Yeni sezon kendini iyiden iyiye hissettiriyor. Film festivalleri birbirini izleyecek: 15-21 Eylül’de 21. Adana Altın Koza Film Festivali  perdeyi açacak

Yeni sezon kendini iyiden iyiye hissettiriyor. Film festivalleri birbirini izleyecek: 15-21 Eylül’de 21. Adana Altın Koza Film Festivali  perdeyi açacak. Eylül sonunda, 23-29 Eylül’de “Göç ve Sınır: “Mülteci Yaşamlar” temalı 3. Uluslararası Van Gölü Film Festivali yapılıyor. Ne yazık ki gidemiyorum. Ekim’in ikinci haftasında birine gidenin öbürünü kaçıracağı iki sinema etkinliği var. 10-18 Ekim arası 51. Antalya Altın Portakal Film Festivali ile İstanbul’da 11-17 Ekim arasındaki 13. Filmekimi. Bir de, 21-27 Kasım arasında Uluslararası 5. Malatya Film Festivali. Geçen yıl dördüncüsünden çok hoşnut kalmıştık. Ekimin son haftasında başlayıp kasım başında biten 24. Akbank Caz Festivali’ni de unutmak mümkün değil, tabii.

Eh, haliyle heyecanlanıyoruz, hangi birine gideceğimizi şaşırıyoruz. Ama şu sıralarda sanırım ki en çok meraklanmama ve sabırsızlanmama yol açan etkinlik, Pera Müzesi’ndeki  “Duvarların Dili: Graffiti / Sokak Sanatı”a kardeş gelen sinema programı: “Sokaklar Bizden Sorulur! Hayat, sanat, müzik.”

Zaten, küratörlüğünü Roxanne Ayral’ın yaptığı Graffiti sergisi beni yeterince heyecanlandırmıştı. Her fırsatta yazıp durdum. Basın toplantısında, sonra açılıştaki sanatçılar beni basbayağı zıvanadan çıkarmıştıi. Çünkü haklarında hem bir şeyler okumuştum, hem de Pera Müzesi’nden arkadaşlar anlattı. Bir kısmıyla konuştum. İsimlerini çok iyi bildiğim Henry Chalfant ve Martha Cooper’la, iki efsanevi hip-hop art dönemi fotoğrafçısıyla tanıştığıma çok sevindim. Hatta Martha Cooper beni birazcık çekti bile. Pan sırasında araya girip çıkmışım. Olsun, Martha Cooper beni çekti ya!

Sergi, Türkiye’den Turbo, Wyne, Funk ve No More Lies’ın yanı sıra Fransa, Almanya, ABD ve Japonya’dan isimleri bir araya getiriyor. Aralarında JonOne, Herakut, Suiko, Mare139, Logan Hicks, Psyckoze gibi farklı disiplinlerden sanatçıların da bulunduğu sergide kimi devasa, kimi üç boyutlu, kimi sofistike diyebileceğimiz çalışmalar aynı çatı altında buluşuyor. Ayral, “70’lerde Amerika’da başlayan, insanların kavga etmemesi ve birbiriyle yaşaması için yaratılan bir sanatın burada da aynı etkiyi yarattığını gördük” diyor.

 Gitmedinizse üzülmeyin, sergi 5 Ekim’e kadar devam edecek. Beyoğlu ve Beşiktaş belediyelerinden izin alıp dış mekânlarda da çalışmışlar. Özellikle Abbasağa’daki üç işin en iyisi olduğu söyleniyor. Muhbir kuşlara bakılırsa, sanatçılarımız zaman zaman izinsiz olarak da gece kaçışları yapmış. Beyoğlu’nun arka sokakları tavsiye ediliyor, kâşiflere...

İlle de sokağa çıkmak şart değil ama. Ana binadaki serginin yanına bir kardeş geldi. Pera Film, yeni sezona sergiye paralel bir programla başlıyor, bu hafta içinde. 12 Eylül’de başlayan program,3 Ekim’e kadar sürecek: “Sokaklar Bizden Sorulur! hayat, sanat ve müzik” üzerine, ‘sokak’ ile insanın kurduğu kalıcı ilişkiler üzerine. İlk hip-hop belgesellerinden, 1984 Sundance Film Festivali’nde Belgesel Büyük Ödülü’nü kazanmış Tony Silver filmi “Stil Savaşları”na, Joy Divison’ın gizemli solisti Ian Curtis’in belki de izlemiş olduğunuz biyografisi “Control” ve Santa Monica’da sekiz yeniyetmeden kitlelere ulaşan kaykay tutkusu üzerine belgesel “Dogtown & Z-Boys” de programdaki filmler arasında. Santa Monica’da Dogtown adlı bir bölgede yaşayan sekiz yeniyetmeden oluşan bir grubun, Zephyr Team ya da Z—Boys’un mütevazı başlangıcının ardından kitlelere ulaşmasını anlatıyor. Sabah sörf, akşamüstü kaykay... Başlangıç döneminin kaykaycı çocukları, serginin de favori konularından.

Ne de olsa, Sal Williams’ın deyişiyle, “Ruh dediğini dükkândan satın alamazsın.” Hem Norman Mailer üstadımız ne buyurmuş? “Gecekondu ortamında, kendini sergileme cesareti, sahip olduğun tek sermayedir.” “Stil Savaşları”nın iki yapımcısından biri, serginin de sanatçılarından Henri Chalfant; sokak fotoğrafçılığı ruhuna adanan  “Herkes Sokağı / Everybody Street”in fotoğrafçılarından biri, beni bile çeken Martha Cooper... Serginin sanatçılarından Cope 2, “Bombala / Bomb It”te de karşımıza çıkıyor. Ancak beni en heyecanlandıran, daha önce gördüğüm bir film. Esrarengiz Banksy, “Çıkışlar Hediyelik Eşya Dükkanından / Exit Through the Gıft Shop”ta gene kendini göstermemeyi beceriyor.

Sokakları seven herkese!

Bu arada, geçen hafta yazdığım Nick Cave filminin bu kadar çabuk gösterime giriyor olması da hoş bir sürpriz oldu. Yazıda “çeviriden” alıntılandığını söylediğim şey, aslında “söyleşiden” alıntılanmıştı. Sabaha karşı yazı yazarsan böyle olur.