“SERÜVEN: ‘Mâcerâ, sergüzeşt’ yerine kullanılan serüven kelimesi birkaç bakımdan yanlıştır. ...Herkesin bildiği mâcerâ kelimesini kullanmak istemiyorsak, ne idüğü belirsiz ‘serüven’ kelimesine yer vermemeli, canlı dilde bulunan meselâ ‘baştan geçen’ gibi deyimleri tercih etmeliyiz.” (Faruk K. Timurtaş, Uydurma Olan ve Olmayan Yeni Kelimeler Sözlüğü, Umur Yay., 1979)

Bu satırları sağcı-muhafazakâr kesimin önde gelen dilbilimcilerinden biri yazıyor. Yayımlandığı zaman okusam ne düşünürdüm bilemiyorum lakin yeni okuduğum bu kitapta en çok canımı sıkan şu ‘serüven’den uzaklaşma çabası oldu. Macera sözcüğü de çok güzel tabii ama sanki ‘serüven’ daha uzak diyarlar, daha acayip rüzgarlar, daha farklı güneşlermiş gibi geliyor bana.

Her iki sözcüğü de kullanmak mümkün ve keyifliyken böyle düşmanca bir tavır sergilemek ancak “Harf Devrimi yüzünden bir gecede herkes cahil oldu.” ya da “Dedelerinin mezar taşını okuyamayan tek millet biziz.” gibi fantastik söz kalıplarını çok seven eski ve neo-Osmanlıcıların harcı olabilirdi zaten.

“Fransızca’dan alınan (o dildeki yazılışı honneur, okunuşu onör) onur kelimesi, ‘şeref’in yerine geçirilmek isteniyor. Hâlbuki halkımız onur’u ‘kibir, vekar, gurur’ mâ­nâsına kullanmakta. Onurlu adam, halk dilinde ‘vekarlı, kibirli adam’ mânâsına gelir.” diyerek ‘onur’u ezmeye çalışan Timurtaş’ın kitabında ‘zorunlu’, ‘kapsam’, ‘uygarlık’, ‘içerik’, ‘anı’, ‘etki’, ‘neden’, ‘simge’, ‘ozan’, ‘iletmek’, ‘saygın’, ‘kent’, ‘ödev’, ‘kalıtım, ‘yöresel’ gibi daha pek çok sözcüğe karşı neredeyse milli seferberlik ilan ediliyor. Bunlar arasında ‘serüven’le birlikte beni en çok etkileyen ‘özgürlük’ oldu: “ÖZGÜR, ÖZGÜRLÜK: Hür ve hürriyet kelimeleri yerine kullanılan özgür ve özgürlük gerek şekil, gerek mânâ ve mefhûm yönlerinden yanlıştır.”

Dildeki en güzel sözcüklerden birini dilbilimsel metod kisvesiyle mahkum etmeye çalışmak, ne kadar hazin...

Neyse ki bizzat bu ülkenin her kesimden insanları Timurtaş’ı haksız çıkardı; bugün Türkiye’nin neresine giderseniz gidin, bu yazıda geçen sözcüklerin hepsini duyarsınız. Çünkü bu tuhaf kitabın yayımlandığı yıl anne-babamız onurlu olmanın öneminden sıkça söz ederken ödevlerimizi yapıyor, okuduklarımızın içeriğini özümsüyor, etki-tepki prensibi ve neden-sonuç ilişkileri üzerinden uygarlığı anlamaya, özgür zihinler olmaya çalışıyorduk.

Bu yazıyı sesli okuduğunuzda anlamayacak olanlar da var elbet; tüm emek ve bilgi birikimini ‘özgürlüğün hürriyetini kısıtlama’ya adayan Timurtaş gibilerinin yarattığı, 12 Eylül ve sonrasına giden yolda dinine ve kinine bağlı, ama ‘Allahu ekber’ ifadesinin ya da daha doğru düzgün söyleyemediği ‘bismillahirrahmanirrahim’ cümlesinin Türkçe olduğunu sanacak kadar cahil bir sürü (bkz. Ezanın Türkçe olduğunu sanan vatandaş röportajı).

Böyle şeyleri görünce üzülüyoruz tabii, ama çok da dert etmiyoruz, çünkü onlar özgürlük ve uygarlık serüvenindeki bu bol maceralı yolculuğun biz ilerledikçe akıp giden manzarasının bir parçası sadece…