Şairlerle ilgili yazı ve konuşmalardan aldığım telifleri, Nar için ‘baban şiirden para kazanıyor kızım’ diye saklıyorum. Fakat ‘Ülkü Tamer’le at yarışından kazandığım para’ yazılı zarfın içi çocukluk, sevinç, gökyüzü, atlar, serçeler dolu

Üç anne, üç şiir

Hasan’ın annesi
Nazlı. Erzurum Aşkale Hacıhamza ya da Sos köyünden. Annesinin adı Cevahir, babasının adı Haydar. 1910-1912 doğumlu. Öldüğünde kemik yaşı ölçümüyle anlaşıldı doğum tarihi. O, 3 yaşındayken annesi, babası ölmüş. Nedeni bilinmiyor. Soracak kimse de yok. Hem öksüz hem yetim. Dayısı onu 3 yaşında, atının terkisine atmış, Aşkale’den Eskişehir’e getirmiş. Nasıl bir yolculuk. Kaç gün kaç gece? 3 yaşında bir bebek. Soğukta, sıcakta, gecede ayazda. 1915 yılında. Bibisinin(halası) yanına bırakmış gitmiş Nazlı bebeği dayısı.

Eskişehir’in Sarıkavak köyü. Divriği Güneş mezrasından ya da köyünden gelmiş, Garip Musa ocağına bağlı bir Alevi köyü. ‘Budala’ diye anılan bir sülaleye mensup Halil dedenin tam 7 oğlu var: Ali, Garip, Hüseyin, Cafer, Kamber, Yusuf, Hacı.

İkinci oğul Garip, köylerinin hemen dışında bir evde, bibisiyle birlikte oturan Nazlı’yı ister, Kürt kızı Nazlı’yı. Evlenirler. Fakat köyde onları besleyecek, geçindirecek kadar tarla yoktur, Ankara’ya giderler. Bir göz odalı evlerin bıulunduğu avlularda otururlar. Yoksulluğun avlusunda. Oradan zengin çıkarlar. İki kişi girdikleri avludan, Hasan oğlanla üç kişi çıkarlar.

Nazlı benim babaannem, Hasan babam. Babannem tek oğlu Hasan’ı ‘keloğlan’ diye sevdi ölümüne dek. Babaannem, unutamadığım kadınların ilkidir. Bu şiir onadır.

İnsan Kısadır
Babaannem derdi ki: İnsan kısadır oğlum
ve bilmezden gelir kısalığını, bilseydi
yarışmazdı yollarla, göğe evler yükseltmezdi,
Nazlı babaannem sözü de uzatmazdı ısrarı da
az söyler, usul söyler, pir söylerdi bir de
adamın kötüsünü piyade, sözün fazlasını şiir
yaparlar derdi, piyade olduğumu da gördü şiir yazdığımı da,
küçücük bir büyükanneydi, onu yitirince anladım
kısacıkmış her şey, insan kısaymış ağaçtan, ikindiden,
elmadan, güneşten, kardan, yağmurdan,
gölgemiz bile bizden uzunmuş, ya çocukluk,
o da rüyasından kısaymış meğer, sanki altı kardeş
nöbetleşe rüya görsek hepimizden bir çocukluk belki
çıkarmış, “bu dünya bir pencere” türküsünü söylerdi de
anlamazdık, bu dünyaya alıştık, şimdi zor geliyor
dünyadan gitmek, bazen rüyama geliyor, kısacık
kalıyor, bir gülümseme kadar, ‘çok uzatma’ diyor
‘şiiri, kimse anlamaz ve ömrün de uzamaz bundan’,
insan yanlışlarıyla büyür, aşkı uzun boylu sanırdım
anladım ama, ne zaman, harflerinden de kısaymış aşk,
bazen yazıncaya kadar geçiyor, bazen zaman alıyor
aşkı içimizdeki ormandan kurtarmak, aşk kısa, şiir uzun,
sözgelimi bir ağaç kaybolsa da orman yine orman,
ya bir harfi kaybolsa, zaten kaç harf ki insan?

