Türkiye’de politik sistemin-aktörlerin en fazla meşgul olduğu konu ve kesimlerden birisinin göç ve göçmenler olduğunu söylemek mümkün. O kadar ki ülkedeki düşünsel ayrışmaların en görünür gerekçesi genellikle göçmenlerdir ve partilerin seçim vaatlerinde de “göçmen karşıtı tutum” ilk sıralarda yer almaktadır. Ayrıca Türkiye’nin hâkim siyaseti bu olguyu kendi politik tahayyülleri için bir araç olarak kullandığından, göçmenler ‘serbestlik’ ve ‘yasaklık’ hallerinin karıştığı kaygan bir zeminde, süreklileşmiş bir gerilime konu olmaktadırlar. 

Bununla birlikte Türkiye’nin göçmenlik deneyiminde, göçmenlerin kurucu işlevler üstlenmesi gibi bir başka durum da söz konusudur. Bunu Cumhuriyet’in ilk yıllarında geliştirilen ulus inşa politikasında ve çabalarında görebiliyoruz. O yıllarda yeni rejimin nüfusu homojenleştirme ve çoğaltma politikası nedeniyle dışarıdan göçmen getirmek en önemli işlerden birisiydi. Bu çerçevede Balkanlardan Müslüman ve/veya Türk nüfusun getirilmesi için çeşitli devletlerle bir ortak hukuk inşa edilmiş; böylece daha en baştan Yunanistan’dan mübadiller ve Balkan ülkelerinden muhacirlerin Türkiye’ye gelmesinin önü açılmıştı. Cumhuriyet rejiminin yönetici kadrosu içinde Osmanlı zamanında gelenler de dahil olmak üzere, bu göçmen gruptan kişiler de vardı.

∗∗∗

Gerçi her ne sebeple olursa olsun yerinden olmak ya da edilmek bir dramdı ama o ilk büyük göç dalgası ile Türkiye’ye gelenler, yeni rejimin özellikle gelmesini teşvik ettiği gruplardı. Bu nedenle gündelik hayatta bir ölçüde maruz kaldıkları dışlanma pratikleri en azından sistem tarafından desteklenmiyor ve engellenebiliyordu. Bugün göçmen grupların, geldikleri ülkelere geri gönderileceklerine dair vaatlerde bulunan ve hatta radikal dışlama önerilerini üretenler arasında sözkonusu göçmen grupların çocukları ve torunlarının yer alması da ayrıca ilginçtir.

Bir devlet politikası kapsamında geldikleri için Türkiye’nin mübadilleri ve muhacirlerinin ülkedeki dağılımı da bir tür ‘sosyal mühendisliğin’ izlerini taşıyordu. Resmi kayıtlara göre ülkenin hemen her şehrinde muhacirler vardı. Türkçe dışındaki dillere dair sert ve dışlayıcı bir politikanın en yüksek sesle dillendirildiği 1960’lı yıllarda bile genel nüfus sayımında 59.578 kişi anadilini Sırpça, 37.237’si Boşnakça, 40.068’i Arnavutça, 37.010’u Pomakça, 47.092’si Bulgarca olduğunu belirtmişlerdi.   

Aradan geçen onlarca yılda mübadillerin-muhacirlerin ülkeye yerleşme öyküleri; ekonomik, politik, kültürel alanlarda tutunma stratejileri, dil, gelenek ve kültürlerini koruma biçimleri, yeni rejimin inşasında üstlendikleri sorumluluklar, terkettikleri topraklarla kurdukları ya da kuramadıkları ilişkileri, toplumsal hafızayı sürdürme ve kuşaklararası aktarma biçimleri, kimlik inşasında ürettikleri örgütsel araçlar vb. pek çok husus son derece önemlidir. Bugün ülkenin bir ‘göçmen deposu’na dönüşmesinin öyküsünü anlamaya çalışırken, o ilk göçmenlik deneyimine bakmak çok daha önemli hale gelmiştir.

∗∗∗

Şimdi bu alanı derli toplu biçimde anlamak için Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü 22 Kasım 2023 Çarşamba günü bir konferans düzenliyor. Cumhuriyetin 100. Yılında Türkiye’de Mübadiller ve Balkan Muhacirleri Konferansı, aradan geçen yüzyılda sürekli yeni göçmen gruplara ev sahipliği yapan Türkiye’nin ilk ve en büyük iki göçmen grubunun hem geçmişteki hem de bugünkü öykülerini, konuya dair bilimsel araştırmaları olan akademisyenlerin sunumlarıyla etraflı biçimde tartışmayı amaçlıyor.

Göç literatürüne olduğu gibi özellikle mübadillerin ve muhacirlerin öykülerine odaklanmış akademisyenler Sema Erder, Ahmet İçduygu, Fuat Dündar, Hatice Kurtuluş, Ulaş Sunata, Nurcan Özgür Baklacıoğlu, Elçin Macar, Y. Doğan Çetinkaya, Didem Danış, Fatma Belma Oğul, Selda Adiloğlu Eklemezler, Ahu Paköz Türkeli, Sinem Arslan ve Zeynep Akhanlı sözkonusu konferansta konuya dair bilimsel araştırmalarını paylaşacaklar. MSGSÜ Sosyoloji Bölümü bu konferans aracılığıyla, alana dair önemli bir anlama-tartışma imkanı sunuyor. Cumhuriyetin yüz yılını, özellikle göç deneyimleri ve nüfus politikaları bağlamında anlamak için en ilgi çekici etkinliklerden biri olduğunu özellikle belirtmek isterim.