Türkiye dibe doğru ilerlerken muhalefet hiç ders almamış gibi yine umudunu seçime bağladı. Ülkede, insanın içine sürüklendiği yoksulluğa ve karanlığa karşı mücadele etmeden hiçbir sandık derde çare olamaz.

Yaşasın yine seçim var!
Fotoğraf: DepoPhotos

Geçen hafta iki ayrı kamuoyu yoklaması yayımlandı. Seçimden hemen sonra yapılması açısından oldukça çarpıcı olan araştırmalardan ilkinin konusu “ülkenin en temel meselesi nedir” sorusu etrafında şekillendi.  

Ankete katılanların yüzde 70’e yakını tek bir şıkta ortaklaştı: “Ekonomi/hayat pahalılığı”. 

Diğer bir ankette seçimlerde kullanılan oya ilişkindi. Orada da ilginç bir sonuç ortaya çıktı. Seçimin üzerinden daha 2 ay geçmişken seçmenin dörtte biri verdiği oydan pişman oldu. Tek tek partiler incelendiğinde de benzer bir oran karşımıza çıkıyor. 

Bu araştırmaları birbirinden çok bağımsız okumak mümkün değil. Son beş yılını büyük bir ekonomik krizle geçiren yurttaş durumun daha da kötüye gittiğinin farkında. Bu nedenle oy verme tercihini şiddeti bir biçimde sorgulama ihtiyacı hissetti. Üstelik sadece iktidar partilerini değil aynı zamanda tıpkı seçim anında olduğu gibi muhalefet partilerine de size güvenmiyorum mesajı verdi. 

KOLTUK-ÇIKAR KAVGASI 

Ülkede Erdoğan’a oy verenlerin yüzde 22’si iki aylık bir süreç içerisinde pişman edecek kadar büyük bir ekonomik kriz içerisinde. Tüm bunlara rağmen muhalefet hiçbir şekilde halkın yüreğini ve bilincini etkileyemiyor. 

Araştırmacı Can Selçuki Yetkin Report için kaleme aldığı yazıda tam da muhalefetin bu konudaki tavrına değinerek “Muhalif seçmen mevcut aktörlerin sadece kendi çevrelerinde, kariyerist bir anlayışla siyaseti topluma kapattığını düşünüyor” tespitini yaptı. Ülkenin içinde bulunduğu sorunları görmeyen içene kapanan muhalefetin varlığı iktidarın hala güçlü bir pozisyonda kalmasını sağlıyor. 

Muhalefetin diğer bir yanlışı da hiç kuşku yok ki seçim aracılığıyla sorunu çözme kolaycılığı. 2014 tarihinden bu yana her seçimde iktidara karşı konsolide olma refleksi göstermeyi başaran seçmen varlığı muhalefetin en önemli güvencesi durumunda. 

SANDIK NEYİN ÇARESİ? 

Resmi muhalefetin tüm eksik ve yanlışlarına rağmen halk rejim karşısında ortak tutum almayı başardı. Üstelik bunu her seçimde daha  güçlü şekilde gösterdi. Ortada bir başarı varsa hiç kuşku yok ki bu resmi muhalefetten çok yurttaşın iradesinden kaynaklı. Ama bütünüyle bu gerçeği görmeme konusunda ısrarlı olan bir Meclis muhalefetiyle karşı karşıyayız. 

Resmi muhalefet seçim sonuçlarından ders çıkarıp gelecek döneme ilişkin yeni bir politik hat tartışmak yerine bir kez daha kolaycılığa kaçarak 7 ay sonra yapılacak yerel seçim gündemine sarıldı. Şimdiden belediye başkan isimleri ve ittifaklar üzerinden gündem oluşturmaya başladılar bile. 

İdeolojisi olmayan, gündelik politik sorunlara ve onların çözümüne sırtını dönen resmi muhalefet sadece halkın rejim karşısındaki duruşuna tutunan bir durumda. Her geçen gün partilerden ve rejimden umudunu kesenlerin sayısı artarken bir kez daha sahte umutlarla halkı oyalama yolunu tercih ediyorlar. 

SEÇİMLER ÖNEMSİZ DEĞİL

Kuşkusuz Türkiye’de seçimler önemli ve önümüzdeki yerel seçimler de ilgiyi hak ediyor. Sadece “mevzi” olarak değerlendirme anlamında değil AKP’ye karşı barikatı tahkim etmek açısından bile önümüzdeki seçimler önemli. Bununla birlikte 14-28 Mayıs seçimi de gösterdi ki rejime karşı mücadele verilmeden, bu mücadele örgütlü bir halk muhalefetine dönüştürülmeden seçmene umut verip AKP’yi sandıkta yenmekte güçleşiyor. 

Yoksulların örgütlülüğü 

Ülkenin yüzde 80’ninin doğrudan etkilendiği bu büyük yıkım sürecinde yapılması gereken gün gibi ortada duruyor. Toplumu siyasetin dışına itme, sadece elitlerin uğraşı haline getirmekten vazgeçilmek zorunda. Rejimden ve ülkeden umudu kesenlerin memleketten umudu kesmemesi için yoksul ve giderek yoksullaşan milyonlarla kader ortaklığı yapmak, hayatları birleşmek gerekiyor. 

Zengin partisi AKP’ye karşı yoksulları örgütlü mücadelesi tek çıkar yol olarak gözüküyor