Brexit müzakerelerinin sonuna gelinirken İngiltere ve Birleşik Krallık’ın diğer ülkelerinde ikinci referandum tartışmaları da artmaya başladı.

Hatırlayacağınız üzere iki yıl önce yapılan referandumda Avrupa Birliği üyeliğinden çıkmayı savunanlar oyların yaklaşık yüzde 52’sini almışlardı.

Komedyen Graham Norton içinden çıkılmaz bir saçmalık haline gelen Brexit için abartı belirtmek için lafın gelişi “ayaklarımı yiyecek kadar açım dedik, şimdi bunu ciddiye aldık ve ayaklarımızı yiyeceğiz” benzetmesi yaptı. Teşbihte hata olmaz. Durum gittikçe absürdleşiyor.

Başbakan Theresa May hem parti içinde hem dışında hem AB’de kalma hem de çıkma taraftarından yoğun baskı görüyor. Mucize olmadığı takdirde bir daha seçilmesi mümkün değil.

Geçtiğimiz haftalarda yapılan İşçi Partisi kongresinin gölgesinde kalan May partideki Brexit taraftarları ve koalisyon ortağı İrlanda Demokratik Birlik Partisi’nin talepleri arasında sıkışmış durumda. Brexitçiler gümrük birliği fikrine karşı çıkarken Kuzey İrlandalı koalisyon ortağı da İrlanda ile fiziki sınırın yeniden oluşturulmasına karşı.

Bu sınır meselesi AB’den çıkmanın AB’nin kendi kanunlarını es geçmeden mümkün olmayacak. Ya İrlanda ile Kuzey İrlanda arasına sınır konacak ki bunu kimse istemiyor.

Ya da Kuzey İrlanda ile İngiltere, İskoçya ve Galler arasına uluslararası sınır konacak. Takdir edersiniz ki bunun anlamı Birleşik Krallık’ın sonu.

Üçüncü alternatif ise AB’nin AB dışında kalan bir ülkeyle – Brexit sonrası Britanya- sınırlarını kaldırması. Bu da şimdilik kanun dışı.

İşçi Partisi hem açıkça gümrük birliğini savunduğu için hem de ikinci bir referandum olasılığını resmi parti politikası olarak teyit edince bir at boyu öne geçti.

Henüz ufukta bir genel seçim görünmese de May’in hükümetinin hem günleri sayılı hem de kaderi pamuk ipliğine bağlı.
2019’un Mart ayında sonlanması beklenen AB’den çıkış süreci için şimdilik fal tutmak dışında bir opsiyonumuz yok.
İşçi partisi lideri Corbyn ikinci referandum fikrine sıcak bakmıyor görünse de parti içinde ve dışında genç seçmenlerin AB’de kalmak istediğini herkes biliyor.

Kasım ayında tamamlanması gereken müzakerelerin oldukça sulandırılmış bir Brexit ve geniş kapsamlı bir gümrük birliği anlaşmasından öteye gitmeyeceği söylenebilir. İç içe geçmiş ekonomik siyasi ve kültürel ilişkiler ve halihazırda hissedilen olumsuz ekonomik etkiler AB üyeliğinden vaz geçmenin kolay olmadığını gösteriyor.

Ancak ikinci referandum ve diğer olasılıklar da partiler ve siyasetçiler için siyasi intihar anlamına gelecek. “Demokratik” bir oylama sonucunu reddetmek kolay yutulur lokma değil.

Önümüzdeki hafta bu ikinci referandum meselesini başka bir açıdan ele alacağım.

İyi haftalar ve bol şanslar.