Eğitim adına zorla çalıştırılan çocuklar ölüyor. Gençler ülkede kalamaz halde. Cemaatler kurumları zapt ediyor. Emekliler açlıktan ölmemek için çabalıyor. İki kesim dışında tüm ülke geçim derdini konuşuyor.

Sizin ağırlığınız kaç dakika eder

Siyaset yüzlerce yıldır insanlığın büyük keyifle kullandığı bir kelime. Devletin yönetilmesi anlamı yüklendi önceleri. Sonra, insanlığın mücadelesiyle yol-yöntem kelimelerinin karşılığı oldu ve aslında fildişi kulelerinden hayatın içine, halkın arasına indi. Ya da ‘inmişti’ demek daha doğru olur. Siyaset bugün tekrar küçük bir elitin mesleğinin adı olmuş durumda. Halk, Devleti idare edeceklerin onaylandığı göstermelik seçimlerde oy verecek seçmene dönüştü.

Bu eğilim dünyanın birçok ülkesinde var. Ama Türkiye’de çok daha özel bir uygulamanın yaşandığını söylemek gerekiyor. Aynı etki gücünde olmasa bile yaklaşık 2 düzine insanın belirlediği bir oyun alanı haline getirilmiş durumda.

DAKİKALAR NE İFADE EDER?

Bu durum yaşamın her alanını kaplamakla beraber medyada daha bir etkili hale geldi. Durumu anlamak için küçük bir örnekle başlayalım. Her seçim sürecinde konuştuğumuz “Hangi lider başta TRT olmak üzere ekranlarda ne kadar yer aldı” sorusu. Yanıtı çok net. Erdoğan açık ara önde, arkasından Bahçeli, Kılıçdaroğlu ve devam eder gider. Ta ki sıra görünmesi yasak olana gelinceye kadar.

Bu tablo iktidarın elinde tuttuğu medya tarafı. Bir de ‘bizim’ cenah var. Burada şaşırtacak şekilde iktidar medyasına benzeyen bir durumla karşılaşılıyor. İktidar ve onun destekçilerinin fotoğrafı görüntüsü çıkıyor, yerlerine muhalefetin özellikle de ana akım ya da resmi muhalefetin temsilcileri geliyor.

Muhalefetin sesinin kısıldığı çok da kısa olmayan bir tarih aralığını yaşıyoruz. Bir bütün olarak muhalif medyanın iktidarın baskı ve zulmüne karşı duruşu, cesareti çok sahici ve etkileyici. Farklı bir sesin ekranda görülmesi çok kıymetli. Ama bir farkın olması gerekmez mi?

Muhalif televizyonların ekranlarını gazetelerin sayfalarını olaylar, olgular, gerçek kişiler yerine halk adına konuşan isimlerin parsellediği gerçeğinden kaçamayız.

Tıpkı TRT’ye yaptığımız gibi bu çalışmayı kendimiz için de yapabiliriz. Kim ne kadar konuştu, hangi konu konuşuldu, halk bunun neresinde? Sahi sürekli izlediği için teşekkür edilen halk neden görünmüyor.

KONUŞAN KAFALAR ÜLKESİ

Ne yaşanırsa yaşansın, ne kadar dibe batarsa batsın ülke televizyonda donmuş bir kare gibi. Halkın sürekli aynı şeye bakmasını aynı sesleri duyması isteniyor. Bu da yetmiyor, siyaset denilen şeyin (kurumsal siyaset gibi cafcaflı tanımlamalarla) orta yaşanıp duran şey olduğuna ikna olunması bekleniyor.

İktidarı, muhalefeti ile ülkedeki 80 milyon yurttaş buna inanmalı. İki düzine insanın ülke için söyledikleri esas alınmalı, sadece onların söyledikleri arasında seçim yapılmalı. Onlara göre siyasete katılım başka nasıl olabilir ki?

Bugün biten, krize giren şeyin bu siyaset yapma şekli olduğu, süslü sözlerle saklanmaya çalışılıyor. “Seçmen siyasete küstü. Seçmenin motivasyonu düştü. Seçmen siyasetçiye güvenmiyor” uzat uzatabildiğin kadar.

Birincisi seçmen değil halk. İkincisi itiraz edilen, ‘küsülen’, vaz geçilen siyaset değil. Üçüncüsü kimsenin kurtarıcı beklediği de yok. Zorla dayatılan bu tarzın son kullanım tarihi çoktan geçti. Yakında reytingi de düşer.

Dünyanın farklı yerlerinde de Anadolu coğrafyasında da bugün yapılan siyasetin eleştirisi onlarca kez denendi ve yapıldı. Halkın kendi kaderini belirlemek için örgütlendiği, sözünü söylediği, talebini ortaya koyduğu ve bunun için eyleme geçtiği onlarca örnek var. Çok uzağa gitmeye gerek yok 2013 Haziran’ına bakmak bile yeterli. Gerçek insanların seslerine kimse uzun süre kayıtsız kalamayacak.