Daha yarısı bile geçmeden kötü bir yıl olduğuna karar verdiğimiz 2018, sinemada da kayıplarla hatırlanacak. Kâr hanesinde ise, iyi filmler vardı. Alfonso Cuarón’un “Roma”sı gibi… Ancak, yılın belki de en iyi filmi olan “Roma” beraberinde Netflix etiketi, yani bir sorun da taşıyordu. Beyazperdede izleyip hakkını mı verecektik, yoksa Netflix’te, yani televizyon ya da bilgisayarda mı […]

Daha yarısı bile geçmeden kötü bir yıl olduğuna karar verdiğimiz 2018, sinemada da kayıplarla hatırlanacak. Kâr hanesinde ise, iyi filmler vardı. Alfonso Cuarón’un “Roma”sı gibi… Ancak, yılın belki de en iyi filmi olan “Roma” beraberinde Netflix etiketi, yani bir sorun da taşıyordu. Beyazperdede izleyip hakkını mı verecektik, yoksa Netflix’te, yani televizyon ya da bilgisayarda mı izleyecektik?

Öte yandan, Netflix, Amazon ve sair benzer kuruluşlar gitgide güçleniyor. Örneğin, Martin Scorsese’nin çektiği son film olan “The Irıshman”in yapımını da Netflix üstlendi. Scorsese yıllarca bütçeyi kabul edecek şirket bulamamış (Paramount dahil). “Yıllarca para bulup çekmeye çalıştık,” diyor. “Riskli bir filmdi, Netflix bu riski üstlendi.” Yüz kırk milyon dolarlık “The Irishman”de Robert De Niro, Al Pacino, Joe Pesci, Harvey Keitel, Ray Romano oynuyor.

Bağımsızları ve kadın yönetmenleri destekleyen Tribeca Film Festivali’nin 2002’deki üç kurucusundan biri olan Robert De Niro ise, sinema dünyasının değiştiğini düşünüyor. New Yorker dergisiyle yaptığı söyleşide, “Netflix’in filmi yapabilmesini minnetle karşıladık,” demiş. “Çünkü filmi istediğimiz şekilde, Marty’nin istediği şekilde yapmamız için bu para gerekliydi. Gösterime nasıl gireceğine gelince, halledilir. Önce büyük sinemalarda girer, sonra Netflix’e geçer.”

Herkesin bu çözümü kabul ediyor görünmesi, nedense hâlâ içimi yakıyor. Ama yılın filmlerini liste olarak dökünce de “Bir Yıldız Doğuyor/A Star Is Born” ve benzer filmleri bir yana koysak bile, bir kısmı Oscar’ın gözbebeği olamayacak gibi görünen filmler içimizi ısıtıyor.

Örneğin, “Merak Etme, Fazla Uzaklaşamaz/Don’t Worry, He Won’t Get Far on Foot” (Gus van Sant), “You Were Never Really Here” (Lynne Ramsay), “Sessiz Bir Yer/A Quiet Place” (John Krasinski), “The Favourite (Yorgos Lanthimos), “Leave No Trace” (Debra Granik), “First Reformed” (Paul Schrader), “Zama” (Lucrecia Martel), “Mutlu Lazzaro/Happy As Lazzaro” (Alice Rohrwacher) gibi. “Soğuk Savaş/Cold War”, Oscar’lı yönetmeni Pawel Pawlikowski’yi Avrupa’nın kralı yaptı. Çok sevdiğimiz Hirokazu Kore-eda, “Arakçılar/Shoplifters” ile Altın Palmiye’yi aldı. Nuri Bilge Ceylan, Cannes’da ödül alamasa, Oscar’da ise finale kalamasa da, “Ahlat Ağacı” çok beğenildi. Son “Sight&Sound” dergisinde filme 4 sayfa ayrılmıştı. Monty Python’ın tek Amerikalı üyesi Terry Gilliam, “Don Kisot’u Öldüren Adam / The Man Who Killed Don Quixote” ile nihayet muradına erdi ve yirmi yıla yakın bir mücadelenin meyvelerini derdi.

Animasyonda Mamoru Hosoda’nın “Mirai no Mirai”si ile “Örümcek-Adam: Örümcek Evreninde / Spider-Man: Into The Spider-Verse” (Peter Ramsey, Robert Persichetti Jr., Rodney Rothman) şahsen benim favorilerim. Wes Anderson ise, ‘stop-motion’ denen ömür törpüsü yöntemi göze alarak bize “Köpek Adası / Isle of Dogs”u hediye etti.

Dünya TV mi, sinema perdesi mi diye tartışırken, bizim iki kaybımız daha oldu. Bu Şubat ne yazık ki alıştığımız !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nden yoksun kalacağız. Gerçi 17. festivalin 15-25 Şubat arasında yapılacağı ilan edildi ama malumunuz, yaratıcıları Serra Ciliv ile Pelin Turgut ne yazık ki yok.

17 yılın belki de bir uğursuzluğu vardır. Çünkü aylık sinema dergisi Altyazı da, 17 yıldır ilk kez Ocak ayında basılı dergi yayımlanmayacağını duyurdu. Altyazı Dergisi’nin Twitter hesabından yapılan açıklamada şöyle denildi:

“On yedi yılı aşkın süredir aralıksız yayımlanan Altyazı, elimizde olmayan sebeplerle Ocak ayında çıkmayacak. Kısa süreliğine yayınına ara vereceğimiz matbu dergi, çok yakında kaldığı yerden devam edecek.” Ne diyelim? Şimdiden hasretle bekliyoruz.