Müteveffa eski başbakanlardan Süleyman Demirel, 1977 seçimi öncesinde vatandaşlardan oy isterken, 13 Mayıs 1977'de yayınladığı seçim beyannamesinde şu veciz sözleri sarf ettiğini hatırlarım:

"Yaptıklarımız, yapacaklarımızın teminatıdır..."

O günden beri siyasetçilerin sık sık başvurdukları, iktidar partilerinin "Bizi yeniden seçin" diye, muhalefetin de "Bunları bir daha seçerseniz, aynı kötülükleri yapacaklar" diye kullandıkları, çok kullanışlı bir cümledir.

Bugün, Cumhuriyet'in son 21 yılına imzasını atmış bulunan AKP iktidarı, Cumhuriyet'in "İkinci Yüzyılı"na, ya da kendi yorumladıkları haliyle "Türkiye Yüzyılı"na girdiğimiz şu son birkaç günde yaptıkları ile "yapacaklarına dair" önemli ipuçlarını da sergiliyor.

∗∗∗

Hatay Milletvekili Avukat Can Atalay'ın uğradığı haksızlık, yüzde yüz ve tartışmasız tahliyesini gerektiren dosyasının yargı kurumları arasında utanç verici biçimde "dolaşmaya çıkarılması", tam da geçmişte "yaptıklarını" hiçbir utanç duymadan sürdüreceklerine işaret etmiyor mu?

Çarşamba günü öğleden sonra, meslektaşlarımız Tolga Şardan ve Dinçer Gökçe'nin peş peşe gözaltına alınmaları ve Şardan'ın "Yalan haber yaymak" gibi gerçekle alakası olmayan bir suçlamayla tutuklanması, ardından eski HDP milletvekili Hüda Kaya'nın (Kobani davası soruşturması çerçevesinde) tutuklanması da, iktidar cenahının "Biz hiç değişmedik... Değişmeyeceğiz. Özgürlükleri, basını ve muhalif siyaseti hedef alıp boğazlamaya devam edeceğiz" beyanı değildir de, nedir?

Tolga Şardan gibi, genç meslektaşlarına örnek olacak ölçüde deneyimli, başarılı ve titiz bir "emniyet ve yargı haberleri" muhabirinin yazdığı haberin "tutuklamaya" vesile edilmesi, daha önce benzer haberleri yapanların üzerine nasıl gidildiyse, "Basının susturulmasını, halkın haber alma hakkının çiğnenmesini ve gazetecilerin korkutulup sindirilmeye çalışılmasını" amaçlayan menfur girişimlerdir.

Akıllarınca, daha önce de yüzlerce, binlerce kez yaptıkları gibi "Aman abi, neme lazım, bu toplara girmeyelim. Başımızı belaya sokmayalım. Bu tür netameli konuları kurcalamayalım" dedirtecekler gazetecilere.

Daha önce de, yine yüzlerce binlerce kez tattıkları, "avuçlarını yalama" halinden bıkmadıkları anlaşılıyor.

Gerçek gazeteciler, onların güdümündeki "taklitlerinden" farklı olarak, halkın haber alma hakkının ne kadar kutsal ve vazgeçilemez bir şey olduğunun farkında olduğu için bu mesleği icra ediyor. Hobi için, ya da kişisel merakımızı tatmin etmek amacıyla yapmıyoruz bu işi. Gerektiğinde başını belaya sokma pahasına, kılı kırk yararak, ince eleyip sık dokuyarak, bir kuyumcu titizliğiyle hazırladığı haberleri yapan Tolga Şardan gibi gazeteciler, bu ülkenin layık olduğu "temiz yargı, temiz emniyet"e sahip olabilmesi için, o camialardaki "kirlilikleri" ortaya çıkarmaya çalışıyor.

∗∗∗

Sevgili meslektaşım ve kardeşim Tolga'yı, 1990'lı yıllarda Yazı İşleri Müdürü, Haber Müdürü ve Londra Muhabiri olarak görev yaptığım Milliyet Gazetesi'ndeki muhabirlik yıllarından beri tanırım. Her bir satırına ya da sözcüğüne gözümü kırpmadan imzamı atabileceğim, yüzlerce binlerce haberini okudu, yıllardır görev yaptığı her basın kuruluşunun okurları, izleyicileri. Emniyet ve yargı âleminde uçan kuştan haberi vardır. Kül yutmaz. Oltaya gelmez. Sağlamcıdır. Yiğit, onurlu bir vatansever ve gazeteci olmanın hakkını verir.

Bir duyum aldıysa, deyim yerindeyse "seksen sekiz yerden" kontrol ederek kuyumcu titizliğiyle yazar haberini, yorumunu. Zaten öyle olmasa, bundan önceki mâlûm İçişleri Bakanı'nın görev süresinde, o şahıstan kaynaklı maruz kaldığı saldırı ve hakaretlere paralel olarak hakkında gözaltı, tutuklama vb. kararları gelebilirdi. O dönemin bir yığın acayipliğini haberleştirdi. Tek bir satırı bile, bırakınız soruşturma konusu edilmeyi, yalanlanamadı bile.

Bugün hedef alınmasının nedeni, geçtiğimiz haftalarda, yine kendisi gibi pırıl pırıl bir başka meslektaşımız BirGün muhabiri Timur Soykan'ın açığa çıkardığı "Yargıda yaygın rüşvet çarkı" haberinin izinden giderek, bu konuda devlet katındaki endişe ve paniği (raporlar vesaire) haberleştirmek. Tolga'nın özelinden yola çıkarak, rejim bir yandan da geçen yıl yürürlüğe koyduğu şu ünlü "Dezenformasyon Yasası" (yalan haber yaymak vesaire safsatası)'nı test etmeye çalışıyor.

Açıkça, "Girmeyin bu toplara, sakatlanırsınız" diye, sopa gösteriyorlar.

Yani?

∗∗∗

Emniyet'in içinde ya da yargı bünyesinde, bireysel ya da örgütlü suçların "güçlü faillerinin" işlettiği ve maalesef o yapılarda "akut bir iltihap" boyutunda olmasından endişe edilen, "rüşvet ve kollama" uygulamalarının duyulmasından ve üzerine gidilerek kanıtlanmasından korkuyorlar.

Çünkü bu gerçekleşirse 21 yıldır yargıyı getirdikleri hal ve korkunç manzara, halkın gözünde teşhir olacak.

Yani, "yapacaklarının" teminatı olan "yaptıkları", patlamış bir kanalizasyon borusu misali, gürül gürül akacak ortalıkta.

İşte medyanın, satılmamış, teslim alınamamış basın - yayın organlarının, Tolga Şardan gibi gazetecilerin yapmak istediği tam da budur.

Kutsal bir görevdir.

Alkışa, övgüye, teşviğe, ödüle lâyıktır.

Demir parmaklıklar ardına değil.