Simya dönemindeki en ilginç gelişmelerden biri simyacıların bir felsefe taşı üretmeye çalışmaları olmuş. Bununla da ucuz metallerden altın elde etmeyi düşlemişler!

Yardımcı Ders Kitabı 101: Kimya güzeldir... Hele tutarsa!

DERSİMİZ Kimya 

KONUMUZ Maddenin Halleri 

Kimya, “maddenin yapısını, özelliklerini, birleşimlerini, etkileşimlerini, tepkimelerini araştıran ve uygulayan bilim dalıdır” tanımını hepimizin bildiği yerden aldım. Devamını da yazacağım ama tanıma bir iki şey daha ekleyerek önce: Kavuşmalarını, ayrılışlarını, kavgalarını, barışmalarını, küsüşmelerini, bir araya gelişlerini, kopuşlarını, uzaklaşmalarını, yakınlaşmalarını, ısınmalarını, soğumalarını, tükenişlerini, dirilişlerini, alçalışlarını, yükselişlerini ve nihayete erişlerini... 

Bunların hepsi kimyanın konusu mudur derseniz, ben tıpkı şiir gibi kimyanın da fiziğin de konusu olmayan şey dünyada yoktur derim, yalnız dünyada mı, evrende, uzayda dahi yoktur!  

Çünkü yine aynı kaynaktan aldığım bilgiyle, Kimya bilimi “daha kapsamlı bir ifadeyle maddelerin özellikleriyle, sınıflandırılmasıyla, atomlarla, atom teorisiyle, kimyasal bileşiklerle, kimyasal tepkimelerle, maddenin halleriyle, moleküller arası ve moleküler kuvvetlerle, kimyasal bağlarla, tepkime kinetiğiyle, kimyasal dengenin ilkeleriyle” ilgilenir.  

Tabii bunlardan en çok “maddenin halleri”yle ilgilendim, zira ben de bir maddeyim! Yani kimya da, fizik de öyle, maddeyle ilgileniyor, maddenin her haliyle, tıpkı psikoloji gibi benim içimle ilgileniyor, içsel süreçlerim de en az psikoloji kadar ilgilendiriyor kimyayı, bir de hangi bilim dalı demeyelim de, varlığımızla eş o şeyi, şiiri ilgilendiriyor bildiğiniz gibi. 

Bilir bilmez yaşayıp gidiyoruz gitmesine de, doğrusunu isterseniz şu “popüler” nam yenilikler, gelişmeler içinde en çok ilgimi çeken de “popüler bilim”, bizim gibi “ilimle fenle kainatla tabiatla” arası pek olmayan bir kavmin hiç olmazsa çocuklarını tarikat, cemaat, şeriat, dincilik belasından kurtaracak bir şey diye de bakıyorum buna ayrıca, bir de yaşamını renklendirecek, hayret duygusunu koruyacak, yüzü ve kalbi ve aklı yeryüzüne ve başka kültürlere açık olacak, insana da hayvana da doğaya da düşman olmayacak bir bilim kuşağı da hayal ediyorum. Cem Karaca’nın dileğiyle, “biz görmedik sen görürsün yavrum yavrum...” 

Aslında şiirle olduğu gibi, fizikle, kimyayla da doğal ve içten gelen bir yakınlığımız vardır, ne yazık ki bunun çoğu kere farkında olmayız ya da mevzuya azıcık uyandığımızda, “bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç” aşamasına çoktan gelmişizdir. Dersimizin bir amacı da budur işte, sizi o aşamaya gelmeden yakalamak, aklınızı fikrinizi, mümkünse kalbinizi çelmek ve şöyle bir hem kendinize hem dersimize bakmanızı sağlamak! 

Bakıyorsunuz değil mi, güzel, demek ki kimyamız tuttu! İşte bu kadar, dedim ya, popüler bilim çağındayız ve bizim dersler de popüler kimya, popüler fizik. Bu arada güzel bir deyim değil mi kimyanın tutması! Yani maddeler olarak birbirimize uygunuz! Kimyamız uyuştu da diyoruz, eh bunu diyoruz da fiziği yabana mı atıyoruz yani, orada da elektriğimiz tuttu, elektrik aldım gibi güzel kıvılcımlar parlayıveriyor birden. 

