Avrupa’nın birleşik sol gücü Avrupa Sol Partisi tarafından geçen hafta sonu “Alternatif bir seçenek için Avrupa forumu” düzenlendi. Paris’te 2 günlük 30’u aşkın çalıştayla yapılan etkinlikte “kabul edilebilir tek mümkün bir Avrupa” için dayanışma ve mücadele çağrısı yapıldı, mücadele ve örgütlenme olanakları tartışıldı. Türkiye’den ÖDP’nin de yer aldığı siyasi parti, sendika ve toplumsal hareket temsilcilerinin yanı sıra 2 bini aşkın bir katılımın gözlenmesi, geleceği inşa etme noktasında güçlenen inancın da bir göstergesi oldu.

alkının yüzde 35’inin açlık sınırının altında yaşadığı, 10 binlerce insanının suya, elektriğe ulaşamadığı, gençlerinin yüzde 42’sinin işsiz ve yarınsız olduğu Avrupa’da finans oligarkları elbette sadece iktisadi değil ürettikleri toplumsal ve siyasi sonuçlarıyla insanlık üzerindeki tehditlerini ağırlaştırıyorlar. Avrupa Sol Partisi Başkanı Pierre Laurent bu sonuçları değerlendirerek “10 yıl öncesi gibi değiliz şimdi daha güçlüyüz” diyor. Krizin de etkisiyle ağırlıklı olarak ekonomik talepler etrafında örgütlenerek siyasi bir mücadele hattında ilerleyen Avrupa solu, neoliberal saldırıların etkisi güçlendikçe başta Yunanistan, İspanya, Fransa ve İtalya olmak üzere güneyden kuzeye tüm Avrupa sokaklarında kendi varlığını güçlendiriyor.

Elbette SyrIza’nın Yunanistan’da elde ettiği seçim başarısı bir yandan Avrupa genelinde sokaktan sandığa doğru bir eğilime yol açsa da, SyrIza’yı iktidara taşıyanın ve bugün Avrupa burjuvazisinin tüm örgütlü şantajlarına karşı koyabilmenin tek yolunun da sokağı güçlü tutmak olduğu görüldü. Mahalle mahalle, işyerinden okullara, yaşamın her dokusunda örgütlü bir halk direnişinin maddi tehditlerle kolay kolay sindirilemeyeceğini gösterdi. Şöyle diyordu Maite Mola (Avrupa Sol Partisi Başkan Yrd.) “İşsizlerin, gençlerin, kadınların, yaşlıların, göçmenlerin yani bir avuç oligark dışında hepimizin tek bir çıkış yolu var, o da örgütlenmek… her yerde, her köşede halkın birleşik örgütlü gücünü kurmak”.

İnsandan, emekten yana iktidar değişimleri önemliydi elbette ama kentleri, eşit ve özgür bir yaşamı kazanmanın tek yolu da karış karış neoliberal saldırıları, tüm zihniyetiyle birlikte yaşamdan kazımaktan geçiyordu.

Örgütlenme pratiklerine ilişkin zengin bir tartışmanın gerçekleştirildiği bu foruma, kuşkusuz öncesinde gerçekleşen İspanya’daki yerel seçimlerin de aktarmış olduğu bir deneyim vardı. Hatırlanacağı üzere ekonomik alandan yansıyan ama özünde bir düzen/rejim krizinin en ağır boyutlarıyla yaşandığı İspanya’da 2011 yılında Öfkeliler Hareketi adı altında bir araya gelenler, yerellerde meclisler etrafında örgütlenerek kentleri, kamusal alanları geri almaya dönük öz örgütlenme pratiklerine dayanan, doğrudan demokrasinin ve dayanışmacı bir yaşamın deneyimlerini sergilemişlerdi. Avrupa Parlamentosu seçimleri gücü daha çok sandığa yöneltmeye başlasa da, kazanılan bu deneyimlerin toplumsal bir güç biriktirme noktasındaki katkısını ve enerjisini şimdiki yerel seçimlerde gördük. Halk meclislerinin kolektif kararlarına dayanan ortak seçim platformu, tek başına veya ittifaklarla neredeyse yüzde 10 başarı elde etti. Bu platformlar evet herkesi kucaklıyordu, ama en büyük güçleri kucakladıkları tüm insanları uzun soluklu siyasi bir mücadelede özneleştirmesi oldu.

Birkaç yıl önce dünya genelindeki iklimi tanımlamaya çalışırken, “neo-liberalizmin ve siyasi temsilcilerinin en geniş kitlelerce sorgulandığı” iklimler olduğuna dikkat çekiyorduk. Süreçle birlikte şimdi, “güçlü bir değişim talebi”nden bahsediyoruz. Bu talebin Türkiye’deki yansıması elbette AKP’nin tekelci egemenlik anlayışıyla despotik bir rejim inşa etmesi ve bu inşa temelinde İslami bir faşizmi yaşamımızda yerleşik hale getirmesiyle gelişen isyancı bir direniştir. Dolayısıyla dünya’da yaşanan deneyimleri de göz önünde tutarak, Türkiye’de yaşadığımız öznel durum bugünden yarına uzun soluklu bir mücadele ihtiyacını, yaşamın her alanında örgütlenme zorunluluğunu ortaya koyuyor. Unutulmamalı ki Reno’daki işçilerin direnişinden üniversitelere yayılan, mahallelere uzanan örgütlü bir yaşamı kurmak, siyasal alanda da AKP’yi yaşamlarımızdan söküp atacak seçeneği inşa etmektir aynı zamanda.

Bu açıdan pazar günü yapılacak seçimlerin AKP’yi sınırlama/ilerletmeme noktasında kritik ve her bir oyun çok değerli olduğunun bir kez daha altını çizerek ve bugün de dahil tüm zamanlarda, her iklimi HAZİRAN yapmaya çağrı yapalım. Avrupa’daki mücadelenin temel sloganı gibi “ Ya Basta” “Yetti Be!” diyerek bizde hızlanalım.