Murakami, 'Uyku' adlı kitabında, 17 gündür uyuyamayan bir kadından bahseder. Kadın, kütüphaneye gidip uykuyla ilgili kitapları okur kendi sorununu anlamak için. Bir şey bulamaz. Bütün kitaplar aynı şeyleri tekrarlar: Uyku bir dinlenme türüdür. Belki de o günlerde Darian Leader'ın 'Neden Uyuyamıyoruz?' Kitabı yayımlanmamıştır, çünkü farklı bir şey söylüyor: “Önceleri nadir görülen yatak reklamları artık reklam aralarında ve internet yayınlarında düzenli olarak araya giriyor; uyku yardımı endüstrisi yalnızca bu yıl tahmini olarak 76,7 milyar dolar kâr elde edecek.” Uykusuzluğun nedeni kaygılar değil de yatılan yatağın kalitesiymiş gibi bir algı yaratılabiliyor. Hâlbuki Edinburgh Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmada, yatak kalitesinin uyku için pek de önemli olmadığı tespit edilmiş. Ama nasıl besleneceğimiz, sevişeceğimiz, eğleneceğimiz, çocuk yetiştireceğimiz, nefes alacağımız ve daha pek çok konuyla ilgili talimatlar medya üzerinden kitlelere boca ediliyorsa, uykuyla ilgili de pek çok talimat var. Bu talimatlara göre uyku bozukluğuyla ilgili yeni rahatsızlıklar da öne sürülüyor. Uykuda bile kaçış yok.

HESAP

“Yeni sağlık söyleminin yarattığı kendini suçlama ve kurtuluş hesabı, ürkütücü derecede Kilise'nin bir zamanlar oynadığı rolü taklit ediyor” diyor Darian Leader. Her şeyin hesabı tutuluyor, sanki günahların ve sevapların hesabının tutulması gibi. Kaç kalori alındı, derin uykuda ne kadar süre geçirildi? Jorge Aleman da 'Lacan and Capitalist Discourse' adlı kitabında benzer bir durumun altını çiziyor. Neoliberalizmin teolojik egemenliğine değinerek siyaset sahnesinin nasıl narsist dürtülerin tamamen hâkim olduğu politik figürlerle dolup taştığını tartışıyor örneğin. Yeni sağlık söylemiyle narsist politik figürlerin buluştuğu yer, tam da bu suçlama ve kurtuluş hesabında gizli. Artık herkes kendisini fazla ciddiye alıyor çünkü. Tecrit edilmiş bireylerin ölümü daha çok ciddiye alıp daha çok korkması gibi. Toplumsal bağlar çözüldükçe bastırma ve kaygı da artıyor. Toplumsal çözülme ve bunun doğal sonucu olan siyasetin yokluğu, gerçeklikle bağın kopmasına neden oluyor. Sahte haberler, çeşitli manipülasyonlar aracılığıyla sistemin o an ihtiyaç duyduğu bir gerçeklik yaratmak kolaylaşıyor. Bütün bunlar, her şeyi tarihsel bağlamından da koparınca, geriye sadece sonsuz bir sürüklenme kalıyor.

SIRADANLIĞIN KÖTÜLÜĞÜ

Aleman, Hannah Arendt'in ‘Kötülüğün Sıradanlığı’ kitabına gönderme yaparak, yaşanan durumun yeni ve daha tehlikeli olarak değerlendirdiği 'Sıradanlığın Kötülüğü'ne dönüştüğünü iddia ediyor. Çünkü bu kötülük demokrasi simülasyonu altında kendisini meşrulaştırırken, bir yandan da zarar verdiği halde sürekli bir mağduriyet iddiasıyla hareket ediyor. Mağduriyet, kişiye her zaman bir sorumsuzluk, hesap sorulamazlık hakkı verir çünkü. Aynı zamanda mağduriyet, en kestirme yoldan kişiye bir anlam da verir. Kişi ne kadar güçlenirse güçlensin, mağduriyetin avantajlarından vazgeçmek istemez. Neoliberalizmin yaşamın her alanına nüfuz eden gücüyle mücadelede dikkate alınması gereken anahtar sözcükleri Aleman şöyle çıkarmış: Radikal bireylikler, toplum, devlet, yas, hafıza, arzu. Bütün bunların arasındaki ilişkileri kurup derinleştirecek olan da  yeni bir siyaset. Bu korku ve kafa karışıklığı döneminden çıktıktan sonra yapılacak çok şey var.

KÜÇÜK DÜNYALAR

Uykuya dönecek olursak. Murakami'nin 'Uyku' romanındaki karakter şöyle düşünüyor: "Öyleyse benim yaşamımın ne anlamı var? Eğilimlerimle tükeniyor, bunu sağaltabilmek için de uyuyorum. Yaşamım bunun tekrarından ibaret değil mi? Hiçbir yere ulaşmayacak, yanlış mı?" Uyuyamamak, sanki bu sürüklenişe bir isyan gibi duruyor. Sürekli roman okuyor karakter, 'Anna Karenina'yı defalarca okuyor örneğin, yeni anlamlar keşfediyor: "Bu dev roman çok farklı keşifler, çok farklı gizemlerle doluydu. İç içe geçmiş kutular gibi, dünyanın içinde küçük başka bir dünya, o küçük dünyanın içinde daha da küçük dünyalar vardı."

YÜZLEŞME

Murakami'nin karakteri o kütüphanede Darian Leader'ın kitabını okusaydı, başka türlü yaklaşırdı uykusuzluk meselesine. Aslında romanda da izini sürüyordu kendi yalnız bırakılmışlığının, öfkesinin, hayal kırıklıklarının izlerini, uyurlarken oğlu ve eşinin yüzlerine bakıp. Milyonlarca insan bu kadar uykusuzluktan şikâyet ediyor, bu kadar çok uyku rahatsızlığıyla ilgili sorun yaşanıyorsa, gerçeklikle bağı yeniden düşünmek gerek. Roman karakterlerinin uykuları boşuna suçluluk, utanç ve nefretle bölünmüyor. Darian Leader'ın yazdığı gibi, uyku hapının erteleyebileceği ama asla silemeyeceği şeylerle yüzleşmedikçe...