“Bu sistemde dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar, çarklar dönüyor” dedi Maliye Bakanı Nebati…Emperyalizmin neoliberal politikalarının özeti.

Bakanın hariç tuttuğu, yok saydığı memleketin yüzde 99’u. Yüzde 1’in bekasının Yüzde 99’un yaşamına tercih edilmesi… Dolar 17 TL’yi geçti. Kur korumalı mevduatın açıklandığı gece olacakları önceden öğrenen siyasi iktidar elitleri, patronlar, yandaşlar kendi zenginliklerini bizim yoksulluğumuzu kahkahalarla karşıladı. Onlar zenginleşmeye, ceplerini doldurmaya devam ediyor. Çarkları dönenler beşli çeteler, geçilmeyen yollardan, köprülerden, kullanılmayan havaalanlarından yolcu garantili ihaleleri alanlar, kamunun, halkın kaynaklarını pervasızca kullananlar, halk yoksullaştıkça karlarına kar, zenginliklerine zenginlik katanlar. Zamlarla, her geçen gün artan yoksullukla, açlıkla yaşamaya çalışanlarsa emeğiyle, alın teri ile üretenler, emekçiler. Emekleriyle yaşamı var edenler.

Seçime ramak kala beklenilen 3600 açıklaması müjde, yasal zorunluluk olan enflasyon farkı da zam denilerek açıklandı. 20 yıldır sürdürülen algı gösterisi ise devam ediyor. Olmayanı varmış gibi gösterme hali… Gerçek olan ise; 3600, 3600 değil, enflasyon farkı da zam değil, gerçek enflasyon farkı da değil. 3600 ek gösterge kamu emekçilerinin kamusal emeklilik, insanca yaşam hakkı. Bir lütuf değil bir hak. En temel kamusal emeklilik hakkımızın bir lütuf olarak açıklanması ise Cumhuriyet ile demokrasi ile yönetilmediğimizin açık beyanı, bahşetme hali. Tüm kamu emekçileri için 3600 açıklaması bir yalan. Yapılan yalnızca göstergelerdeki 600 puanlık bir artış. Bu sözde artış kamu emekçilerinin yaklaşık yüzde 40’ı için ise bir anlam ifade etmiyor. Yaşanan enflasyon, zamlarla birlikte kamu emekçilerinin tamamı açısından da gıda ihtiyacını bile karşılayamayacak rakamlar.

Enflasyon farkı ücret artışı da, zam da değil. Enflasyondan kaynaklı kayıpların karşılanması, yasal zorunluluk. TÜİK’in gerçek dışı verileri ile yaşanılan kayıpları dahi karşılamayacak rakamlar. Emekçilerin, halkın ekmeği bir kez daha gasp edildi. Kamu emekçileri için tek çözüm ise gerçek bir toplu sözleşme mücadelesi.

Memlekette hiçbir dönem böyle bir yoksullaşma yaşanmadı. Sınıfsal eşitsizlikler bu denli derinleşmedi. Zenginlerle yoksullar arasındaki uçurum her geçen gün artıyor. Kapitalizmin krizi ile bütünleşmiş bir rejim krizini, zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yapan bir düzeni yaşıyoruz. Sınıfın, sınıf mücadelelerin döneminin sona erdiği liberal yalanların devri artık sona erdi, tarihin çöplüğünde yerini aldı. Dünyada da memleketimizde de rüzgâr artık sınıftan yana esiyor.

Yaşanılan hayat pahalılığı ile özelleştirmenin, piyasalaştırmanın sonuçlarının en ağır halini yaşıyoruz. Eğitim, sağlık başta olmak üzere en temel yaşamsal haklarımızı kaybettiğimiz günleri yaşıyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı geçtiğimiz günlerde mesleki eğitim merkezlerindeki “öğrenci” sayısını 502 bin olarak açıkladı. Tüm çocukların eğitim hakkından sorumlu olan bakanlık için yarım milyon çocuğun fiili olarak örgün eğitim dışına çıkması, çocuk işçi haline getirilmesi, yoksulların çocuklarının eğitim hakkının ellerinden alınması, işçileştirilmesi onlar için bir müjde. Hastanelerden randevu için randevu tarihi almaya çalışıyoruz. Hakkımızı, bize ait olanı kazanmak için bugün için en acil ve güncel olan özelleştirme, liberalleşme, taşeronlaştırma, piyasacılık rüzgarlarının, küreselleşme mitinin geri püskürtülmesi, kamulaştırma.

Bir geçiş dönemi uygulaması olarak uzun yıllardır gelir eşitsizliklerini derinleştiren, patronlardan, sermayeden en az vergiyi almayı ilke edinen uygulamalara karşı servet vergisi de bugün için bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinlere set vurmanın en güncel başlıklarından.

Bıçak kemiğe dayandı. Yıllardır mücadele ettiğimiz az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi mücadelesi, kamulaştırma mücadelesi, insanca yaşam mücadelesi şimdi milyonların talebi. Ancak biz örgütlersek, ancak biz sorunu tespit etmenin ötesinde çözümü örgütleyen olduğumuzda yoksulu daha yoksul yapan bu düzen değişecek.

Şimdi değilse ne zaman?