Üzümü yiyip susalım mı?
Belki unutmuş olabilirsiniz. Biz genelde çabuk unutan bir toplumuz. İzin verin ben hatırlatayım. Geçen yıl bu zamanlar, iktidarın ekonomik “programı” konuşulurken sık kullandıkları bir tabir vardı: rekabetçi kur. Faiz indirimlerinin arka arkaya geldiği o dönemde kurlar hızla yükselmeye başlayınca, merak etmeyin, biz ne yaptığımızı biliyoruz, anlamına gelen açıklamalar birbirini takip ediyordu. Söyledikleri şuydu: kurların yükselmesi ve “rekabetçi” hale gelmesi ile birlikte Türkiye ihracatını çok artıracak, ithalatı düşecek ve ülkede döviz bollaşacaktı. Dövizin miktarının artması ile birlikte de her şey yoluna girecekti.
Bu hafta Merkez Bankası tarafından açıklanan ödemeler dengesi verilerine baktığımızda bu beklentinin, bırakın gerçekleşmesini, tam tersi bir sonucun ortaya çıktığı görülüyor.
2022 yılının ilk sekiz ayında toplam ihracat 166 milyar dolar olarak gerçekleşirken ithalat 225 milyar doları aşmış. Dış ticaret fazlası vermek şöyle dursun, dış ticaret açığı almış başını gitmiş ve 60 milyar doları aşmış.
Büyük olasılıkla bu açık hızla artmaya devam edecek. Özellikle ihracat pazarımız olan ülkelerde yaşanan ekonomik gelişmeler, ihracat artış hızının yavaşlayacağına da işaret etmektedir. Bu hafta yayınlanan sanayi üretim endeksi verilerine baktığımızda yavaşlamanın izlerini net bir biçimde görüyoruz.
Zaten farkındaysanız artık “kurun rekabetçi” olmasından bahseden de kalmadı. Hatta bırakın kurun rekabetçiliğini, kurların bu seviyesiyle rekabet etme imkânlarının kalmadığını açıklayan iş insanları var. Enflasyonun artış hızının gerisinde kalan kur artışlarının ihracatta sorunlar yaratmaya başladığını söylüyorlar. TOBB Hazır Giyim ve Konfeksiyon Sektör Meclisi Başkanı Şeref Fayat, Dünya gazetesinde yayınlanan mülakatında “Yılın son çeyreğinde ihracat rakamlarında sert bir düşüş bekliyoruz. Sadece bu yıl değil, önümüzdeki yıl için de şimdiden belli başlı büyük alıcılar yüzde 10-15 daha az sipariş vereceklerini dile getirmeye başladı” diyor. Sorun sadece tekstilcilerin ihracatının yavaşlamasıyla sınırlı kalmıyor, aynı zamanda yerli tekstilcilerin yurt dışından mal tedarik etmek için (bu ithalatta artış demektir) hazırlık yaptıkları da ifade ediliyor. Diğer sektörlerde de durum pek farklı değil.
Dış ticaret fazlası, turizm gelirleri gibi döviz kazandırıcı faaliyetler sonucunda cari işlemler fazlası verme hesapları da tutmadı. Ağustos sonu itibariyle sekiz aylık cari açık 40 milyar dolara dayandı. Yılın geri kalan dört ayında da artmaya devam etmesi ve 55-60 milyar dolar arasında bir cari açığın oluşması bekleniyor.
Döviz kazandırıcı faaliyetlerin beklenen sonucu vermemiş olması ülkeye döviz girmediği anlamına gelmiyor. TCMB verilerine göre bu yılın ilk sekiz ayında ülkeye 28,3 milyar dolarlık bir döviz girişi olmuş ama bunun nereden geldiğini tespit edememişler. Bir ülkeye giren dövizin tamamının kaynağını tam olarak tespit etmek elbette mümkün olmayabilir. Mesela turistlerin nakit olarak getirip bozdurdukları dövizi tahmin etmeye çalışırsınız ama net olarak hesaplayamazsınız. Benzer şekilde sınır ticaretinden giren miktarı da tam olarak ölçemeyebilirsiniz.
Ancak, net hata ve noksan kalemi olarak ödemeler dengesi verilerinde yer alan tutarın oldukça yüksek olması, haklı olarak sorgulamayı da gerektiriyor.
Geçen yılın aynı döneminde bu tutarın 13 milyar dolar olduğunu buraya not edelim. Yüzde 115’lik bir artış söz konusu. Bu tutar turizmden elde edilen toplam döviz gelirinden fazla. Dolayısıyla sadece ölçmeden kaynaklanan hataların bir sonucudur demek tatmin edici bir açıklama olmaz.
Üstelik cari açığın daha hızlı arttığı zamanlarda kaynağı bilinmeyen döviz girişinin de hızlı artıyor olması ilginç bir paralellik olarak karşımıza çıkıyor.
Neyse canım.
Üzümü ye bağını sorma demiyor muyuz?
Döviz gelsin de…