Babam gençliğinden beri spora ve müziğe çok meraklı biriydi. 65 yaşlarındayken kulağında kulaklıklar müzik dinleyip hafif tempo koşarken gençler gülerek babama bir şeyler söylemişler, babam da hem biraz soluklanmak için, hem de gençlerin ne söylediklerini merak ettiğinden durmuş, kulaklıklarını çıkartmış ve sorar gözlerle gençlere bakmış. Gençler, gevşek gevşek gülmelerini sürdürerek babama, “Bu kadar koşma be amca öleceksin!” demişler babam da hafif dalgasını geçerek “Peki siz ölmeyecek misiniz?” deyip sporuna devam etmiş. Bu nereden mi aklıma geldi?

HAKARETE VARAN YORUM

Son zamanlarda sosyal medyada yazdıklarımın altına özellikle yaşımla ilgili hakarete varan yorumlar yazılıyor. Ne bunaklığımı bıraktı insanlar ne alzheimer olduğumu… 65 yaşındayım ve sağlıklı bir şekilde yaş almaktan dolayı çok mutluyum. Yaşadıklarımın bana kattıklarıyla birçok şeyin farkındayım. Daha sakin, daha sabırlı, daha anlayışlı belki biraz da tevekkül sahibi. Kısaca bahtiyar. Artık sadece kendi istediklerimi yapma lüksüne sahibim. İnsanları kırmadan, sınırlarımı korumak adına daha kolay “hayır” diyebiliyorum. Aynaya bakınca tabii ki eski ben değilim. Saçlarım sakallarım bembeyaz. Yüzümde kırışıklıklar artmış. Çok sevdiğim halı saha maçlarını yapamıyorum, eskiden olduğu gibi denizde saatlerce yüzemiyorum, fitness salonları da bitti benim için. Ama bu fiziksel aktiviteler dışında, daha çok okuyorum, daha çok yazıyorum, müzikle daha iç içeyim, çaldığım enstrümanlara yenilerini ekledim. MÜYORBİR (Müzik Yorumcuları Meslek Birliği) Yönetim Kurulu Başkanı olarak binlerce üyemizin yorumcu hakları için çalışıyorum. Belki fiziken emekli oldum ama zihinsel uğraşlarım devam ediyor.

EMEKLİLİĞİN OLMAYIŞI

Müzisyenliğin en çok sevdiğim tarafı emekliliği olmaması. Tamam; alkış, tanınmak, sahnenin verdiği adrenalin ve sevdiğiniz bir işi yaparak hayatınızı sürdürmeniz şahane şeyler ama en güzel tarafı kimse belli bir yaşa geldiniz diye elinizden enstrümanınızı almıyor, şarkı söyleminizi engellemiyor. Belki de bu yüzden müzikle ya da kısaca sanatla uğraşanlar diğer iş kollarındaki yaşıtlarına göre daha sağlıklılar. Aslında yaşlılıkla ilgili yaklaşık yüz sayfalık kısacık bir kitap birçok şeyi aydınlatıyor. Yunanlı devlet adamı ve filozof Cıcero’nun milattan önce 44 yılında altmış iki yaşındayken yazdığı “Yaşlılık” kitabında birçok soruya yanıt buldum ben.

Aslında yaşlılıkla ilgili çok da yanıta ihtiyacım yok. Cato’nun ağzından Cicero’nun söylediklerini gençlerin okumasında fayda var. Ama yaşlılığa bir dönem olarak bakmaktan ziyade yaşlılığı komik ve aşağılayıcı bir durum olarak görüp sosyal medya üzerinden karalayanlara bu ne kadar yol gösterir bilemiyorum. Olsun yine de belki birkaç kişi merak eder bu filozofun sözlerini: “Bence sonu olan bir ömür uzun sürmüş sayılmaz. Çünkü sona varılınca, geçmiş zaman akıp gitmiştir; elde kala kala erdem ve dürüstlükle kazandığın şey kalır. Ya öyledir, saatler geçer gider, günler, aylar, yıllar hepsi geçer ve geçmiş zaman hiç geri gelmez. Geleceği de bilemezsin. Bize verilen ömür ne kadar olursa olsun, hoşnut olmak gerek. Bir oyuncunun hoşa gitmesi için oyunun bitmesine gerek yoktur, oynadığı perdede beğenilmesi yeter; işte bilge bir insan da yaşamının alkışlanmasına kadar yaşamak zorunda değildir. Çünkü bir ömür, kısa da olsa iyi ve onurlu olarak yaşamaya yetecek denli uzundur…”

Evet bu hafta da yaşlılığa taktım; yok yanlış oldu, yaşlılığa takanlara taktım. Umarım bu yazıyı okuyan sosyal medya kahramanları yorumlarımın altına bu sefer de “dedeye sahip çıkalım” yazmazlar. Kalın sağlıcakla…