Güzü güzelleştirmek kolayca akla gelmez çünkü, yaz kalsın güz geçsin istenir, oysa doğa herkesin gönlüne göre bir güz ve herkesin güzüne göre bir güzellik verir...

Yardımcı Ders Kitabı 101: Yaşam bir ışık dersidir!

DERSİMİZ Resim 

KONUMUZ Suluboya  

Bahar bir şeycikler hazırlamaz, açar kapıyı çalar süpürgeyi! Bahardır, gözü dışardadır, yerinde duramıyordur, o evi basan, ruhu daraltan, gönlümüzü boğan ne varsa onları çalı süpürgesiyle, belki cadı süpürgesiyle kışkışlıyordur! Yallah yallah dışarı, gözüm görmesin, toz olun filan diyordur o kurum kurum kurulmuş ağarmış bozarmış toza boza ağırlığa fazlalığa... 

İnsan böyle bir resmi nasıl da özlüyor, göresi geliyor, memleketin cümle evleri, tüm haneleri kapıları açmış, pencereler fora, bi temizlik bi temizlik, kadın erkek çoluk çocuk ellerinde süpürgeler her şeyi kapı dışarı etmedeler!

Hep eşya, kir, toz olacak değil ya süpürülen, karanlık şeyler, kötü düşünceler, pis bakışlar, kem gözler, çöp fikirler, salyalı ağızlar, düşmanlık bildiren sözler, hurafeler, cehalet ve daha ne varsa eve, ruha, fikre, söze, göze ağırlık veren, arayı açan, keyif bozan, günü karartan, hepsini hem kapı dışarı hem de memleket aşırı etmeli ki bir daha memleketin bir tutam neşesine de turp sıkmasınlar, o günah bu yasak şu haram diye, insana, doğaya yakışmayan yasaklar koymaya kalkmasınlar! Bahar varken yasak ne? 

Baharın gözünü seveyim, onun kendini evlerden sokaklara doğru bi atışı var ki, devrim deyince gözümün önüne gelen şeyle aynı. Bahar da olmasa değil mi “gayrı kimimiz var?” Bir de Ahmed Arif’in şiiri var elbette, üstelik düşünmenin tadının nerelere varacağını gösteren bir şiir ki, “Yazımı Kışa Çevirdin” türküsünün tersine kışı bahara çevirir: “Seni baharmışın gibi düşünüyorum / Seni Diyarbekir gibi / Nelere, nelere baskın gelmez ki / Seni düşünmenin tadı” diyecektir. Baharın ışığı ise bir şiirde dizelerden önce, bir resimde boyalardan daha göz alıcı biçimde görünecektir, hatta patlayıverecektir. Patlamayan ışığa bahar mı derim? Demeyiz değil mi? Güneşin yeryüzünden önce içimizde doğması gibi bir şey.  

Baharın resmi böyle bende, naif ressamların yaptığı türden. Kışa hiç girmeyelim... Desem de olmaz! Kış resimlerin soylusudur, mağrur, kendini beğenmiş, hükümranlığını sessizce ilan etmiş ve ona niye “karakış” denildiğini hiç anlamayan, ama anlamasa da sormayan, yoksa merak ediyormuş gibi gözükür, o da kışın beyazlığına leke sürer, bir resimdir ki kış, baktıkça kar yağar! Ama tıpkı usuldan, inceden ve kar deyince hiç sektirmeden akla değil, dile değil, göz önüne gelen şiirini okudukça Dıranas’ın ne oluyorsa, kış denen tabloya baktıkça da o olur. Belki de bu şiir tüm ürpertici kar resimlerinin bizdeki poetik belleğidir: “Kardır yağan üstümüze geceden / yağmurlu karanlık bir düşünceden / Ormanın uğultusuyla birlikte / ve dört nala dümdüz bir mavilikte / kar yağıyor üstümüze inceden”. Kış vahşiliğini güzelliğiyle örten hem soylu hem yaban bir mevsimdir ki onun uzun ışığından bir ömür gözümüzü alamayız. Hele kar semtlerinde büyüyen çocukların sarplığı, yalçınlığı kaç ömür birden biriktirir onlarda, rüzgârları çalınanlar onlara koşar, onların kararlılığında konaklar, kış devrimleri onların yüreğinde hazırlanır, sonrası karlı öykülerdir ki en çok da kuzey devrimlerinde çar’ın kışlık sarayında filan yazılır. Kışın ışığı serttir, yaban güneşi gibidir, nerden ne zaman çıkacağı bilinmez, bakmaya yürek ister, ama en çok da şefkat ister önce gönülde, sonra merhamet ister ki iki gözü iki ışık dolusu. 