Haydar, Kemal, Halil, Ali, Dilek ve Nazan’ın annesi
Gül. Nazlıgül. Hüsniye Hanım ile Hüseyin Efendi’nin en büyük çocukları. Erkek kardeşi Zeki, kızkardeşi Saadet. Benim ve 5 kardeşimin Gül annesi, gül bahçesi. Küçük sütçü kız. Kırmızı saçlı, çilli, beyaz, güzel yüzlü, güzel gülüşlü kadın. Öyle gençti ki, kardeşim Kemal’le ilkokula gittiğimiz yıllarda, ‘abla’ derdik ona. Gül anne, bahçenin ablası. Eskişehir’de, sevgili eşi kaporta ustası Kel Hasan’ın alıp yaptırdığı evin bahçesinde ağaçları, çiçekleri, çocukları, gelenleri, gidip de dönmeyenleri bekliyor. Sanki bir ömür beklemiş gibi. Ankara’da üniversite yıllarımda beni de çok beklerdi. Her seferinde sağsalim dönmem için Hızır’a yalvarırdı, Ehlibeyt’e niyaz ederdi. Ben de elim şiire varınca onun için yazdım. “Anne” şiirini 1980’de yazdım. Yitirdiğimiz yoldaşlar, arkadaşlar ve onların anneleri için. Tabii en çok da canım Gül annem için. En çok sevdiğim kadınların başında geliyor elbette.

Anne
sahi senden mi doğdum anne
yollar nehirler kuşluk vakitleri dururken
bir insandan mı doğar bir çocuk

anne senin yüreğin taş olsa dayanır mı
kuş olsa çiçek olsa gündüz olsa
kırılmaz mı acıdan bir sap menekşenin boynu

bu kez dağlar doğursun beni anne
sen de ılık yağmur ol
durmadan yağ kanayan yerlerime.

Nar’ın annesi
İdil. Benim sevgilim. Şiirim. İzmirli. Şiirli. Neriman hanım ve Mesrur Bey’in küçük kızı. Abisi Sinan, ablası İnci. 25 yıldır tanışığız, yakınız, arkadaşız, nişanlıyız, karı-kocayız, aşığız, sevgiliyiz. Nar’ın annesi ve babasıyız. Aynı avludayız, aynı bahçedeyiz. Dikili ağacımız Nar. Hala ‘nişanlım’ diye severim onu, nişanlı şiirler yazarım. Cemal Süreya’ya benzeterek “Ben şair değilim, nişanlıyım” desem de olur. Çok mektup yazdım ilk yıllarda, son uzun mektuplarımı İdil’e yazdım, Amsterdam’a, İzmir’e, o da beni mektupsuz bırakmadı. Ülkü Tamer’in çok sevdiğim “Yenidoğan” şiirindeki gibi oldu: “Mektupsuz koma beni/denizi deniz yapan sensin/ormanı orman yapan sensin/…/gözlerinde serçeler yanan/bir aşktan bir dünya kuran sensin”. Nar’la tamam olduk, var olduk. Neşet Ertaş’ın dediği gibi olduk, o “İki büyük nimetim var/biri anam biri yarim” diyordu ya, “Birisi var etti beni/Birisi yar etti beni”. Beni ‘yar’ eden İdil, en çok sevdiğim kadın. Kızım Nar’ın da annesi ki böylece iki kere çok sevmiş oluyorum onu. Ve yine Ülkü Tamer gibi ‘teşekkür’ etmek istiyorum İdil’e: “Ben sana teşekkür ederim beni sen öptün”. Ona yazdığım “İdiller Gazeli” de sanırım en çok okunan, sevilen şiirim, iyi ki yazmışım değil, iyi ki yazdırmışsın sevgilim, Nar’ımın annesi.

İdiller Gazeli
gözlerin yağmurdan yeni ayrılmış
gibi çocuk, gibi büyük, gibi sımsıcak

sen bir şehir olmalısın ya da nar
belki Granada, belki eylül, belki kırmızı

gövden ruhunun yaz gecesi mi ne
çok idil, çok deniz, çok rüzgar

çocukluğun tutmuş da yine aşık olmuşsun
sanki bana, sanki ah, sanki olur a

aşk bile dolduramaz bazı aşıkların yerini
diye övgü, diye sana, diye haziran

heves uykudaysa ruh çıplak gezer
gazel bundan, keder bundan, sır bundan

gözlerin şehirden yeni ayrılmış
gibi dolu, gibi ürkek, gibi konuşkan

hadi git yeni şehirler yık kalbimize bu aşktan

Şair annemiz Gülten Akın “Anneler İlahisi”nde “Anneler olmasa kim kimi severdi” diye yazmıştı. Anneleri sevmek, çocukluğunu sevmektir, başkalarını sevmektir, aşkı sevmektir. Başta küfürlere, iğrenç saldırılara uğrayan Zübeyde Hanım olmak üzere, Cemil Kırbayır’ın annesi Berfi anadan Metin Göktepe’nin, Berkin Elvan’ın, Ethem Sarısülük’ün, Ali İsmail Korkmaz’ın annesine, evlatlarını yitirmiş olanlardan tüm annelere anneler gününü kutluyorum.