Bu yaşıma geldim, hep sosyalist oldum, çok da nutuk attım zamanında, ama hiçbirine “Yoldaşlar” diye başlamadım. Yeterince solcu olmadığımdan mı, yoksa kavram bana pek yerli görünmediğinden mi, varsın başkası karar versin. Ben “Arkadaşlar” diye seslenmeyi yeğledim hep. 

Arkadaş arkadaşı dinler, mutlaka yoldaş da yoldaşı. Karşıtınızın lafına kulak verecek değilsiniz ya! 

Doğrusu, Suriye sınırımızda savaş patlak verdi verecekken, ben “Başbakan’ın yoldaşları” ağzından çıkacak sözlere kulak kesildim. “Başbakan’ın yoldaşları” onun ağzına bakıp konuşuyor, Başbakan onların ağzına bakarak değil, denebilir! Olsun, bir “yoldaş” bile savaş karşıtı laf etse kardır. 

Ahmet Altan dün, “Biz kendi özgür irademizle mi savaşa doğru yürüyoruz yoksa olaylar mı bizi savaşa doğru sürüklüyor, bunu kestiremiyorum doğrusu” diyerek savaşın kapıda olduğunu yazmıştı. O bunları yazar ve Annan  Takvime göre ilerlemese de henüz barış planı öldü diyemeyiz. Hem bu ölürse elde başka plan da yok” anlamında sözler ederken; Beşir Atalay’la birlikte Hatay’da kampları ziyaret eden ABD’li iki senatörler Altan’ın merakını gidermekteydi aslında. 

Bir iki gündür buralarda olan McCain ile Liberman kuşkusuz konuştukları Türk yetkililere, aynen Obama’ya yaptıkları gibi, savaşı işaret edip “haydi bastır” dediler sanırım. Kameralar karşısında muhalefeti silahlandırma çağrısı yaptılar zaten: “Annan’ın Suriye’de ölümleri sona erdirme arzusuna saygı duyuyoruz. Ne yazık ki, Bashar Asad’ın amacı bu değil. …Suriyeliler dün sınırdan ateş açıp Türk topraklarındaki bir kampta insanları öldürdüler ve yaraladılar. …Bu durum ancak muhalefete yardım edilerek, askeri güç dengesini değiştirerek tersine çevirebilir. Suriye'deki bu cesur savaşçılara kendilerini savunmaları için destek verilmeli. Daha iyi organize olabilmeleri için Suriye içinde güvenli bölgeler oluşturulmalarına yardımcı olunmalı. Bu bölgeler, uluslararası ve bölgesel askeri çabalarla korunmalı.” 

Eh, ilk elde bunu yapacak olan da Türkiye işte. Başbakan da Kilis’de açılan ateşi sınır ihlali sayıp, “Esad zorlarsa oraya gideriz” dedi ya! 

Bu “zorlama” böyle kriz anında çok kolaydır. Aramızın yağ bal olduğu bir dönemde benzer bir olay yaşansa, taraflar bunu sükûnetle hallederdi ama şimdi en küçük bir kıvılcım savaş çıkarmaya muktedir. 

O yüzden ben, “yoldaşlar”dan birkaç aklı selim sahibinin “aman sakin olalım” demesini de önemsiyorum. 

NTV’nin deneyimli Diyarbakır temsilcisi Nizamettin Kaplan, Kilis’te yaşanan çatışmanın perde arkasını Valilik açıklamasına dayandırarak şöyle aktardı: “ Türkiye-Suriye sınırında dün iki kişinin hayatını kaybettiği olayın ardından ilginç ayrıntılar ortaya çıkmaya başladı. Kilis Valiliği’nden alınan bilgilere göre, Öncüpınar Sınır Kapısı’nın Suriye tarafına yani Selem’e önceki gece 03.00 sularında muhalifler saldırı düzenledi. Sınır kapısının kontrolünü ele geçirmek isteyen muhaliflerle Suriye Ordusu arasındaki çatışmalar saat 12.00'a kadar sürdü.” 

Başka zaman olsa, “Herifler sınır kapısının kontrolü için saldırmışlar, Suriye askerleri buyurun mu deseydi” denirdi, ama şimdi o günler değil. 

Geçenlerde Attila Aşut, Kılıçdaroğlu’nun “Yoldaşlar” demesine takılıp, “Yoldaş sözcüğünün anlamı her ne kadar ‘yol arkadaşı’ ise de, bilindiği gibi bu söz, geleneksel olarak komünistler arasında kullanılan bir seslenme biçimidir”, diye açıklamıştı kavramı. 

Samsun’da yaptığımız BirGün okur toplantısında, Necmi Erdoğan artık eskisi gibi “dönek” denmediğini, döneklerin de eskisi gibi açıktan döndükleri kimliği savunmadıklarını, “solcuymuş gibi” yaptıklarını ve bizim de onlara “eski solcu” dediğimiz anlatmıştı. 

Sonra Oğuzhan Müftüoğlu, “Tayyip Erdoğan’ın yoldaşları” tanımlamasını yaptı. Aşut’un tanımladığı anlamda bir yoldaşlıktan gelip, bugün Başbakan’la yol arkadaşlığı yapanları ifade etmek adına yerinde bir niteleme. 

Ben de şimdi, bir umut, onlara seslenmek istiyorum: “Yoldaşlar, bakın savaş kapıda. Solculuk savaş karşıtlığıdır biraz da. Haydi, yükseltin seslerinizi!