Güzü sona sakladım, son yıllarda “bu sonbahar ne yazmış” demelerimiz çoğaldı, ekinden, üründen konuşur gibi “bu sonbahar da ne yaz yaptı” diyeceğimiz günler yakındır, yazlar uzadı, güzler kısaldı, bunun nedeni de leylekler değil kuşkusuz, turnalar hiç değil, “Kanlıca’nın İhtiyarları” çoktan çekildi, kahvelerde sandalyeler içeri çekilecekleri günleri bekliyor ki eski gemilerin kızağa çekildiğini gördükçe “akıbet ne oldu bak!” diye kederlendikleri buradan bile duyulmakta. Demek ki geçen sonbaharları bir bir hatırlamak da yaşlılık sanatı olmaktan çıkıp söz sanatının diline düşüyor artık. Güz diyeyim hiç olmazsa içinde son geçmiyor, biraz üzüyor ama son duygusundan iyidir, güz, gençken suluboya bir mevsim gibi. Kızıl havaları seyretmeye çağıranlar, ruha kederleri dolduranlar güz yağlıboya bir tablo olsun ve ufkumuzdan hiç silinmesin isterler ama, gönül sularında akşam da olacaktır ve “giden gün ömürden doldur imanım” kalenderliğiyle canlar camlara uzanacaktır. Şarap yağlıboya duygusu verir belki, bağlarda kırmızı üzümler, gölgelerin ardından kendini göstermeye çalışan güneş ve yazın güzde eriyen, kaybolan duygusundaki kırmızılık kendini yağlıboyanın sağlam ve güven veren kucağına bırakırken, yine Dıranas’ın “Kar” şiirinden ödünçle, “beyaz dokusunda bu saf rüyanın” dediğimiz buğu, daha kadehte, sise dalan bir yolcunun benliğinde yok olması gibi, uçucu bir güzellikle, önce sözcüklere, seslere, sessizliğe sonra da dudaklara değecektir. Ne diyelim, “Efendiler buna cumhuriyet derler!” Öyleyse “yarasın!” Güzün kendisi bir resim değil, çok resim! Herkes kendi güzünü benzersiz sanır ve bu bence aldanışların en güzeli, en safıdır. Güzü güzelleştirmek kolayca akla gelmez çünkü, yaz kalsın güz geçsin istenir, oysa doğa herkesin gönlüne göre bir güz ve herkesin güzüne göre bir güzellik verir... dedik ve diyelim, “Güz resimlerde bir yaprak tekrarı hâlâ” ve güzün ışığı doğrudan göze değil, güne değil, geçmişe sızan bir ışıktır. Güz ışığını sızdırır ve o bize gelinceye dek nice renkler kazanır, onlarla büyülenerek gelir, ruhumuza sızar. Yazılır. 

Yaza yer yok mu? Yaz hiç bitmez, bir yere de gitmez, bak gelecek yılın yazı şimdiden geldi bile, niye, zira özleyenler için varlık hep buradadır, özlendiği yerde, gönüldedir. Ne güz ne kış, aslında son mevsimimiz yazdır, ölünce yazımız biter. Ömür yazdır. Yaz ışıktan başka bir şey değildir, nereye dönsen ışık. Yazın suları ışıklıdır; dağları ışıklıdır; geceleri, uykuları, rüyaları ışıklıdır. Yazı yazdığımız sözcükler bile boydan boya ışığa keser. Işığı içindedir, gönlü ışıklı akşamlarındadır. Yaz suluboyadır, çünkü çocukluk yazdır, yazı hatırlamak, o ışığı hissetmek, unutmamaktır. Öyleyse geçen yazın anısına üç kere yaz yaz yaz! 

ANA DÜŞÜNCE Yaşam bir ışık dersidir! 

YARDIMCI KİTAP Manzaralar, John Berger, çev. Beril Eyüboğlu, Özlem Dalkıran, Oğuz Tecimen, Metis Y.,2019.