Google Play Store
App Store

Cumhur İttifakı’nın siyasi iktidarı cemaat-tarikat-Hizbullah ile bağlantılı bir partiyle paylaşma fikri bile son derece tehlikeli ve laik, sosyal hukuk devletine açıktan karşı duruş sergilemek demek.

Varlık ve yokluk arasında
Fotoğraf: DepoPhotos

Konca Kuriş, Emine Bulut, Değer Deniz, Lütfiye Bakaçhan, Ceren Damar, Hande Kader, Gisela Uysal, Mehtap Bülbül, Çağla Joker, Muhterem Evcil, Özgecan Aslan, Arzu Odabaşı, Münevver Karabulut, Helin Palandöken, Esin Işık, Yeliz Gültaş, Ayşe Yılbaş, Deniz Aktaş, Fatma Şengül, Müzeyyen Boylu, Güldünya Tören, Leyla Seyidova, Pippa Bacca, Berivan Uslu, Dagmara Veronica Erol, Şura Asena Altıntaş, Pınar Gültekin, Ceren Özdemir, Mediha Altan ve erkek şiddeti sonucu hayatlarından olan milyonlarca kadının anılarına saygı ile...


Seçim yaklaşıyor. Taban desteği ve sahadaki mobilizasyon için ittifaklara ihtiyaç duyduğu aşikâr olan Cumhur İttifakının Yeniden Refah Partisi (YRP) ile ittifak görüşmelerinden haberdar olduk. Yeniden Refah Partisi’nin geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan'ı destekleme kararı karşılığında birtakım şartlar öne sürdüğünü okuduk.

Bu şartlar; LGBT derneklerinin kapatılması, 6284 sayılı kanunun (Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun) yürürlükten kaldırılması, nafakanın kalkması, ahlak ve maneviyat öncelikli eğitim sisteminin getirilmesi. YRP’nin talepleri özetle; kadınların, çocukların, LGBTİ+ların, erkek şiddetine maruz kalanların, her türlü yasal haklarından mahrum kalmaları, erkek şiddeti karşısında korumasız bırakılmaları…

YRP gibi Anayasaya aykırı taleplerini öne süren diğer bir parti de, yine Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan'ı destekleme kararı aldığını açıklayan Hüda Par. Hüda Par ise Anayasa’nın ilk dört maddesini değiştirmek, federal devlet kurmak veya eyalet sistemini değiştirmek, laikliği ortadan kaldırmak istediğine dair taleplerini açıkladı.

Hüda Par çıkışı ayrıca; günlerce işkenceye maruz kalıp, hunharca katledilen ve cesedi betona gömülen Konca Kuriş’i hatırlattı.

Son olarak; depremden sonra yıkımdan kurtulan çocukların köylerine nasıl alındığı belli olmayan Menzil tarikatının dört kuruluşu da Cumhur İttifakı’nı destekleme kararı aldığını açıkladı.

İki partinin ittifaka katılım şartlarının hukukun üstünlüğü ilkesinin hâkim olduğu bir ülkede dillendirilmesi bile tuhafken, ne yazık ki olması gerektiği kadar gündem bile olamadı memlekette.

YRP ve Hüda Par’ın hedefindeki tek konunun 6284 olmadığını biliyoruz. 6284 sayılı kanun ve İstanbul Sözleşmesi aleyhine çalışan lobinin ajandasında Medeni Kanun da var. Kadını hane içine hapsetmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Kadınların, çocukların, LGBTİ+ların yaşam hakkı aleyhine saldırı ikliminin hüküm sürmesi için uğraşıyorlar. Üstelik bu uğraşının makyajı da “erkekler mağdur ediliyor” kışkırtması. Günde en az beş kadının erkeklerce katledildiği ülkede böylesine mesnetsiz bir kışkırtmayı yapabiliyorlar. Çünkü buna zemin hazırlayan AKP+MHP iktidarı var. Ve fakat ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar istedikleri taban desteğine kavuşamıyorlar. Türkiye’nin siyasal ortamındaki sertleşme ne kadar yükselirse yükselsin feminist mücadelenin hiçbir zaman güçsüzleşmediğini “onlar” da biliyor. Kadın-erkek eşitliğini savunan ve bu amaç uğruna tüm baskılara rağmen mücadele eden feminizmin, erkek düşmanlığı olarak gösterilmesi de bir tür kadın düşmanlığı.

