Türkiye’de orta sınıf olarak ifade edilen, kentli, meslek sahibi, ücretli kesimlerin en önemli gündeminde özel okul fiyatları var. O kadar ki, konu, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’e de soruldu. Tekin, başlangıç fiyatını belirleme hakkının okulda olduğunu fakat ara zamların yönetmelik sınırları içinde belirlendiğini söyledi ve konuya ilişkin okulları uyardıklarını belirtti. Fakat okullar, yönetmeliğin etrafından dolanmanın yolunu bulmuş görünüyor. Zira okul ücreti değil belki ama yemekhane, servis, üniforma ve kitap fiyatları yüzde 100’ün üzerinde zamlanmış durumda.

Geçmişte, özel okul fiyatları ülke gündemini işgal edecek, Milli Eğitim Bakanı’na açıklama yaptıracak kadar gündem olmazdı. Çünkü zaten orta gelirin üzerindeki ailelerin tercihiydi özel okullar. Orta üst gelir ve altındaki aileler, çocuklarını devlet okullarına gönderir, “neden özele gönderemiyoruz” diye hayıflanmazdı. Büyük kentlerdeki özel okullar bir elin parmağını geçmez, küçük bir azınlığın talebi de tüm ülkeyi ilgilendirmezdi. Fakat özellikle son 10 yılda işler değişti.

HER 5 OKULDAN 1'İ ÖZEL

Milli Eğitim Bakanlığı’nın Örgün Eğitim İstatistiklerine bakınca tablo daha net ortaya çıkıyor. Verilere göre 2022/23 Eğitim Yılı’nda ana okulundan liseye kadar MEB kontrolünde toplam 75 bin 19 adet okul bulunuyor. Bu okulların 14 bin 281’i ise özel okul. Başka bir ifadeyle, ülkemizdeki her 5 okuldan 1’i şirketler tarafından işletiliyor. Orta sınıfın daha yoğun yaşadığı büyük kentlerde bu oran daha yüksek. Fakat eskiden böyle değildi? Ne oldu, nasıl oldu da, orta sınıflar özel okul müşterisi haline geldi?

Geçmiş verilere yakından bakıldığında, Türkiye’deki özel okul artışının son 10 yılda katlandığı görülüyor. 1999 yılını ele alalım. O yıl, Türkiye’deki toplam özel ilköğretim okulu sayısı 683. Yıllar içinde öğrenci sayısındaki artışa paralel biçimde özel okul sayısında da artış yaşanıyor. 1999’da 683 olan özel okul sayısı, 12 yıl sonra, 2011’de 931’e yükseliyor. 12 yılda özel okul sayısındaki artış yüzde 32. Okul sayısının yüzde 32 arttığı bu 12 yılda, öğrenci sayısı da yüzde 64 artışla 175 binden 287 bine yükseliyor.

EN ÖNEMLİ KIRILMA 4+4+4

2012’ye gelindiğinde sistem değişiyor ve 4+4+4 düzenine geçiliyor. Böylece 8 yıllık ilköğretim, 4’er yıllık ilkokul ve ortaokula bölünüyor. İlk 4 yılın ardından dileyen ailelere uzaktan eğitim imkanı tanınıyor. Dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan’ın “Dindar ve kindar nesil” çıkışını yaptığı o yıl, müfredat değiştiriliyor, din derslerinin sayısı artırılıyor. İlk 4 yıllık eğitimden sonra uzaktan eğitim imkanı verilen ailelerin bir kısmı, kız çocuklarını okula göndermemeye başlıyor. Kızların net okullaşma oranı düşüyor. Cemaat ve tarikatlarla protokoller imzalanıyor. Ortaokullar imam-hatipleştiriliyor. Tüm bu gelişmeleri verilerle desteklemek mümkün fakat konumuz başka.

10 YILDA 2 KAT ARTIŞ

4+4+4 ile başlayan sistem değişikliği, kamusal eğitimden, özel okullara olan talebi artıyor. 1999’dan 2011’e dek yüzde 32 artan özel okullar, 2012’den itibaren patlama yaşıyor. 2012’de 992 olan özel ilkokul sayısı, 2022’ye kadar yüzde 108 artarak 2 bin 65’e yükseliyor. 2012’de özel ilkokul ve ortaokulda okuyan öğrenci sayısı 331 bin 675 iken, 2022’de bu sayı yüzde 118 artışla 725 bin 146’ya ulaşıyor.

Liselerdeki artış daha da hızlı. 2012’de toplam 907 adet özel lise varken, bu sayı 2014’te dershanelerin kapatılması sürecinde, 2504’e yükseliyor. Fakat izleyen yıllarda artış devam ediyor ve 2022’de özel lise sayısı 3085’e ulaşıyor. 10 yılda özel lise sayısındaki artış yüzde 240. Öğrenci sayısı da aynı dönemde 138 bin 881’den 420 bin 285’e yükseliyor. Böylece an itibariyle, özel ilkokul, ortaokul ve lisede okuyan öğrenci sayısı 1,2 milyona dayanıyor.

Velilerin bu ilgisinin nedeni zenginleşmeleri değil. Kişi başına düşen gelirin gerilediği son 10 yılda, özellikle orta sınıflar, zenginleşmek bir yana giderek yoksullaştılar. Özel okul müşterisi haline gelmeleri, zenginleşmelerinden ziyade, devlet okullarına dönük güvensizlikleri.

Eğitimin ideolojikleşmesi en önemli sorun alanı. Fakat sadece bu da değil, iş saatlerinin devlet okullarıyla olan uyumsuzluğu ve güvenlik endişeleri de velilerin, devletten özele kaçmalarına neden oluyor. Kamusal eğitimdeki bu gelişme de özel okul patronlarının işine geliyor. Tıpkı sağlıktaki gibi, nitelikli kamusal hizmet tasfiye edilince, kamusal olan piyasalaşıyor. Eğitim ve sağlık bir hizmet olmaktan çıkıyor ve paranın konuştuğu bir sektöre dönüşüyor.

Veliler artık müşteri olduklarını içselleştirmiş durumda. Zira parasız, bilimsel, kamusal eğitim talep etmek yerine, “ucuza eğitim” talep ediyorlar. Eğitimin herkes için bir hak olduğunu, bundan 20-30 yıl önce, bu ülkenin hemen tüm çocuklarının kamusal eğitimden geçtiği günleri unutmuş görünüyoruz. İktidar kamusal olana kendi ideolojisini dayatırken bu dayatma karşısında şikayet edenleri “istemeyen özele gitsin” diyerek kovuyor. Kamusal alan muhafazakarlaşırken, bu muhafazakarlaşmadan tedirgin olan toplum kesimlerine seküler olan “satılıyor”. Satın alabiliyorsanız ne ala, satın alamıyorsanız, buyrun İmam-Hatip’e…