Bugünlerde korku filmi çekmek isteyen birinin, arayıp da bulamayacağı bir ülke oldu Türkiye. Korkutucu bir sonla bitme olasılığı...

Bugünlerde korku filmi çekmek isteyen birinin, arayıp da bulamayacağı bir ülke oldu Türkiye. Korkutucu bir sonla bitme olasılığı bana epey yüksek görünse de, illa korku türünde olması gerekmiyor bizdeki malzemeyle çekilecek filmin. Mükemmel bir polisiye ya da casus filmi de olabilir.
İntihar, suikast; askeri takip eden polis, polisi takip eden asker; sağır sultanın duyduğu darbe iddiaları ve bunları duymadığını söyleyen bir Milli İstihbarat Teşkilatı; kendi içinde bölünmüş polis, savcılık; birbirini dinleyen ve birbirinin ayağı altına karpuz kabuğu koymaya çalışan devlet kurumları, ne ararsan var yani, sıkı bir Hollywood prodüksiyonu çıkarmak için! Ve tüm bu toz duman ortamı içinde hakkını arayan emekçiye düşen hep aynı şey: Tekme tokat, cop dayak, biber gazı…
Filmin sonunu iyi bitirmek senaryo yazarının elinde nihayet. Birtakım senaryolarsa memlekette hayata geçirilmeye çalışılan, yazarları emekçiler olmadığından henüz, onlar için iyi bir son beklememek gerek. Oyunu bozup senaryoya müdahil olamazlarsa!
Öyle berbat bir ruh hali esir alıyor ki insanı, misal ben, cumartesileri biraz keyifli yazılar yazayım desem ve bu yazıya da o niyetle başlasam da, yazının ortasına geldiğim halde keyfin “k”sini yazamadım daha.
Madem filmden girdik, şunu söyleyeyim; BirGün’de yazmaya başladığından beri Cüneyt Cebenoyan sinema rehberi oldu ailemizin. Onun iyi dediklerini izliyor, beğenmediklerine boş veriyoruz gönül rahatlığıyla. Neşeli Hayat ile Vavien’i  izledik. Mutlu sonla bittiler Allahtan, memleketin kara senaryoları yüzünden, kötü biten filmler zorluyor insanı.
Zaten dünyanın hali de iyi değil. Obama seçildiğinde mesela, sanatçı duyarlılığıyla ağlayanlarımız bile olmuştu mutluluktan! Obama’ya akıtılan umut gözyaşları, hayal kırıklığı oldu şimdi. Afganistan’ı geçtik, Kopenhag’da bile “Yes, we can” diyemedi Karaoğlan. “Yes” yerinde dursa da, “we can” oldu “we can’t”.
Dünyayı en fazla kirletenler, havamızı solunamaz hale getirenler, bembeyaz kutup ayılarının çaresizliğine seyirci kalmaya devam edecekler! Küresel ısınmaya yol açan gazların yüzde 70’inden sorumlu olanlar, sorumluluklarının acısını en fazla çeken yoksulların çığlığına sırtlarını dönüp gittiler Kopenhag’dan. “Zenginlerin ideolojisi” denilen çevreciliği düştüğü yerden kaldırmak da yoksul güney ülkelerine kaldı.
Yazının başlığı geçen günlerde bir belgesel izlerken geldi aklıma. Ailece oturmuş bembeyaz tüyleriyle bir güzellik anıtı gibi buzlar üzerinde salınan kutup ayısının açlıktan bitap düşerek yavaş yavaş ölümünü izlerken… O ayı, nihayet bir “walrus” kolonisine ulaştığında, dişlerini “walrus”ün kalın derisine geçirecek güçten yoksundu. Epey çabalasa da, bir lokma bile koparamadığı için “walrus”den, öldü gitti zavallıcık, ekranda bize gösterilmeden.
Baktım Toprak ağlıyor, hem de nasıl! “Ya oğlum” dedim, üzüntüsünü biraz azaltabilmek için, “Ayı ‘walrus’ü yese daha mı iyi olacaktı?” “Ama onun soyu tükenecek!” dedi kızarmış gözleriyle burnunu çekerek. Bizim ufaklığın bildiğini, iktidarını gözyaşlarıyla karşıladığımız Obama göremez mi? Görüyor da, umurunda değil galiba.    
Yatılı okullarda her öğrenciye bir isim takılır zalim arkadaşları tarafından. İngilizceyi daha yeni söktüğümüz yıllarda, bana da “walrus” adını takmıştı, İngilizceden hep ikmale kalan bir arkadaş. Biraz toplucayım diye olmalı. “Walrus”ün Türkçesinin “mors” olduğunu iddia edip durumun vahametini azaltmaya çalışsam da, onlar “ayı balığı” olarak çevirmekte inat ettiler. Neyse, sonradan siyaset falan girdi de işin işine, başka isimler takıldı bana, övünmek gibi olmasın!
İşte o belgeseli izlerken, “Ulan” dedim içimden, ulanı içimden söylerken karımdan “ağzın ne kadar bozuk” azarı işitme riski olmadığından, bir kez daha “Ulan” dedim, gönül rahatlığıyla, ve devam ettim: “Biz memleketin kara senaryoları ile boğuşaduralım, Kopenhag’da dünyanın tabutuna çivi çaktı zenginler. Ne hale geldiyse dünya artık, beyaz ve sevimli de görünse, bir ayı babası ‘walrus’ü yiyemedi diye ağlıyor bizim oğlan!”