“Tek parti çoğunluğu sağlansa da koalisyon şart”
Dün Haydarpaşa yerleşkesinde Genç Hukukçular Kulübü tarafından düzenlenen “Koalisyon Sınavındaki Türkiye” başlıklı konferansta kullandığım cümle bu.
Seçimlere 9 gün kala, konuya son 9 ay boyunca yaklaşım tarzımı 3 döneme ayırarak özetlemeye çalıştım: 12 Şubat (Bkz. “Siyasal rejim nedir?”) - 7 Haziran (seçim); 7 Haziran-20 Temmuz (Suruç Katliamı) ve 20 Temmuz-1 Kasım (2. Seçim) dönemi.
Kuşkusuz, demokrasilerde tek parti yönetimi ile koalisyon hükûmetleri ayrımı, bizdeki gibi keskin değil. AB üyesi devletlerde bir gezinti yapmak, yeterli fikir veriyor bu konuda. En başta Almanya: 1949’dan bu yana, koalisyon (güç birliği) hükûmetleri ile yönetiliyor…
Bizde; koalisyon hükûmetlerinin, 1961 Anayasası döneminden bu yana, siyasal rejimin olağanlaşmasına ve Anayasa’nın (yasalar yoluyla) uygulanmasına katkısı hatırlanmalı. 1982 Anayasası döneminde ise, en kapsamlı üç Anayasa değişikliğinden ilk ikisinin (1995 ve 2001) en geniş uzlaşma ile, sonuncusunun (2010) ise, en çatışmacı süreçte değiştirilmiş olması, güç birliği ve tek parti hükûmetleri arasındaki farkın anayasal düzleme yansıması.
Bu örnekler, tek parti hükûmetlerinin olumlu yönlerini ve katkılarını göz ardı etmek anlamına gelmez; özellikle hükûmet istikrarı bakımından. AKP iktidarı, AB ile müzakere süreci yolunda çıkardığı “Anayasa’ya uyum yasaları”, eksikleri ve çelişkilerine rağmen bu çerçevede belirtilebilir. Ama ya sonrası?
- İstikrar açısından; siyasal istikrarsızlık, hukuk güvenliğinin yok oluşu ve iktisadî istikrarın bozulması.
- Demokrasi açısından; hesap verebilirlik özelliğinin, çoğunluk ve hatta tek kişi iradesi ile ortadan kaldırılarak, asker vesayetini ortadan kaldırma adına parti ve kişi vesayetinin kurulması bir yana, ülke yönetilebilir olmaktan çıkmış bulunuyor.
- Siyaset bilimi ve Anayasa açısından; 7 Haziran akşamı ortaya çıkan ve 15 Haziran’da resmileştirilen siyasal tablo, seçmenlerin iradesi. Bu irade doğrultusunda bir hükûmetin kurulması ise, anayasal gereklilik. İşte, 15 Haziran sonrası, Anayasa’nın âmir hükümlerine karşın tanık olunan siyasal irade, tümevarım (siyasal veriler) ve tümdengelim (anayasal gereklilik) buluşturulması yerine, ayrışması yönünde kullanıldığından, hükûmet kurulamadı. Güncel bir somut malzeme: “Sayın Bahçeli, milletin emrine karşı çıktı” (Davutoğlu/19.10 Trabzon konuşması). Bahçeli ise, “Koalisyon teklifi gelmedi” dedi. CHP’nin, “Koalisyon önerisi gelmedi” açıklamasını, Davutoğlu, “üç aylık seçim hükûmeti” vurgusuyla birçok kez teyit etmiş oldu. Aslında Geçici BK da, üç aylık seçim hükûmeti değil mi? Saptama doğru: “Millet emri”ne karşı çıkıldı; ama, bunun baş sorumlusunu yanlış beyan etti…
- İç barış açısından; bu demokrasi ve bilim dışı zorlamaların yarattığı kısır döngü ile terörün azgınlaşması ve katliamlar arasındaki ilişki açık. İç güvenlik adına (Gezi-Kobane bahanesiyle) çıkarılan yasa, şiddet ve terörizmin önlenmesi için değil, katliamlar karşısında yas tutan (muhalifleri) bastırmak için kullanıldı. (Ya Dağlıca’da dört subayın şehit edildiği gün, Cumhurun başı olduğunu söyleyen zatın, seçim propagandası eşliğinde “Kaçak Saray kadar başınıza taş düşsün!” temennisi? Bu söz, “100 ölü yetmedi; 100 bin de olabilir” anlamında da yorumlanabilirdi. Öğrenciler önünde tekrar dillendirilmedi kuşkusuz).
- Dış politika açısından; Türkiye’nin AB’den Rusya ile ilişkilere, Maşrik’ten Magrib’e, içine sürüklendiği sorunlar yumağı da, tek parti hükûmetlerinin olumsuzlar hanesinde (…).
Öğrencilerin soruları da, siyasal aktörlerin anayasal demokrasi karşısındaki tavırları ve birlikte yaşama sorunsalı üzerinde yoğunlaşıyordu…
Koalisyon neden gerekli?
Siyasal istikrarın sağlanması, anayasal denge-denetim düzeneği çerçevesinde hesap verebilir bir yönetimin oluşması ve hukuk güvenliğini sağlamak için; hepsinin ötesinde, toplumsal barış için “güç birliği hükûmeti” gerekli.
Bunun anlamı ne? Hiçbir parti çoğunluğu sağlayamaz ise, zaten seçenek yok. Buna karşılık, AKP, kıl payı çoğunluk elde etse bile, anayasal demokrasinin, istikrarın ve iç barışın tesisi, ancak bir koalisyon hükûmeti ile mümkün.
Eleştiri-özeleştiri örtüşmesi de bunu gerekli kılıyor: AKP mutfağında yapılan özeleştiri (Nokta, 5-11.10) ile bu partiye seçim öncesi ve sonrasında yöneltilen eleştiriler arasında büyük ölçüde örtüşme var.
Sonuç olarak; 1 Kasım seçim sonuçları ne olursa olsun, Türkiye’nin normalleşmesi, ancak bir güç birliği hükûmeti ile mümkün. Bu tercih, AKP’nin normalleşmesi için de gerekli.