Paranoyak, merkezi olmayan bir dünyanın merkezinde görür kendisini; günümüzde sadece Putin gibi liderler değil artık herkes biraz paranoyaklaşmış durumda. Hakikat sonrası çağın özellikleri, paranoid olarak görülebilir miydi? Aşı dahil tedavi yöntemlerine, gıdaların güvenirliliğine, dış siyasetten iç siyasete, medyadan sosyal medyaya, hemen hemen her şey güvenilirliğini yitirme eğiliminde. Adam Phillips, ‘Side Effects’ kitabında, bu paranoyaklaşma eğilimini travmalara ve travma teorilerine bağlamıştı. Örneğin 11 Eylül travması, değişimi engelleyen büyük bir değişim olarak görülebilir miydi? Bir travma olarak Ukrayna savaşı, dünyaya Soğuk Savaşı geri mi getirmişti? Peki bu gerçekten de önceki Soğuk Savaş’a ne kadar benziyordu, benziyor muydu?

BÜYÜSÜNÜ YİTİRMİŞ ÇAĞ

Aslında ‘hakikat sonrası çağ’ın temelini, modernizmin gerçeklik algısını bozan ‘ilerleme fikri’ne bağlayanlar çoğunlukta. İnsan doğasının radikal bir değişime uygun olup olmadığı da artık iyice anlaşılmış durumda, toplumlar üzerinde öyle bir mühendislik yapılamıyor. Adam Phillips, bu konuyu kitabında tartışırken, David Trotter’ın ‘Paranoid Moderns’ kitabına sık sık başvuruyor. Trotter, modernizm dediğimiz şeyi, daha çok kümülatif bir travmaya benzeterek açıklıyor; sekülerleşmenin neden olduğu, planını ve büyüsünü yitirmiş, anlamlı olanın kârlı olanla yer değiştirdiği bu düzlemde, modernist sanatçıların da kaybettiklerini düşündükleri toplumsal konumlarıyla ilgili paranoid endişeler yaşadıklarını öne sürüyor. Phillips, paranoyanın önemsizliğin bir tedavisi olarak karşımıza çıktığı görüşünde. Her şey önemini yitirdiyse, kişi bu boşluğu dolduracak şekilde kendisini her şeyin merkezine yerleştirerek, her şeyin kendisiyle ilgili olduğunu öne sürebilir.

KANIMIZDA MİKRO ÇİP

Artık herkes internetteki casus yazılımlardan haberdar, covid aşısının içinde mikro çipler olduğuna inananların sayısı azımsanmayacak oranda. Komplo teorilerinin alıcıları her geçen gün artıyor. Her şeyin arkasında gizli bir gücün varlığına dair inanç, o gizli güçlere dair korkular yaşatsa da sanki bir yandan da öyle olması arzulanıyor. Hiçbir şeyin arkasında gizli gücün olmaması, her şeyin göründüğü gibi olması, sanki her şeyi önemsizleştiriyor. Dolar kurundaki ani düşüş, iktidarın seçmen kitlesinde ‘var bir plan’ duygusu uyandırıp oy oranını geçici bir süre de olsa arttırmıştı.

YENİDEN LEYLA

Travmanın önemi ve dilimize girdiği 19’uncu yy’daki işlevi, her şeye bir açıklık getirmesiyle ilişkili. Dünya savaşları ve cinselliğin bir travma olarak keşfi, onun retorik gücünü pekiştirmişti. Artık herkes doğduğu andan itibaren bir travma kurbanıydı. Doğumun kendisi bile bir travmaydı. Travma düşüncesi de ister istemez paranoid düşünceleri çağırır. Bu açıdan, çok ama çok ilgi çekici ve ilk izlediğimde bende derin düşüncelere neden olan bir filmi, Barış Hancıoğlulları’nın ‘Yeniden Leyla’ filmini tavsiye ederim. Mubi’de gösterime girdi film. Filmin ilgi çekici kısmı, hikâyesinin neredeyse bütünüyle psikanalitik bir temele dayanması ve hikâyeyi ele alışındaki cesur tutumu. Alışılageldik kurgu ve benzer hikâyelere sahip film ve dizilerden bunalmış olanlar, bu filmi izlemeli mutlaka. Anlatımının zorlayıcı olmasından dolayı sıkılacak olanlar için ya da teknik bazı detaylara bakıp kusur arayacak olanlar için uygun bir film değil belki ama, Oedipus Kompleksi, bir travma olarak cinselliğin ilksel sahnesi ya da varoluşa ilişkin derin sorular soran böylesi filmler, öyle kolay kolay karşımıza çıkmıyor. Travma ve paranoya arasındaki ilişkiyi de pek güzel gözler önüne seriyor film.

Travma ve paranoya üzerine yeniden düşünülmesi gereken bir zamandayız. Anlamlı bulmadığımız, önemli olmasını dilediğimiz halde her defasında bizim için önemli olmayan şeylerle kuşatıldığımız gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kaldığımız bu ‘hakikat sonrası çağ’dan çıkabilmek için…