Bu seçimlere dair tezim, baştan beri; sonucu belirleyenin “mecburiyet” olacağı; muhalefetin aldığı sonuçta asıl olarak “AKP gitsin de…” yaklaşımın etkili olacağıydı. Öte yandan, ekonomik krizin de etkisiyle, AKP tabanındaki çözülme her geçen gün biraz daha net görülüyor; tanıdığım AKP’lilerden her geçen gün biraz daha net “Bu kez verirsem… , “bir daha verirsem…” tepkileri duyuyordum.  Sonuçta, […]

Bu seçimlere dair tezim, baştan beri; sonucu belirleyenin “mecburiyet” olacağı; muhalefetin aldığı sonuçta asıl olarak “AKP gitsin de…” yaklaşımın etkili olacağıydı.

Öte yandan, ekonomik krizin de etkisiyle, AKP tabanındaki çözülme her geçen gün biraz daha net görülüyor; tanıdığım AKP’lilerden her geçen gün biraz daha net “Bu kez verirsem… , “bir daha verirsem…” tepkileri duyuyordum. 

Sonuçta, iki tarafta kümelenen oyların da asıl nedeni Erdoğan’dır; oylar, onu bırakmamak ya da ondan kurtulmak güdüsüyle verildi daha çok.

Sonunda bir sonuç ortaya çıktı ve Erdoğan, müttefiki Bahçeli ile birlikte, bu sonucu; “millet bize verdiği yüzde 51.6 oyla yeni rejime desteğini tekrarladı” şeklinde okuyor.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde alınan yüzde 52.59 oyla bu seçimde AKP+MHP belediye başkanlarına verilen yüzde 51.6 oyu karşılaştırıp, ağır ekonomik krize karşın iktidar blokunun pek de oy kaybetmediğini söylemek iktidar açısından teselli olabilir, ancak hiç doğru değil!

Kemal Can, Gazete Duvar’da; 2018’de cumhurbaşkanına verilen oy yüzdeleriyle 31 Mart’ta AKP+MHP belediye başkanlarına verilen oy yüzdelerinin karşılaştırılmasının matematiksel olarak nasıl hatalı olduğunu ortaya koymuş ve doğrusunun belediye meclislerine verilen oyların karşılaştırılması olduğunu yazmıştı. 

AKP’nin ve mevcut iktidar blokunun izini, memleketin en dinamik ev büyük nüfusa sahip (dolayısıyla geleceğe dair de en sağlam veri olan) ilk 10 ilinin belediye meclisleri üzerinden sürdüğünüzde; 2014’de, AKP+MHP’nin 12 milyon 960 bin oy aldığını, aradan geçen 5 yılda seçmen nüfusu yüzde 8 artmasına karşın, 31 Mart’ta aldıkları oyun 10 milyon 720 bin’e düştüğünü görüyorsunuz. 

Son 5 yılda, seçmen sayısı artmasına karşın, en büyük 10 ilde, iktidar blokunun aldığı oy 2 milyondan fazla azalmış ve belediye meclisleri karşılaştırıldığında yüzde 57.3’ten yüzde 48.3’e düşmüş! 

Bu düzenli ve mutlak bir erimeye işaret ediyor.

Şimdi AKP, bu erimenin telaşı ve İstanbul gibi neredeyse Türkiye ekonomisinin geri kalanına denk bir ekonomiye sahip kenti kaybetmenin paniğiyle, seçimi darbe olarak görme ve gösterme arayışında.

Her aklı başında insanın işaret ettiği gibi; sandıktan darbe çıkarmak ancak kaosa, siyasal krize ve Ümraniye’de seçim kurulu önünde bekleyen CHP’lilere AKP’lilerin saldırısıyla çakan kıvılcımın, tekrar ederse, yaygın bir yangın felaketine dönüşmesine yol açar.

Seçim sonuçları, birkaç gündür keyifli olan muhalif kesimlerdeki, “sandıktan her koşulda AKP çıkar” inancının yıkılmasına, umutla birlikte özgüven ve cesaret kazanımına da yol açtı. Artık bir oldu bittiyi asla kabullenmeyecek kitleler ve sandıktan darbe çıkarma çabaları vicdanlarını acıttığı için sandığa sahip çıkabilecek AKP’liler de var.

İktidar eğer çılgınlığı seçip ülkeyi bir felakete sürüklemezse, CHP’si ve HDP’si ile muhalefet çok sayıda önemli kenti yönetmeye başlayacak. Onlar için söyleme zamanı bitti, yapma/eyleme zamanı başlıyor.

Muhalefet bu saatten sonra yaptıkları ve yapamadıkları ile ya çok daha büyük başarıların yolunu açacak ya da belini daha zor doğrultacağı bir başka yenilgiye koşacak.

Ovacık deneyimi yapıp göstermenin, her türlü söz karşısında, ne denli güçlü ve sonuç alıcı olduğunu kanıtladı.

Şimdi, söylenenleri yapma zamanı.

Alper Taş’ın, seçilmediği Beyoğlu’na teşekkür ziyaretleri; Tunç Soyer’in ilk teşekkür ziyaretini en az oy aldığı Dokuzlar köyüne yapması iyi işaretler.

İnsanlar, kendisine en az oy vereni de kucaklayan başkanlarla, oy vermeyenleri “bundan sonra bizden çekecekler” diye tehdit edenleri karşılaştıracaklar ve sonunda iyilik kazanacak!