Her seçim öncesi gibi 2024 Yerel Seçimleri öncesinde de ülke siyaseti yeniden biçimleniyor. Bu biçimleniş İstanbul seçimini öne çıkarıyor. 

Siyasetin merkezine geçmeden sağ ve sola kısaca değinelim. 

Aşırı sağda iktidarın sağcılığını yeterli bulmayan dinci ve milliyetçi partilerin, sırasıyla Yeniden Refah- YRP ve Zafer partilerinin ivme kazanma çabaları görülüyor. 

“Seçenekleri açık tuttuğu” öne sürülen Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi-DEM bir tarafa, sosyalist sol bu seçimlere de yine çok parçalı olarak girmekle birlikte Türkiye İşçi Partisi- TİP, 2023 Genel seçimlerinde olduğu gibi öne çıkıyor. TKP’nin Maçoğlu’nu Kadıköy’den aday göstermesi ise tek sözcükle “akla ziyan” bir yaklaşım. 

MERKEZ SAĞIN SONU 

Siyasetin bugünlere nasıl geldiğinin açıklık kazanması için kimi tarihsel noktalara değinilmelidir. 

Ülke siyasetinde sağ-sol ayrışması 1961 Anayasasının özgürlük ortamıyla başlar. Parlamenter düzeni ve ekonomide özel girişimciliği savunan merkez sağ Adalet Partisi tek başına iktidar olmasına karşın dış ve iç etkenlerle 12 Mart 1971, bir askeri müdahalesini engelleyemedi.  Sonrasında girilen ekonomik ve siyasal sarsıntılar 12 Eylül 1980’ü getirdi. Merkez sağ 1980’lerde Anavatan Partisi olarak iktidar olduysa da aynı görüşleri savunan Doğruyol Partisi’nin (DYP)güçlenmesiyle 1990’larda Anavatan ve DYP olarak elma yarı ikiye bölündü. Bu önemli bölünme Siyasal İslam’ın güçlenmesinin önünü açtı. Diğer iç ve dış gelişmeler, Siyasal İslamcı özünü koruyarak merkez sağı kapsadığı “sanılan” AKP’yi doğurdu ve bu parti yüksek seçim barajının da katkısıyla Kasım 2002’de tek başına iktidar oldu. 

Merkez sağın son kalıntılarının da 2007 seçimlerinde DYP ve Anavatan genel başkanlarının eliyle yok edildiğinde AKP, MHP’yi de yanına alarak,  ya da adıyla sanıyla İslam-Türk sentezi oluşturuyor ve kendisini iktidara getiren özelliğinden uzaklaşıyordu. 

AKP,  sözüm ona aydınların “yetmez ama evet” aptallarının alkışları arasında 2010; sonra 2017 Anayasa değişiklikleri ile Cumhuriyet’le yaşıt parlamenter düzeni yok etti.  Bu gelişmeye tepki olarak İyi Parti, Deva, Gelecek ve Demokrat Parti kuruldu. Ancak, CHP’nin, önce İYİ Parti özelinde daha sonra da özellikle Altılı Masa bağlamında “aptalca” omuz vermeleri; onların onca milletvekilini Meclis’e taşıması da hiç yeterli olmadı.  Merkez sağ siyaset yerel seçimlere tam bir “parçalanmışlıkla” giriyor ve böylelikle iktidara destek oluyor. 

MERKEZ SOLA GELİNCE     

Merkez sol CHP, 2002 Genel seçimlerinde tek başına iktidar olan AKP’nin karşısında Meclis’te tek muhalefet partisi olarak kalmasına karşın, bu büyük olanağı, nesnel koşullar ve öznel yetersizlikler nedeniyle değerlendiremedi. 

Bunun en somut örneği, önümüzdeki Cuma 21 yılı dolacak olan 1 Mart 2003 Tezkeresine karşı tutumun sonrasının getirilememesidir. 2003’te "Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması için hükümete yetki verilmesine ilişkin başbakanlık tezkeresinin” Erdoğan’ın tüm çabalarına karşın, CHP Meclis Grubu’nun, “ulusal bağımsızlık” vurgulu karşı çıkışı ve firesiz ret oyu kullanmasıyla TBMM’de kabul edilmemesi sağlandı. 

Ancak bu tarihsel başarı diğer politikalarla tamamlanarak kalıcı kılınamadı. Bu başarısızlıkta, başta Genel Başkan Deniz Baykal’a karşı düzenlenen ünlü kaset olayı dahil çok sayıda iç ve dış neden vardır.  

O büyük kırılmadır ki, CHP’yi Kemal Kılıçdaroğlu’nun elinde Cumhuriyet değerlerinin düşmanlarının oyuncağı yaptı; partiyi 13 yıl 170 gün süren uzun ve karanlık bir sağcılaştırma tüneline soktu. 

Sonuç, ülke için de, parti için de yıkım oldu. Seçimlere gidilirken CHP yeniden kendine gelmeye çalışıyor. Kılıçdaroğlu da, verdiği ağır zarar yetmezmiş gibi, CHP’nin seçim başarısızlığını bekliyor. 

“İSTANBUL’U FETHEDEN”! 

Siyasal yapının, genelinde ve parti yapıları içinde demokrasiden çok uzak oluşunun doğrudan ve en önemli sonuçlarından biri, yerel seçimde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini hem Başkan Erdoğan için hem de CHP’nin yeni yönetimi için “yaşamsal” kılmasıdır. 

Genel seçimleri kazanmasından sonra Siyasal İslamcı programını, özellikle yargıda ve eğitimde tam boy uygulamaya koyan; çevresinden yükselen “şeriat isteriz” çağrıları arasında yeni anayasa ve medeni yasa hazırlıkları yapan Başkan Erdoğan, başarısını (!)İstanbul’u kazanarak taçlandırmak istiyor. Şimdi de ülkeyi çok büyük ölçüde İstanbul’dan yöneten Erdoğan, İslamcı görüşün ve İslam dünyasının başkenti olarak görülen İstanbul’u kazanmaya büyük önem veriyor. 

Benzer bir önem, CHP yönetimi, ancak daha çok da ülke için geçerlidir. Bu nedenle İstanbul seçimini tüm engellemelere karşın beş yıl başarılı bir yönetim gerçekleştiren muhalefetin adayı İmamoğlu kazanmalıdır.