Uluslararası arenada sular gün geçtikçe ısınıyor. ABD ve NATO liderliğinde 32 ülke Karadeniz’de askeri tatbikata başladı. Gövde gösterisine dönüştürülen tatbikat Rusya’ya gözdağı niteliğinde. Öte yanda nükleer müzakerelerde ipler kopmak üzere. İran Nükleer Anlaşması olarak da bilinen Kapsamlı Ortak Eylem Planı, İran ile 5+1 ülkeleri arasında 2015 Temmuz’unda Viyana’da imzalanmıştı. Müttefiklerinin dahi tüm itirazlarına rağmen Trump’ın 2018’de ülkesini anlaşmadan çekmesinin ardından İran, uranyum zenginleştirme faaliyetlerine başladı.

Anlaşma taahhütlerine geri dönülmesi için taraflar arasında Viyana’da görüşmeler yapılıyor. ABD’nin dolaylı katıldığı görüşmeler İran ile 4+1 ülkeleri arasında üç aydır devam ediyor. 4+1 ülkelerinin 4’ü BM Güvenlik Konseyi üyeleri olan Çin, Rusya, İngiltere, Fransa. + 1 ise Güvenlik Konseyi üyesi olmayan Almanya.

Anlaşma gerek ABD gerekse de İran’daki muhafazakâr kesimlerin hedefindeydi. Trump’ın anlaşmayı feshederek gerilimi tırmandırmaya yönelik adımları sonuç verdi. Anlaşmayı sonuna kadar savunan Hasan Ruhani’nin ılımlı siyasetinden rahatsız olan İran’daki sertlik yanlıları da istediğini aldı. Şimdi yeniden müzakereler başlasa da koşullar da konjonktür de anlaşmaya imza atılan yedi yıl öncesinden oldukça farklı.

ŞEYTAN ÜÇGENİ; BİDEN, BENNETT, REİSİ

İran’da, İsrail’de ve ABD’de sertlik yanlısı, gerilimden beslenen, anlaşma karşıtı liderler işbaşında artık. İran’da 18 Haziran itibarıyla yeni bir döneme girildi. Radikal muhafazakâr kanadın temsilcisi “kasap” lakaplı İbrahim Reisi ülkenin yeni cumhurbaşkanı oldu. Dini lider Hamaney’in ve mollaların seçilmesi için her türlü desteği verdiği Reisi dümeni sert sulara çevirecek.

Anlaşmadan çekilerek iklimin bozulmasına yol açan ABD’de de Trump yok ama ondan da radikal olan “demokrat” Joe Biden var. “ABD geri döndü” diyerek dünyaya gözdağı veren ve “geçici ulusal güvenlik stratejisi”nde İran’ı açık bir düşman ilan eden Biden yeni dayatmalar peşinde.

Anlaşmaya her iki ülkedeki radikaller kadar karşı olan bir diğer taraf olan İsrail’de de Obama döneminde imzalanan anlaşmanın Trump tarafından askıya almasında önemli bir paya sahip olan Binyamin Netanyahu yok ama ondan da radikal olan 8 partinin koalisyonundan oluşan hükümetin, başbakanı aşırı sağcı Yamina partisinin lideri Naftali Bennett var. Biden, Bennett ve Reisi’nin olduğu konjonktür haliyle yeni krizlere gebe.

FIRTINA ÖNCESİ SESSİZLİK

İlk sinyal nükleer anlaşmadan geldi. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ile İran arasındaki anlaşma uzatılmadı. Sürpriz olmadı. Tahran yönetimi Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’na (UAEK) nükleer tesislerini göstermeyeceklerini, kurumla yapılan gözlem anlaşmasının süresinin sona erdiğini açıkladı. İran, 23 Şubat’tan itibaren Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (NPT) kapsamında uygulanan Ek Protokol’den ayrılacağını duyurmuştu. Bunun üzerine UAEK Başkanı Rafael Grossi alalecele Tahran’a gitmiş geçici teknik bir anlaşma üzerinde uzlaştıklarını duyurmuştu. Bu uzlaşının son tarihi ise 21 Mayıs’tı. “Geçici teknik anlaşma” 24 Haziran’a kadar bir ay daha uzatılsa da o sürenin de sonuna gelindi.

Anlaşmazlık İran’daki mollaların da Amerikan emperyalizminin de işine geliyor. Her iki kesim de gerilimden besleniyor. İran’ı kuşatma hamlesini sürdüren Washington’ın provokasyonlarına düşen Tahran rejiminin karşı refleksi içerideki baskıyı da ne yazık ki tırmandırıyor.

Buna rağmen her şey bitmiş değil. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatibzade, “Devam eden nükleer müzakerelere dönme görüşmelerinde anlaşma sağlamanın mümkün olduğunu” söyledi. ABD’nin nükleer anlaşmayı yok etmek için çaba gösterdiğini savunan Hatibzade, “ABD’nin Trump’ın başarısız mirasını bir kenara bırakması şartıyla anlaşma mümkün. İran süresiz müzakerelerde bulunmayacak” ifadeleriyle “kırmızı çizgi”lerini çekmişti.

G7’DEN NATO’YA HEDEF AYNI

Emperyal müdahaleciliğini “demokrasi” söylemi ile cilalayarak pazarlamaya çalışan Biden, anlaşmanın revize edilerek yeniden yürürlüğe koyma isteğindeymiş gibi görünse de esasen istenen anlaşmanın ortadan kalkması. Bu ayın ortalarında peş peşe düzenlenen ve Batı emperyalizminin yönelimlerini belirleyen G7 ve NATO zirvelerinde bunun sinyalleri verilmişti. G7 bildirisi ile NATO 2030 stratejik konsepti birbirinin tamamlayıcısı. Washington güdümündeki G7 ve NATO’dan çıkan kararlar ise mart ayında açıklanan ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi’nin tamamlayıcısı.

Hedef, ‘kolektif emperyalizm’in küresel düzeninin dışındaki “dünya”nın geri kalanının dize getirilmesi, Rusya, Çin, İran, Kuzey Kore gibi ülkelerin kuşatılması. Bunun için de askeri, siyasi, ekonomik her yol denenecek. Bu vesileyle nükleer anlaşma daha çok su kaldırır. 5+1’den 4+1’e düşen müzakereler kadük kalmaya mahkûm. İstenen de zaten buydu.