Spot ışıklarının altında: Özgür Özel’i neler bekliyor?

2023 yılında yapılan seçimlerin sonuçları kamuoyunu şaşırtmaya devam ediyor. Önce Mayıs ayındaki seçimlerde anket şirketleri dahil hemen herkes ters köşe olurken şimdi de beklentilerin aksine CHP kurultayında lider değişimi yaşandı. 13 yıldır partiyi yöneten Kemal Kılıçdaroğlu, değişim rüzgârına yenilerek koltuğunu Özgür Özel’e kaybetti.

CHP kurultayının en dikkat çekici tarafı, salondaki sol atmosferdi. Çalınan müziklerden atılan sloganlara, asılan pankartlardan kürsüden yapılan konuşmalara kadar CHP’nin liderini belirlediği kurultaya rengini sol verdi. En çok da sol vurgulu cümleler alkış aldı. Bu ilginç bir duruma işaret ediyor: Anamuhalefet partisinde çubuk dışarıya seslenirken sağa, içeriye seslenirken sola bükülüyor. Çünkü taban emek eksenli, ilerici bir siyaseti sahipleniyor.

Kurultaydan sonra “Kılıçdaroğlu mu kaybetti, Özel mi kazandı?” sorusuna cevap aranıyor. Aslında iki ismin de profillerini aşan bir sonuç ortaya çıktı. Biraz Kılıçdaroğlu kaybetti, biraz da Özel kazandı ama esas belirleyici olan değişimin toplumsal bir beklentiye dönüşmesiydi. Mayıs seçimlerinin ardından Türkiye’de muhalif kesimlerin bir şeyleri değiştirmeye, memlekette gidişata müdahale ettiklerini hissetmeye ihtiyacı vardı. Dolayısıyla kurultayda çıkan karar sadece CHP delegelerinin değil, AKP karşısındaki geniş yığınların bir talebiydi. İktidar değişmeyince, onu göndermeyi başaramayan muhalefetin lideri değişti.

İsimler değişmeden değişim olmaz ama gerçek değişim de sadece isimleri değiştirerek yapılamaz. Erdoğan iktidarının devam etmesinin tek sorumlusunu Kılıçdaroğlu olarak görme kolaycılığı, net bir yanılgıdır. Eski CHP liderinin takip ettiği politika, genel anlamda bir muhalefet stratejisiydi. Yürütücüsü Kılıçdaroğlu’ydu belki ama kurmay kadrolar da bu stratejinin kazandıracağından kuşku duymuyordu. 39 vekilin sağ partilere hediye edilmesi, fazladan 60-70 vekilin elde edileceğini varsayan bir matematik üzerine kurulmuş ve benimsenmişti. Şimdi çıkıp “Kılıçdaroğlu verdi” demek siyaseten hakikati ne kadar anlatıyor, bunu sorgulamak gerek.

Öyle ya da böyle CHP’de artık yeni bir dönem başladı. Bu memleket siyasetinde bir şeylerin değişebileceğine ilişkin bir umut kırıntısı. Seçimden sonra baş gösteren moral bozukluğunun, şüpheci bir iyimserliğe dönüşmesi için bir sebep doğdu. Yine de her şey için çok erken. Özgür Özel artık söylemleri ve iddialarından ziyade attığı adımlar ve verdiği kararlarla değerlendirilecek. Adaylığını açıklarken söylediği “Emekçi sınıfın yanında ödünsüz pozisyon alıyoruz” gibi sözlerinin, icraatlarıyla ne kadar uyumlu olup olmadığına bakılacak. Özel şimdi sahnede, spot ışıklarının tam altında.

Uzun yıllar Kılıçdaroğlu ile CHP’yi yöneten Özel’in, partide gerçek bir dönüşümün öncüsü olup olamayacağı, bugünden sonra demeçleriyle değil yaptıklarıyla anlaşılacak. CHP ülkedeki bölüşüm/paylaşım sorunlarını merkezine alacak şekilde sınıfsal bir yaklaşım geliştirebilecek mi, yoksa aynı ezberlerle yola devam mı edecek? Özel liderliğindeki CHP’nin başarısını bu belirleyecek.

Genel olarak muhalefet hattında ise ittifak konusunun artık başka bir denklem üzerinden konuşulacağı tahmin ediliyor. Sonuçta muhalefetin en büyük partisinin başında artık başka bir kişi var. Ancak köprülerin yeniden kurulması, doğrudan yerel seçimlerde izlenecek taktiklerde büyük değişimlerin yaşanacağı anlamına gelmiyor. İYİ Parti’nin 81 ilde kendi adaylarıyla yarışma kararı, CHP’nin liderlik yapısından çok, partinin kendi koordinatlarını belirginleştirme niyetiyle ilgili. İstanbul ve Ankara’da, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın isimleri üzerinden bir ittifak kurulması ise zaten Kılıçdaroğlu koltuğunu korusaydı da yüksek bir olasılıktı.

Bitirirken İmamoğlu’na da değinmek gerek. Kurultayın sonucu, İmamoğlu’nun siyasi kariyeri açısından önemli bir eşik. Belki Özgür Özel başkan seçildi ama İmamoğlu’nun Kılıçdaroğlu’nun oyun dışı kaldığı değişim sürecinin en etkin aktörü olduğu kesin. Mart 2024’te İstanbul’un tekrar muhalefet tarafından kazanılması, onu bir sonraki Cumhurbaşkanlığı seçiminde kesin olarak muhalefetin “doğal adayı” haline getirecek gibi duruyor.

Şimdiye dek Özel de bu potansiyeli görerek İmamoğlu ile uyumlu çalışacağı yönünde sinyaller verdi. Diğer yandan Saray rejiminin, yargıyı kontrol etme avantajını da kullanarak İmamoğlu’nun önünü tıkamak için hamlelerde bulunması kimseyi şaşırtmaz. O nedenle siyasi bir hikâye ve ütopya üretmeden, halkı devreden çıkararak, yine sadece kişisel maharetlere indirgenen bir politika, muhalefeti bir kez daha hayal kırıklığına uğratabilir. Hazırlıkları baştan buna göre yapmakta yarar var.