Geçen hafta içinde efsane olmayı hak eden iki sanatçı aramızdan ayrıldı. Bir tanesi cazın büyüklerinden Ornette Coleman’dı: diğeri de meslek hayatının uzunluğu ve zenginliğiyle dikkati çeken, bacak kadar çocukların bile tanıdığı bir İngiliz aktör: Korkunun efendisi Sir Christopher Lee.

Sherlock Holmes’dan hayatımda ilk defa onun melun Sir Henry’yi oynadığı ‘The Hound of the Baskervilles’ (1959) ile korkmuş olsam gerek. Zaten korku filmlerinden korkan bir çocuktum, halen de korkarım. “Frankenstein’ın Laneti’ni” ‘Drakula’lar izledi. Fu Manchu’nun Yüzü oldu derken, bir de baktık ki, 1970’li yıllarda gene karşımızda. Örneğin, gerçekten yürek titreten bir film olan ‘Wicker Man’le (1973). O sıralar genç sayılırdı, sadece elli bir yaşında.

Sir Christopher Frank Carandini Lee, kendi kuşağının bu kadar çok filmde önemli rollerde oynamış tek üyesi olsa gerek. Biyografisinde 250’den fazla sinema ve TV filminde oynadığı yazılı. Hammer şirketinin korku filmlerinin yıldızıydı, tam on kere Drakula olmuştu. Oysa İkinci Dünya Savaşı’nda kahramanlıklar ve aksiliklerle dolu askerli görevinin ardından 1947’de oyunculuk işine girişmiş ve hatırlanmayacak kadar çok filmde kısa rollerde oynamıştı. Sıkılmadı, caymadı, azimle devam etti. Her yerde, herkesle çalıştı, özellikle Drakula’ların ardından farklı tipler oynamaya özen gösterdi. “Yoksa unutuyorsun” diyor. “Zaten insan bazılarını da unutmak istiyor”.

Oysa kendisi, onun korku filmlerini izleyerek büyümüş ve aralarında Peter Jackson, George Lucas ve Steven Spielberg’in de bulunduğu genç hayranları tarafından hiç unutulmadı. James Bond meselesi başka... Ian Fleming onun hem golf arkadaşı, hem de kuzeniydi. Bu sayede ‘The Man with the Golden Gun’da (1974) Roger Moore’un karşısında en başarılı Bond kötü adamlarından Francisco Scaramanga’ya can verdi. İki yıl sonra bu kez bir Fransız filminde Drakula’yı oynuyordu.

1970’ler bitirken onu bir Spielberg filminde, 1941’de Capt. Wolfgang von Kleinschmidt olarak görüyoruz. Evet, bir komedide... Hatta “Charlie’nin Melekleri”nin bir bölümünde bile oynamış. Ama onu bugünlere getiren (geçen yıl üç filmi vardı), şimdiki gençlerin de sevgilisi yapan roller. Bu karakterler, Star Wars/Yıldız Savaşları’ndaki Sith Lord’u Kont Dooku ile başladı, sonra esas önemli karakter geldi. Uzun boyu yüzünden (1.96) az daha oyuncu olamayacak Sir Lee’ye (eşsiz bariton sesine rağmen opera sanatçısı olmasına da bu boy engel olmuştu) uygun haşmetli bir kötü: unutulmaz Saruman. Hem Yüzüklerin Efendisi, hem de Hobbit filmlerinde...

Ses demişken, albümlerini de unutmayalım. Bunların içinde en ilgi çekici olanları iki senfonik metal albümüydü: ‘Charlemagne: By the Sword and the Cross’ (2010) ve devam albümü ‘Charlemagne: The Omens of Death’ (2013). Hazret bu albümleri yaptığında 88 ve 91 yaşındaydı. Çabasının karşılığını 2014 Metal Hammer Altın Tanrı ödül töreninde “Metalin Ruhu” ödülüyle aldı.

Telefon rehberine dönen bir yazı olmasın diye gayret ediyorum ama yaklaşık yetmiş yıllık meslek hayatı olan, pek çok akıldan çıkmaz karaktere can vermiş biri hakkında yazarsanız, elden pek bir şey gelmiyor. Bu arada bir de soft porn filmi var ama, haberi olmadan çevirmiş, seks sahneleri filme sonradan eklenmiş. O İspanya’ya gidip bir gün çalışmış, resmi kırmızı ceketli bir anlatıcıyı oynamış. “Arkama bir sürü insan dizilmişti, hepsi giyimliydi,” diyor. Ülkesine dönünce durumdan haberdar olmuş. İnanmamış, güneş gözlüğü ve fular takıp sinemaya gidince, bir de ne görsün? Arkasında kim varsa çıplakmış.

Sevgiler ve saygılar, Sir Lee. Size her daim hayrandık, gene öyleyiz.