Erdoğan, seçmenlerin yüzde 73,75’inin katılım gösterdiği CB seçimlerini yüzde 51,74’lük oy ile aldı

Erdoğan, seçmenlerin yüzde 73,75’inin katılım gösterdiği CB seçimlerini yüzde 51,74’lük oy ile aldı. Sandığa gitmeyenler dikkate alındığında toplam oyların ancak yüzde 37,47’sini alabildi, diğer bir deyişle çoğunluğun rızasını almadan CB koltuğuna oturmuş oldu.

Babamın çok sevdiği bir deyimdir: “Hatice’ye değil neticeye bak”. Bu seçimler kapsamında konuşacak olursak, yüzde 37’nin neticeye baktığını söyleyebiliriz. Bu neticenin kara bir gölge gibi üzerine çöktüğü çoğunluk ise, yine bir ileri demokrasi diye yutturulmaya çalışılan, lakin baraj yapısıyla zaten baştan demokrasiye büyük bir çelme takmış seçimin sistemine, adayların belirlenme süreçlerine, hem aday olup aynı zamanda elinde medyasından bütçesine kadar geniş olanaklara sahip bir Başbakan olarak seçime girebilme tezgâhına- yani kısaca “Hatice’ye” bakıyor. Bakmaya, tartışmaya, bu haliyle dayatılanı meşru görmemeye de devam edecek.

Gelelim neticeye;

Netice elbette siyasi, ekonomik ve toplumsal açıdan son derece tehlikeli bir iklimi yaşamımıza taşıyor. Kararların tek adamın sultası altında verildiği, daha da otoriter bir rejim arayışı… Daha yağmacı ve sömürücü bir neoliberal saldırının tahribatını görünmez kılmak için daha muhafazakâr, daha gerici bir yaşam dayatması…

Tüm bunlar elbette ki, böylesi bir yaşamın karşısında bir direniş hattı oluşturan ve tüm öğeleriyle bu düzenin kendisinden rahatsız olan kesimler için daha çetin, bir o kadar da daha güçlü/bir arada/ birleşik bir mücadele ihtiyacını ortaya koyuyor.

Bu sorumluluğu aklımıza kazıyarak, velhasıl neticeye bir de başka bir açıdan bakalım…

Halk açısından yüzde 37’nin meşruluğu (!) bir yana, RTE başta olmak üzere AKP açısından da havalar öyle beklenildiği gibi bayram havası değil besbelli. Malum balkondan RTE o bildiğimiz “şimdi meydan da benim, sıkıysa muhalefet edin” tavrını söylemlerine taşıyamıyor, daha ılımlı gözükmeyi tercih ediyor.

Dış politikanın iflası, halkın çoğunluğunun AKP’ye “Hayır” demesi, yani iktidarın yönetme krizi zaten ortadaydı. Bu, Haziran direnişinin yarattığı bir durum ve bugün hâlâ sürüyor. Fakat artık tüm bu risklerle birlikte Erdoğan’ın tek adam rejimi arayışlarının, bugüne kadar tılsımlı sözcük: istikrar kelimesinin büyüsüne kapılmış yerli/yabancı-bir bütün olarak sermayeye de, bu sermayeye yön gösteren emperyalizmin kurumlarına ve başındakilerine de çok güven vermediğini izleyebiliyoruz. Seçim ertesi yapılan eleştirel/uyarıcı açıklamalar bir yana Borsa, bu konuda bir veri sunuyor.

Borsa’nın seçim dönemlerindeki davranışları, bugüne kadar sermayenin seçimden çıkan sonucu ne kadar desteklediğini/ortaya koyulan ekonomik program kapsamında ülkeye taşınacak siyasal-sosyal dönüşümlerin ne denli arkasında durulacağını ortaya sermişti.

Bugüne kadar sandıktan koalisyon beklentisinin güçlü olduğu dönemlerde “bekle gör” pozisyonu alarak “temkinli” davranan Borsa’nın; örneğin 1991, 1995 ve 1999 yıllarında sandıktan koalisyon hükümetinin çıktığı dönemlerde, aşağı yönlü hatta dibe doğru hareketi gözlenmişti. Özellikle AKP’li dönemin başlangıcında olduğu gibi tek parti seçeneğinin ağır bastığı dönemlerde ise Borsa’nın coşkusuna diyecek yoktu. Yol haritası belliydi çünkü. Bu kapsamda bilhassa devletin içinde kadrolaşmış bir iktidar yapısından bahsediyorsak, örneğin sermayeye peşkeş hususunda yargı hak hukuk tanımayacak bir devlet yapısı ise söz konusu olan, işte böylesi bir düzenin sağlayacağı olanakların tadından yenmezdi. Bu nedenle Borsa’nın 2002 yılında seçimden önceki 3 haftada yüzde 24’lük, seçim sonrasındaki ilk haftada ise yüzde 44’lük getiriyi yakalaması, bu davranışın bizlere yansıyan rakamlarıydı. Bugün yağma ve talan olarak tanımladığımız özelleştirmeler, kamu arazilerinin-ormanların-kamu hizmetlerinin satışı, düşük ücretin/ düşük emek maliyetinin insan yaşamını hiçe saymak pahasına yasalarla garanti altına alınması vb sayabileceğimiz birçok girişimin yani aslında “ben ne istersem yaparım”ın oylandığı 2010 Referandumuna bakın… Borsa yine uçuşa geçerek 62 binlere geliyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine geliyoruz, tek adam olma peşindekinin şimdi “ben ne istersem herkese rağmen yaparım” anlayışı oylanıyor. “Herkese rağmen” durumundan bu kez sermaye de tedirgin… Seçimin sonrasında güne 80,483 puana kadar yükselerek başlayan Borsa günü 77,271 puana düşerek tamamlıyor. Dolar kuru yükseliyor, seçim sonucunu finans alemi “bir risk” olarak algılıyor.

Bu davranışlar geçmişle birlikte incelendiğinde şunu gösteriyor; Bugüne kadar kazan+kazan ilişkisine olan inanç, köşke oturacak olan Erdoğan’la birlikte zayıflıyor. Erdoğan’ın “yeni Türkiye” olarak kastettiği gelecekte sermaye de, kontrol edilemez bir otoriterlik görüyor ve bu riske çok yatırım yapmamayı tercih ediyor.