Filistin’e eskiden devrimciler sahip çıkardı, oraya giderlerdi, çarpışırlardı, orada can verenler de oldu, sonra “o güzel insanlar o güzel atlara binip gittiler”, kimi ölüme gitti, kimi kayıplara karıştı, kimi başka ülkelere, Filistin davası da “ümmet”in insafına kaldı, o ümmet ki çoğunun çıkarı ABD’nin çıkarıyla koşut olduğu için ilgilenmek bir yana, karşı çıktı.

DERSİMİZ Boş 

KONUMUZ Dolu 

Şimdiye dek yazmadığıma şaşırdım, demek ki Boş Dersi sona saklamışım. Bu “Yardımcı Ders Kitabı 101”in 97. yazısı, demek ki 4 haftamız kaldı, sıkın dişinizi, çoğu gitti azı kaldı! 

Boş Dersi bir jest olarak düşünüyordum, kim sevinmez, öğretmen gecikiyor, 5 dakika, 10 dakika, derken nöbetçi öğretmen ya da müdür yardımcısı geliyor, “öğretmeniniz bugün gelemiyor, şimdi sessizce oturun sınıfta!” diyor, kışkırtır gibi, bu durumda sessizce oturmak ne mümkün! 

Böyle bir Hoş ders, yani Boş Ders düşünürken, “niyet neydi akıbet noldu bak!” vaziyeti hâsıl oldu yine! Nerdeyse “yalan dünya her şey bomboş / hancı sarhoş yolcu sarhoş” kafasına geldik! Bomboşla uyaklı bir sözcük daha var ama, sözüm dersten dışarı! 

Her şey boş, dünya boş, ders boş! Barbarları beklemiyoruz hayır, barbarlarla bekliyoruz, Mehmet Mahsum Oral’ın kitabının adı gibi, Barbarlarla Beklerken (Everest Yayınları). Çünkü Ortadoğu’dayız! Biri mutlaka demiştir, o yüzden ben de gönül rahatlığıyla söyleyebilirim, coğrafya kederdir! Biz o coğrafyanın vatan denilen parçasında, Rumeli, Anadolu, Mezopotamya ve Türk, Kürt, Arap, Ermeni, Rum, Musevi, Süryani, Ezidi, Laz, Çerkez, kısacası herkes olarak yaşama gayreti içindeyken, buna kim nasıl niye içerliyorsa, yalnızca aynı kandan, aynı dilden, dinden, renkten, ırktan, ezcümle milliyetten olanlara yer var burada, başkalarına yer yok demeye başlıyoruz. Biz başlayınca başkaları durur mu, onlar da başlıyor, onlar başlayınca birazdan patırtı kopacak deyip ellerini ovuşturanlar çıkıyor ortaya ve ne ders kalıyor ortada ne bilgi! Kitaplara veda, silahlara merhaba diyoruz! 

Evsizlik, yurtsuzluk dünyanın en beter hallerinden olmalı, evsiz, yurtsuz kalmadım ama biz büyüdükçe dünyada evsizlerin, yurtsuzların sayısı da arttı. Batının en bilinen kentlerinde, Londra’dan Paris’e, Berlin’e, tabii İstanbul’a sokaklarda, soğuklarda, köprü altlarında, yangın yerlerinde yatanlar çoğaldı, uykusuz, gecesiz, yersiz, kimsiz kimsesiz, günsüz, düşsüz... 

Gecelerin uzaması evsizlerin, yurtsuzların çoğalmasındandır. Savaşların sıklaşması, barışın kırılganlığı, göz açıp kapayasıya geçmiş olması da gecelerdendir. Gece sırlıdır, şiirlidir ama neye gebe olduğu bilinmez! O yüzden sabah ola hayrola denilmiştir, gündüz gözüyle bakalım, konuşalım denilmiştir. Dünyayı da artık uyku tutmuyordur, dünya küçüldükçe mesafelerin artması da körükler savaşı. Şimdi topraktır, sudur, yakında gökyüzü olacaktır savaşların nedeni. Ve şairler şiir yazacak yer bulamayacak, eski imgelerle, bir vakitler gördükleriyle bugüne erteledikleriyle yetineceklerdir. Onlar yetinedursun dünyada mesafeler ne kadar uzamış, insanların arası ne kadar açılmış olursa olsun, yeni bir yurt, yeni bir şehir arama bulma çabaları bitmeyecektir, hem nasıl bitsin? 

