Eskort servislerinden bahsedeceğim sizlere biraz. Parası olan adamların bazılarının gerek eğlenmek, gerekse şekil yapmak için tercih ettiği bir hizmet. Parasını veriyorsunuz, istediğiniz özelliklerde kadın ayağınıza geliyor. Yemeğe, davete, açılışa ya da yatağa gidiyorsunuz. Özetle bu. Tabii eskort servislerinin de kızları yurtdışından getireni var, sadece belli otellerde hizmet vereni var falan filan…

Kendimizden çok sevdiğimiz dost, kardeş ve yas isyan edilecek ülke Suudi Arabistan da zengin bir adam gibi takılıyor. Bu sıralar kendilerine yeni bir imaj çizmeye çalışıyorlar. Kendilerini daha medeni, dünya vatandaşı ve “cazibe noktası” göstermek için ülkelerinde bir takım etkinlikler yapma peşindeler ve yapıyorlar da. Sonuçta dünyamız parayı verenin düdüğü evine götürdüğü bir yer. Müslüm Gürses’in de dediği ama benim hep yanlış duyduğum gibi “Her şeyin bir bedeli var”... Tabii bedel dediğimiz zaman, bu bedel işlerinde en iyi olan ülkelerden biriyizdir hiç şüphesiz. Gün gelir papazın bedelini ödetiriz, gün gelir çevremizdeki ülkelere bedel ödetiriz, gün gelir iç güçlere bedel ödetiriz, gün gelir dış güçlere bedel ödetiriz… Gün gelir askerliğin bedeli ödenir, gün gelir Somali cumhosunun evladının öldürdüğü moto kuryenin bedeli ödetilir… Bizde her şey olur, yanlış olmaz… O şekilde bir ülkeyiz. Yöneticilerimiz sağ olsunlar, tutarlılık kavramına bambaşka boyutlar kazandıran yüce yöneticilerimiz… Bir dediğinin bir dediğini tutmadığı, bir kulağının diğerini duymadığı, ağzının dediğini elinin yapmadığı yüce yöneticilerimiz. Onlar bir tanedir. Gerçekten de dünyanın başka hiçbir yerinde böylesi gönlü ve cüzdanı geniş yönetici bulamazsınız. Arasanız da bulamazsınız, sadece bizde yetişiyor böylesi. Endemik… Gün gelecek onların üzerine de beton dökülecek. Çünkü bizde biricik olan hiçbir şey sevilmez. Zeytin ağaçları gibi.

∗∗

Bizdeki yolsuzluk ve çürümüşlük de öyle böyle değildir. Dünyaya bakışımız bambaşkadır. Başka ülkede tüm hükümeti alaşağı edecek -diyelim ki- 20 milyon Avro’luk bir emlak yolsuzluğu düşünün… İnsanın hemen gülesi geliyor değil mi? Ya bizimkiler için 20 milyon Avro, evde kalan paranın bir miktarı sadece. Devede kulak yani, nedir?

Deve dedim de aklıma geldi. Futbolla hiç alakam olmayan olmamasına rağmen, benim bile yadırgadığım, ülkemizin futbol sezonunun final maçı neden Arabistan’da oynanmak isteniyordu? Parasıylaymış. Neyse ki sonra ev sahiplerimiz yağı çok bulup ne yapacaklarını şaşırdı. Ama şimdi bizde de hiç mi hata yok. Kendimizi nasıl da pazarlayıp bu olaya “He” dedik? Neyse, dediğim gibi futbolla alakam yok, o yüzden bu olaylar da beni çok ilgilendirmiyor. Sadece memleketin itibarı yerle bir oluyor, insan göz göre göre bu hallere gelmeyi kaldıramıyor.

Bu vesileyle yıl sonuna kabus gibi girmemize sebep olan şehit askerlerimiz de arada kaynadı. Hep beraber terörü kınadık, lanetledik, hakkında kötü konuştuk, bir kağıtlara imzalar atıp, fakir evlerin fakir evlatlarını unuttuk gitti. 11 kişinin bir top peşinden koşması, 12 kişiyi unutturdu.

∗∗

Buradan bakınca 2024’ün, 2023’ten daha kötü olabilmesi için bir tek Marmara depreminin olması gerekiyor. Çünkü bu depremin tarihimizdeki en korkunç olay olması için her şeyimizle hazırız. Acil durum toplanma alanlarına AVM’leri gömdük, İstanbul “kentsel dönüşüm” ayağına sadece zenginlerin oturabileceği, emlak piyasasının saçma sapan yükseldiği bir yer haline geldi. Geçtiğimiz 20 yılda topladığımız deprem vergileriyle de zaten güçlendirme değil, yol filan yaptık. Şehrin çalışan ve makul konumlu havalimanını siyasi inat uğruna yok ettik. (Ben bu havalimanı pistini imha etmeyi anlayamıyorum. Normalde savaş durumunda filan düşman ilk olarak karşı kuvvetlerin hava limanlarını etkisiz hale getirmeye çalışır. Çok şükür bizim düşmana ihtiyacımız yok, kendi imhamızı kendimiz yapıyoruz)

Yani diyeceğim o ki, ülke olarak en kötüsünü yaşamaya hazırız. Bu ya bu yıl olur, ya seneye olur. O zamana kadar da alanlarda “Boykot” deriz, gemileri denizden göndeririz.

Gereken herkesin hayatta kaldığı güzel bir sene olsun lütfen.