Ortaçağ Avrupa’sında yaşanan cadı avlarından, günümüzdeki erkek şiddetine

Aynılar aynı yere dizilmeye başlamışken görüyoruz ki, güncel durum günden güne mizojiniye evrilmekte. Gizlemeye gerek bile duyulmayan kadın, LGBTİ+ düşmanlığı; cinsiyetimizden dolayı aşağılanmaya ve erkek şiddetinin meşrulaştırılmasına maruz kalıyoruz. Kadınlara yönelik tüm bu şiddeti, baskıyı, sömürüyü ve ayrımcılığı meşrulaştıran mizojininin izlerini tarihin, dinlerin, geleneklerin içerisinde bulmak mümkün. Siyasal İslamcıların iliklerine kadar işlemiş olan bu düşünce, kadınları ikincilleştirmek ve erkeklerin denetimine tabi tutmak için kullanışlı anlatılar da sunmakta.

Siyasal İslamcı ideoloji; bir yandan cinsiyete dayalı toplumsal işbölümünü savunarak analığı yüceltiyor, bir yandan da cinsiyet körü tutumlar ve politikalar ile cinsiyet eşitsizliklerini, ayrımcılığını körükleyerek şiddet, kontrol, sömürü biçimlerini meşrulaştırma gayesi içinde. Velhasıl, 6284 sayılı kanun, İstanbul Sözleşmesi, Medeni Kanun ile dertleri bundan.

“Kadın; siyasette, iş hayatında veya başka herhangi bir alanda değil sadece aile içinde olmalı. Mahkemeler kadını değil aileyi korusun. Ailenin reisi erkektir. 6284. sayılı kanun ailenin köküne kibrit suyu döküyor. Gökkuşağı çıktı, LGBTİ+ propagandası bu! Örtüsüz kadın perdesiz eve benzer. Nafaka veriyorum ( ayda 300 TL) eski eşim aldığı nafaka ile yan gelip yatıyor.”

Tüm bu zırvalıkların hepsine yanıtlarımız var, yanıtlarımızı takip ettiklerini de sosyal medyadan saydırdıkları hakaretlerden biliyoruz. Suçu ve suçluyu övmek en iyi bildikleri davranış. Daha 30 Ocak’ta şahit olmadık mı? 6 yaşındaki bir çocuğa tecavüz edilmesini hem de bir adliye önünde savunanların çocukları korumak için orada olan bizlere azgın azınlık diye bağırdıklarını ve üstelik polisin o kitleyi adeta koruma çemberine aldığını da görmedik mi?

Cumhur İttifakı’nın siyasi iktidarı cemaat-tarikat-Hizbullah ile bağlantılı bir partiyle paylaşma fikri bile son derece tehlikeli ve laik, sosyal hukuk devletine açıktan karşı duruş sergilemek demek. Canını kurtarma derdine düşmüş olan Cumhur İttifakı’nın bu tehlikeli yapılanmaları devlet korumasına alması demek. Hayatlarımızı, haklarımızı, geleceğimizi pazarlık konusu yapmak ve bunu masaya yatırmak Anayasa'ya aykırı. Yaşamlarımız, haklarımız, geleceğimiz üzerine yapılan pazarlıkları asla kabul etmeyiz. Kadınların, çocukların, LGBTİ+ların hayatları, yaşam biçimleri hiçbir partinin siyasal beka aracı değildir. Hayatlarımızın bu tartışmalarda ve/veya çatışmalarda ya pasif bir “nesne” olarak ele alınmasına itirazımız hiç bitmeyecek.

Ve yürürlüğe girdiği günden beri etkin uygulanması noktasında mücadele ettiğimiz bir yasa olan 6284 sayılı kanun eksiksiz uygulanacak. Yeter mi? Elbette yetmez. Türkiye, tekrar İstanbul Sözleşmesi’nin taraf ülkelerinden olacak. Sözleşme’nin yüklediği tüm yükümlülükleri yerine getirecek. Bu seçim kadın, çocuk, LGBTİ+ düşmanlığı ve açıktan nefret suçu işleyenler ile diğerleri arasında bir seçim olacak. Bu seçim; nüfusun yarısını oluşturan kadınların mecliste eşit temsil edilmesini önceleyen, kadın-erkek eşitliğini devlet politikası olarak benimseyenler ile zifirî karanlığa çekmeye çalışanlar arasında geçecek. Her zaman olduğu gibi; bu seçimde de kadınların özgürlük mücadelesi, toplumun özgürlükler dünyası için son derece kilit bir role sahip. Yine demokratik mekanizmaları korumak için yoğun bir mücadele gerektiren bir dönemdeyiz.

Ya koyu karanlığı birlikte yırtacak ve şafağın aydınlığına kavuşacağız, ya da nefessiz kalacağız.