benzer biçimde işliyordu. Üniformalı askerler, boşluğa bakan kitleler ve kara vagonlar. Bu deneyimlerin en hacimli ve en yıkıcı örneği ise Nazilerin, Yahudiler üzerinde gerçekleştirdiği büyük kitlesel kırımdı.

Toplama kampları, bahse konu kitlesel kırımın birer aracı olarak Avrupa’nın orta yerinde pek çok şehirde inşa edilmişti. O kadar ki bu kamplarla tanışık olmayan şehir neredeyse yoktu. Almanya’da Nazilerin iktidara gelmesi; tüm Avrupa’yı tehdit ve bir kısmını işgal etmesini takip eden süreçte bu kamplarda ağırlıklı olarak Yahudiler toplanıyordu. Bundan dolayı bu mekanlar, ilgili literatüre Yahudi Toplama Kampları olarak da geçmişti. Kamplara getirilenlerin ayrıntılı kaydı tutuluyor ve üstüste atılmış nesneler gibi bir süre orada kalıyorlardı. Sonra kitlesel olarak öldürülecekleri daha büyük ve buna göre hazırlanmış kamplara naklediliyorlardı.

∗∗∗

Yahudilerin toplama kamplarına getirilmesi ve daha büyük kamplara transferi genellikle trenlerle yapılıyordu. Trenler, modern dünyanın başlıca kitlesel ulaşım aracıydı. Kampların yer seçiminde ulaşıma dair bu imkan da gözetilmişti ki hemen tüm kamplara ‘komşu’ birer tren istasyonu vardı. Belli ki tren hatları ve garlarının inşasında bu kitlesel öldürme planları da büyük rol oynamıştı.

Bugünün Avrupa’sında o toplama kampları artık görünürde yok. Ayrıca eski kampların her biri, yakınındaki tren garlarıyla birlikte gelecek kuşaklar için birer bellek mekanına dönüştürülmüş durumda. Bu kamplarda kimlerin nasıl ve ne zaman ölüme gönderildiklerini okumak, dinlemek ve kısmen fotoğraflardan ve belgelerden izlemek de mümkün. Bu durum elbette söz konusu zulmedici deneyimlerin ‘tarihte kaldığı’ duygusunu da inşa ediyor.

∗∗∗

Ne var ki ‘tarihte kaldığı’ varsayılan bu vak’aların yeniden yaşandığına türlü biçimlerde tanıklık ediyoruz. Hatta aynı deneyimler yeni biçim ve araçlarla sürdürülüyor. Mesela Gazze yaklaşık yirmi gündür adeta bir toplama kampı işlevi görüyor. Fakat 20. yüzyıl ortalarında Avrupa’da kurulan Yahudi toplama kamplarına göre daha çeşitlenmiş deneyimlerle. Şehrin etrafı kuşatılmış, sınırları kapalı tutuluyor. Mukimlerin ve öldürülenlerin kaydını tutan bile yok. Kamp mukimleri Filistinliler. Onları yerlerinden-hayatlarından etmeye çalışanlar ise birkaç on yıl önce Avrupa’da bütün toplama kamplarında tutulan ve büyük bölümü öldürülen Yahudi ailelerin çocukları ya da torunları. Destekleyicileri ise vaktiyle Yahudilerin kırımını organize eden Nazilerle işbirliği yapan devletler. Tuhaf ama durum tam olarak böyle.

∗∗∗

Bir yandan 20. yüzyılda kitlesel öldürme mekânları olarak kullanılan yerler birer hafıza mekanı olarak yeniden üretilirken, diğer yandan daha vahşi biçimleri deneyimleniyor. Geçmişte kitlesel öldürme süreçlerinin aktörü devletlerin ve siyasal geleneklerin sözcüleri yeni bir dil kurup, ‘soykırım’ sözcüğünü telaffuz ederken, kendi deneyimlerinden tek kelime söz etmemeyi tercih ediyor. Neredeyse tüm devletler etnik kitlesel öldürme hallerinden şikâyet ederken, hiçbiri bütün bu olumsuz deneyimlerin referansı olan ulusçu nüfus-etnisite politikalarıyla hesaplaşan bir cümle kurmuyor. Sanki bütün bu deneyimler kötü kişilerin tercihiymiş gibi. Bu da dünyanın herhangi bir yerinde ve herhangi bir zamanda, daha çok kırım deneyimlerinin yaşanabileceği anlamına geliyor.