Fiziktir, kimyadır, elektriktir, bunları fazla maddeci bulanlar için ruh ikizi ne güne duruyor, bir de onu bulduysanız değme gitsin keyfinize! Gerçi ruhun bir ışık olup kalbe akması da fizikle ilgili ama olsun, isteyen bunda ruhani, mistik bir yan da bulabilir! 

Kimya meselesi de gönül meselesi dediğimiz şeyin başka türlü dile gelişi değil mi? İçinde mizaç, tabiat ve huyun da olduğu. Bunlar güzel kimyalar, bir de içinde her şeyimizin olduğu şeyin, vücudumuzun kimyası var ki, o bozulursa akıl, ruh ve vücut sağlığımız tümden bozuluyor ki onun da dönüşü nerdeyse yok! 

Yıllar önce, her zaman her yer karanlık ama onun iyice koyulaştığı zamanlardan olan 1990’larda bir mafya lideri tarafından tehdit edilen banka ve holding sahibi bir işinsanı öyle korkmuştu ki haklı olarak, bu korkuyu benzersiz bir betimle dile getirmiş ve “vücudumun kimyası bozuldu!” demişti. Doğrusu ancak o kadar korkutulan ve korkan ve sahiden de vücudunun kimyası bozulan biri söyleyebilirdi bunu, çünkü taş gibi, buz gibi gerçekti! Kan donduran bir gerçek! 

Diyeceğim maddenin halleriyiz, hallerindeniz; öyleyse halimizi hal eylemek için biyoloji var, matematik var, astronomi var, coğrafya, fizik, kimya var... Hadi o güzel kalıbı bir kez de burada kullanalım: Daha ne olsun... Olmaz, madde deyince aklımıza yalnızca bu saydığım disiplinler mi gelecek, hepsi de aynı zamanda felsefenin uğraştığı konular değil mi? Üstelik antikçağdan beri! 

Kimyanın yalnızca ses benzeri değil kök benzeri de olan bir sözcük var, simya. 17. yüzyılda kavuşmuş 18. yüzyılda ayrılmışlar! Bir harf yüzünden olur mu ayrılmak diyeceksiniz biliyorum, üzücü ama o ayrılıklar, kopuşlar, terk edişler, gidişler de olmasa hiçbir şey değişmeyecek, hele vaktinde gidemeyen, bitemeyen şeylerin acısı, bitmekten de gitmekten de beter olacak, iyisi mi... 

Üzerinde yaşadığımız topraklarda yaşamış erken Yunan felsefecilerden Miletoslu Thales, maddenin ilkelerini araştırırken suyun evrenin temel maddesi olduğunu söylemiş. Yine Empedokles evrenin 4 temel element; ateş, su, hava, topraktan oluştuğunu düşünmüş. Aristoteles elementlerin özelliklerinin değişiminden söz ederek, maddelerin değişimini gündeme getirmiş... 

Simya dönemindeki en ilginç gelişmelerden biri simyacıların bir felsefe taşı üretmeye çalışmaları olmuş. Bununla da ucuz metallerden altın elde etmeyi düşlemişler! Sonra kimya dönemi gelmiş ve 1803’te İngiliz John Dalton atom teorisini ortaya atmış: Bütün maddeler atomlardan oluşur... 

Sonrası 1980’lerde Ankara’da okunmaya başlanıp İstanbullara filan uzanan bir şiirde hem yazılı hem kazılıdır. Ahmet Güntan’ın “Ormanların Gümbürtüsü” şiirinde kimya, simya, felsefe, şiir, hiçbiri sessizliği altına çeviremez. Bu da ders sırasında kitap arasında şiir okuyan çocuklara benden bir armağan olsun! 

ANA DÜŞÜNCE “konuşma haline gelmeyen şeyleri / susmalı ve sonra ormanın güzelliğinden söz etmeli:” (“Ormanların Gümbürtüsü” şiirinden, Ahmet Güntan). 

YARDIMCI KİTAP Kimya Güzeldir... ama fizik de biyoloji de, Ömer Kuleli-Osman Güreli, İletişim Y.