AKP-MHP koalisyonu elde avuçta olanı ve söyleyecek sözü tükettiği için uzun zamandır halkı “devletin bekası” ile tehdit ediyor. Para-militerlerin/mafya eskilerinin tehditleri yetmemiş olacak ki, “ahireti” de pazarlıyorlar. Orta çağ Avrupası’nda cennetin anahtarı olarak satılan “endüljans” uygulamasına geldi sıra! İstedikleri adaya oy verirseniz cennette yeriniz hazır! Bu dünyası “rant” olanların, “ötesine” de “rant” olarak bakmaları kaçınılmazdı […]

AKP-MHP koalisyonu elde avuçta olanı ve söyleyecek sözü tükettiği için uzun zamandır halkı “devletin bekası” ile tehdit ediyor. Para-militerlerin/mafya eskilerinin tehditleri yetmemiş olacak ki, “ahireti” de pazarlıyorlar. Orta çağ Avrupası’nda cennetin anahtarı olarak satılan “endüljans” uygulamasına geldi sıra! İstedikleri adaya oy verirseniz cennette yeriniz hazır! Bu dünyası “rant” olanların, “ötesine” de “rant” olarak bakmaları kaçınılmazdı zaten! Gözleri maldan, mülkten öte bir şey görmeyenler, halka gün yüzü gösteremeyeceklerini bildikleri için, yoksulun, emekçinin, işsizin umutlarını bu kez, ta öte dünyaya “erteliyorlar”. Bu dünyada ise yarattıkları “adaletsiz” düzenle hepimize “cehennemi” yaşatıyorlar!

Bir “ferman” (KHK) ile kapatılan Çağdaş Hukukçular Derneği’nin, hukuksuz biçimde hapiste tutulan başkanı Selçuk Kozağaçlı’yı, babasının mezarına bilekleri kelepçeli toprak atmaya “mahkum” eden bir acımasızlık. İktidarın “adalet” anlayışı, modern hukuku geçtik, bu toprakların binlerce yıllık geleneklerine dahi saygısız!

Yargı bağımsızlığı ve teminatının “güvencesi” olacak Anayasa Mahkemesi’ne AKP’li bir vekil atıyorlar. Hem de referandumda yargıyı tarafsız hale getiriyoruz diyerek propaganda yapıp, Anayasa’ya “tarafsız” ibaresi ekledikten sonra! Biz de hukuk ve adaleti tesis etmelerini bekleyeceğiz! Dün yargıyı Fetullahçılara teslim edip hukuku paramparça ettiler, bu kez yargıyı “siyasallaşmaya/partileşmeye” mahkûm ediyorlar. Her dönem hukuk ve adalet hissi yaralıydı ama hiçbir dönem bu kadar “umutsuz” ve geleceği “belirsiz” olmamıştı.

Halk artık bu “cehennemde” yaşamak istemiyor. Büyük bir kesim korkuyla, önyargılarla, alternatifsizlikle henüz iradesini doğru siyasi tercihe yönlendirmemiş olabilir. Ama bu düzen hiç kimseye umut vermiyor. Pazarda sebze-meyve yasaklanıyor. Kaynakları yağmalayanlar, ukalaca, halkı “terbiye” etmeye kalkıyorlar. Sanki halkın çok seçeneği varmış gibi ne pişireceklerini ne yiyeceklerini söylüyorlar! TBMM restoranında 550 çeşit yemek arasından seçim yapmakta zorlanan AKP’li elitlerin yemek seçme derdi olabilir! Aynı saatlerde iş için kura bekleyen ve “Açım aç, çocuklarım doymuyor!” diye feryat edenleri duymazdan gelen bu kibre halkın bir cevabı mutlaka olacaktır!

Bu cevap sadece AKP elitleri ve onlara “ilişen” gecikmiş payandalarını değil, bitmek bilmez bir açgözlülükle emeğimizi, toprağımızı, derelerimizi, kentimizi, ahlakımızı, vicdanımızı, hukukumuzu özetle, insanlığımızı yağmalayan herkesi kendine getirecektir ve yerel seçimler bir fırsattır.

Doğrudur; bu yağmacı ve despotik iktidarı önümüzdeki yerel seçimlerde geriletmek önemlidir. Ama muhalefette (ve muhalif görünenlere) hakim olan siyasetsizleşme, sağcılaşma, konformizm, teslimiyet, iktidara yanaşma, ortalamacılık, müteahhitleşme, vs. zombileşmiş bir iktidarı ayakta tutmaya hizmet eder.

İktidarın yaşattığı bu cehennemden, iktidar bileşenlerini sorguladığımız kadar kifayetsiz muhalifleri ve sinsi “düzen yandaşlarını” da sorgulayarak kurtulabiliriz. Önümüzdeki seçimsiz birkaç yıl bunun için bir fırsat olacaktır.

Özgür, eşit, adil bir geleceği birlikte kuracağımıza olan inançla sözü Can Yücel’e bırakıyorum:

“…açız çünkü açız/ hem sade içerde değil/ güneşe, yeşile, toprağa, açık havaya/ adam gibi çalışmaya/ insan gibi yaşamaya/ sade içerde değil/ dışarda da açız/ onun için de işte/ sahnedeki kadına değil asıl/ bu düzenin bazına asılıyoruz/ aç aç aç/ diye haykırıyoruz/ bize yol, bize okul, bize fabrika aç/ aç aç aç/ yine de saklanıyor sahnedeki rakkas/ bu açmaza son çare/ bir açık versin diye bakıyoruz/ canımız yanmış gibi değil/ canımız yana yana haykırıyoruz/ açamaz açamaz açamaz!/ ama hala anlamıyor ki düzenbaz/ gönül hoşluğuyla o açmazsa eğer/ fırladığımız gibi/ bu tarih denen sahneye/ aç dediklerimizi biz/ KENDİ ELLERİMİZLE AÇACAĞIZ!”