Coğrafya kederdir, Ortadoğu’da doğmuş olmanın, yaşamanın, insanca yaşayamamanın kederi. Şu yeryüzünde hangi topraklar bu kadar kanlı, kinli, kirli olabilir? Peygamberlerin çıktığı, vahiyler indiği, kutsal kitapların yazıldığı, hain Barabbas’ın ele verdiği İsa Peygamberin çarmıha gerildiği, Ali’nin, Hasan’ın şehit edildiği, Hüseyin’in kuzularıyla susuzluktan öldürüldüğü ve Yezit’ten Muaviye’den başlayarak koltuk, taht, iktidar kavgalarının hiç bitmediği, Osmanlı’da kardeş, oğul, baba katlinin devlet adabı sayıldığı, sonrasında da dinlerin kendilerini sistem yerine koyarak devletlerle savaştığı, ortaçağda Kilisenin özgür düşünceye açtığı savaş, engizisyon, sanatçı ve biliminsanlarının katledildiği, Türkiye’nin 100. yılında muktedirlerin “halk neylerse güzel eyler” popülizmiyle Cumhuriyetin temeli olan laikliği kaldırmak istemeleri, tüm okulların İmam Hatipe dönüştürüldüğü, Sıbyan mekteplerinin açıldığı, medreselerin laik eğitimin yerine geçtiği, manevi rehber diye imamların derse girdiği, niye öğretmen yapamıyor mu manevi rehberlik, bu coğrafyada hemen tüm rejimlerin kadını ikinci sınıf gördüğü, bazen sokağa ama her zaman başka bir kente ya da yurtdışına gitmek için kocadan izin alması gerektiği, iki kadının tanıklığının bir erkeğin tanıklığına eşit olduğu, kimi ülkelerde başını açmanın, saçlarını özgür bırakmanın hapisle ya da bazen ölümle cezalandırıldığı ve daha “nesini söyleyim canım efendim”, hepimizin bildiği işler, en acısı da din adına işlenen işler, insanın vicdanıyla arasındaki şey olan dinle. 

Bütün bunların yanında bir Filistin var. Timsah gözyaşlarına boğduğumuz, ama kendilerine “ümmet” diyen dindaşların şimdiye dek hiçbir şey yapmadığı, yalnızca cihatçı örgütleri desteklediği bir yok-ülke, adı var kendi yok. Yalnızlıktan bol kimsesi yok. Hamaset de bol, kefenini giyen fotoğraf çektiriyor, geceleri konvoylar dolaşıyor Anadolu kentlerinde, Filistin ve yeşil İslam bayraklarıyla, üç gün sonra dinecek bir öfke, herkes işine gücüne dönecek. Olan bir kez daha Filistin’e olacak, oldu bile, oluyor, yanmış yıkılmış mahalleler, enkaza dönüşmüş evler, kayıplar, ölüler, yaralılar, çocuklar... 

Filistin’e eskiden devrimciler sahip çıkardı, oraya giderlerdi, çarpışırlardı, orada can verenler de oldu, sonra “o güzel insanlar o güzel atlara binip gittiler”, kimi ölüme gitti, kimi kayıplara karıştı, kimi başka ülkelere, Filistin davası da “ümmet”in insafına kaldı, o ümmet ki çoğunun çıkarı ABD’nin çıkarıyla koşut olduğu için ilgilenmek bir yana, karşı çıktı, Filistinlileri sınırlarından içeri sokmadı! Edward Said’in çocukluk ve ilk gençlik anılarının adı boşuna Yersiz Yurtsuz değil!  

Filistin’in ve Arapçanın büyük şairi Mahmud Derviş, Afşar Timuçin ve A. Kadir tarafından çevrilen “Sürgünden Mektup” şiirinin sonunda soruyordu: “İnsanın ne değeri olabilir / evsiz barksız / yersiz yurtsuz / bayraksız / ne değeri?” 

ANA DÜŞÜNCE Dünya kadar yer var ama evsizlik çoğunlukta! 

YARDIMCI KİTAP Atı Neden Yalnız Bıraktın?, Mahmud Derviş, Arapçadan çev. Mehmet Hakkı Suçin, Ayrıntı Yayınları.