Bir proje olarak dayatılmaya çalışılan Siyasal İslam kaybetmeye başladı. Tıpkı tüm Ortadoğu genelinde olduğu gibi. Esasen kaybetme emareleri çok önceden görülmeye başlanmıştı. Sancılı geçen yerel seçim sadece bunun teyidi oldu. Bundan on yedi yıl önce ekonomik krizin etkisi, emperyalist, küresel güçlerin icazetiyle işbaşına gelen Siyasal İslamcılar için sonuçlar sonun başlangıcı demek. Elbette ki bu her […]

Bir proje olarak dayatılmaya çalışılan Siyasal İslam kaybetmeye başladı. Tıpkı tüm Ortadoğu genelinde olduğu gibi. Esasen kaybetme emareleri çok önceden görülmeye başlanmıştı. Sancılı geçen yerel seçim sadece bunun teyidi oldu. Bundan on yedi yıl önce ekonomik krizin etkisi, emperyalist, küresel güçlerin icazetiyle işbaşına gelen Siyasal İslamcılar için sonuçlar sonun başlangıcı demek.

Elbette ki bu her şeyin bititği anlamına gelmiyor. Bu daha başlangıç. Önceki gün itibariyle yıkılmaz sanılan korku imparatorluğunda önemli bir gedik açıldı. Siyasal İslamcı bağnazlığın baskıcı, otoriter, faşizan baskısı altında bunalan toplumsla muhalefetin, kadınların, gençlerin, laik, seküler, demokrat güçlerin direnci siyasal İslamcıları geriletti. Emperyalizmin desteği, içerideki pek bi kullanışlı “yetmez ama evet”cilerin katkısıyla Türkiye’de iktidara yerleştiğinden bu yana siyasal islamcıların ülkenin toplumsal, siyasal yaşamına, tarihsel birikimine, ilerici kazanımlarına saldırıları hiç eksik olmadı. Ancak, kendilerine biçilen küresel, bölgesel misyonu bugüne kadar “layıkıyla” yerine getiren Siyasal İslamın da bir raf ömrü vardı. Ve yavaş yavaş kullanım süresini tamamlamak üzereler.

ÇOKTAN KAYBETMEYE BAŞLADILAR

Tunus’taki En Nahda hareketinin lideri Raşid Gannuşi’nin Haziran 2016 tarihinde “Arap Baharı” sonrası Tunus’ta siyasi İslam’a yer kalmadığını söyleyip, “Siyasal İslam’ı bırakıp, demokratik İslam’a geçiyoruz. Siyasal İslam’ı temsil ettiğimizi iddia etmeyi bırakıp, Müslüman demokratlar olduğumuzu söylüyoruz” açıklaması bu durumun resmi ilanıydı. Bir proje olarak doğan siyasal İslam, bölge halklarının direncine toslayarak, kendi kabuğuna geri dönmek zorunda kaldı. İhvan’ın temsil ettiği siyasal İslam çizgisi, tüm kol ve uzantılarıyla iflas etti.

Ortadoğu halklarının başına bela olan siyasal İslamcılar ilk Suriye’de kaybetmişlerdi. Emperyalistlerin de desteğiyle ülkeyi kan banyosuna çevirmelerine rağmen aradan geçen sekiz yılda istediklerini elde edemediler. Mısır’da Müslüman Kardeşler, Tunus’ta nasıl En Nahda vasıtasıyla elde edilen kısa süreli geçici zafer de kaçınılmaz sonlarını engelleyemedi. Tunus’ta Siyasal İslamcı iktidar ancak iki yıl dayanabildi. Toplumsal, siyasal muhalefetin büyük direnci sonrasında uzlaşmak zorunda kaldılar. Mısır’da Müslüman Kardeşler iktidarı bir yılın ardından devrildi. NATO-ABD desteğiyle çullandıkları Libya’yı kaos, parçalanmışlık ve şiddet ortamında cehenneme çevirseler de istediklerini alamadılar. Yemen de benzer şekilde savaşa sürüklendi. Sudan’da El Beşir’in liderliğindeki siyasal İslamcılar tarihinin en zor günlerini geçiriyor. Beşir diktatörlüğüne karşı aylardır protestolar yaşanıyor. Gazze’de, Fas’ta, Cezayir’de hakeza kaderleri aynı. Çıkan sonuçların sadece iç siyasete değil dış politikaya da etkisi olacak kuşkusuz ki. İlk sonuçların açıklanmasıyla birlikte Batı’dan gelen açıklamalar bunun göstergesi. Bugüne kadar siyasal İslamcı rejimi destekleyen aktörler, palazlanıp serpilmelerinde katkıları yokmuş gibi ağız değiştirmeye başladılar.

‘BAŞKAN BABA’nın SONBAHARI

Kolombiyalı ünlü yazar Gabriel García Márquez “Başkan Babamızın Sonbaharı” romanında evrensel bir diktatör portresi çizerken, küçük bir Latin Amerika ülkesinde kendi zorbalığının kapanına kısılmış bir diktatörün öyküsünü çarpıcı bir biçimde resmeder. Ölmek üzere olan bir diktatörün, ‘yeryüzündeki en yalnız insan’ın portresini betimlerken, tüm dikta rejimlerinde gözlemleyebileceğimiz tek adam erki ve onun çevresinde yer alan göstermelik kukla hükümet varlığı anlatı boyunca vurgulanır.

Marquez bir hayali ülkenin, hayali diktatöründen bahseder. Ancak esasında çok da tanıdıktır bu diktatör. Biraz dikkatli bakılınca bir yerlerden gözünüzün ısırdığını görereceksiniz. Ama asıl önemli olan kendisini tanrılar katında gören Başkan Baba’nın bir ufak tanrı olarak sağlam bir iktidarı varmış görünse de aslında sanıldığı gibi değil. Gücünü, yıkılmaz sanılan kudretini kendisine biat edenlerden alır. Başkan Baba’nın asıl yaratıcısı, onun şiddetini yaratanlar, o şiddete razı olanlardır. Ancak ne yaparsa yapsın Başkan Baba’nın kaçınılmaz sonu yakındır. Başkan Baba’nın Sonbaharı, halkların baharıdır…