İnsanın kolay kolay içine alamayacağı denli büyük bir yıkım ve acı… Depremlerin neden olduğu sosyal travmanın zamanla kendisini gösterecek etkisi de büyük olacak ve asıl etki zaman içerisinde ortaya çıkacak, şu an hâlâ şok hali devam ediyor. Travmayla ilgili teoriler açısından bakınca, örneğin stadyumlarda istifa sloganlarının atılmasının iyileştirici bir etkisi olduğu kesin. En önemli iyileştirici etki, tabii ki dayanışma, duygusal temas ilk ve acil bir öneme sahip. Birilerinin istifa etmesi ya da hesap sorma ise travmanın etkisiyle insanların iç dünyalarında dağılan mental şemanın yeniden kurulabilmesine yardımcı olabilir.


BÜZÜLME

Travmatize olmuş kişilerde görülen çaresizliğin neden olduğu "büzülme"yi toplumsal açıdan da gözlemlemek mümkün. Hesap sorma ve travmanın neden olduğu öfkenin siyasal kanallar üzerinden hakkaniyetli bir biçimde doğru yere kanalize olması, bu büzülme halinden çıkmaya yardımcı olabilir. Travmanın sürekli tetikte olma durumuyla uyuşukluk arasında gidip gelen bir yapısı var. Bu iki uç da gerçekliğe uyum sağlamayı güçleştirir. Travma dengeleri bozar ve iç dinamikleri istikrarsızlaştırır. Ama sosyal açıdan en önemli etkilerinden birisi Judith Herman’ın ‘Travma ve İyileşme’ kitabında yazdığı gibi "kopukluk"tur, sosyal ilişkilere, aile bağlarına zarar verir. Çünkü dünya artık öngörülebilir bir yer değildir. Doğal ve ilahi dünyanın temelleri sarsılmıştır. Dünyanın yeniden güvenli ve öngörülebilir bir yer olması, ancak adalet duygusunun tatmini ve tek tek bireylerin değerli ve önemli hissedecekleri anlamlı bir bütünün içinde yer almasıyla mümkün olabilir.

TANIKLIK

Adaletin yerini bulma arzusu travmada bir telafi mekanizması olarak görülür genellikle, ama birkaç suçlu bulup her şeyi o kişilerin üzerine boca edip gerçekleşen bir adaletin de geçici bir etkisi olacaktır ve travmanın bir parçası olan yas sürecinin tamamlanamamasına bile neden olabilir. Örneğin Çorlu Tren Katliamı’nda tatmin edici bir adalet gerçekleşmediği için yas süreci de tamamlanamadı ve sanki dün olmuşcasına acı aynı yoğunlukta yaşanıyor. Adalet arzusunun tatmini kadar, adaletsizliğin kabulü de iyileşmenin bir parçasıdır. Kişilerin ve toplumların iyileşmenin sorumluluğunu alabilmeleri için dürüst tanıklıklara ihtiyaç vardır. Medyanın bu açıdan önemli bir işlevi olacağı kesin, güven vermeyen, olup biteni manipüle eden bir medya, travmadan beslenerek onu daha da güçlendirebilir. Bugünkü medyanın hali, bu açıdan oldukça sorunlu görünüyor.

BAĞ KURMA

Travma sonrasında iyileşme, tahrip olmuş eski kendiliğin yasının tutulup yeni kendiliğe geçişle mümkün olur. Bu kolay bir süreç değildir. Eğer önceki sosyal travmalarda olduğu gibi hızla üstü kapatılıp unutturulmaya çalışılırsa öfke, umutsuzluk ve kopukluk içten içe bütün sosyal bağları ve mental şemaları bozarak geleceği tahrip eder. Deprem bölgesine hızla konut yapıp, bütün enkazı bir çırpıda ortadan kaldırmaya çalışmak travmanın etkisini azaltmayacak.

İYİLEŞME

Herman’ın yazdığı gibi, çaresizlik ve tecrit travmanın merkeziyken, güçlenme ve yeniden bağ kurma iyileşmenin merkezini oluşturur: “İyileşmenin üçüncü evresinde travmatize insan, bir kurban olduğunu kabul eder ve kurban olmasının etkilerini anlar. Artık hayatındaki travmatik deneyimin derslerini içselleştirmeye hazırdır. Güç ve kontrol duygusunu artırmak için, kendisini gelecekteki tehlikelere karşı korumak için ve güvenmeyi öğrendiği insanlarla ittifaklarını derinleştirmek için somut adımlar atmaya hazırdır.” Toplumsal açıdan birbirimize güvenmeyi öğrenmemiz, ancak bütün bu kutuplaşmaların dağıldığı bir zeminde mümkün olabilir. İyileşmenin yolu dayanışma ve siyasetten geçiyor.