TBMM Genel Kurul’unda İsveç’in NATO üyeliği 287 kabul, 55 ret, 4 de çekimser oyla kabul edildi.

Oylamaya katılan AKP, MHP, CHP ve DEVA Partisi milletvekilleri kabul oyu kullanırken, İYİ Parti, DEM Parti, Saadet Partisi ve Hüda-Par ve TİP’ten oylamaya katılan vekiller ret oyu kullandılar.

Finlandiya’nın üyeliği için yapılan oylamada hiçbir siyasi parti “hayır” oyu kullanmamıştı. AKP, CHP, İYİ Parti ve MHP “kabul” oyu kullanırken HDP, TİP, BBP, DEVA, DP ve ZP oylamaya katılmamıştı.

AKP, MHP ve DEVA’nın kökenlerinde emperyalizme ve kapitalizme biat olduğu için ABD/AB eksenindeki bu tutumu şaşırtıcı değil. ABD seçimleri öncesi Biden’e sunulan koz, üst perdeden yapılan açıklamaların yutulması vs. üzerine çok şey söylendi. Ancak CHP’nin tutumu üzerine geniş bir parantez açmakta fayda var.

Oylama öncesi CHP Grubu adına konuşan Oğuz Kaan Salıcı “kabul” oyunu temellendirirken şu cümleleri kurdu: “…Biz bugün aslında sadece İsveç’in NATO’ya katılımını oylamayacağız. Biz bugün aynı zamanda NATO’nun genişleme stratejisini oylayacağız. Bu bugün yanıtlayacağımız temel soru şudur: Dünya bir kırılma yaşarken, Gazze’deki savaş yayılma emareleri gösterirken Ukrayna’da savaş sürerken, Çin-Tayvan gerginliği tırmanırken, dünya ticaretinin yüzde 12’si Kızıldeniz’de durmuşken ve bu kırılmanın uzun vadeye yayılacağı aşikarken bizim yerimiz demokrasilerin yanı mıdır, yoksa tek adam rejimlerinin yanında mıdır? NATO’nun askerî açıdan güçlü kalması, siyasi olarak güçlenmesi ve kapsayıcı bir yaklaşımı benimsemesi ülkemizin çıkarına mıdır, değil midir? NATO’nun kolektif caydırıcılığının güçlenmesi ve Rusya’nın saldırgan politikaları karşısında direncini artırması ülkemizin çıkarına mıdır, değil midir? Temel sorular bunlardır. … Barış ve istikrar ortamını bozan her türlü tehdide karşı NATO’nun caydırıcı gücünü önemsiyoruz. NATO’nun yeni üyelerin katılımıyla genişleme politikasını destekliyoruz. Bu nedenle de bugün oylamada Cumhuriyet Halk Partisi olarak İsveç’in NATO’ya katılımına “evet” diyeceğiz.”

Gene CHP grubu adına konuşan Utku Çakırözer ise İktidarın önceki söylemleri ile ortaya çıkan çelişkilere vurgu yaparak “… Değerli milletvekilleri, başta da söylemiştim Türkiye’nin onayı olmadan NATO’da yaprak kıpırdayamaz. NATO’nun 2’nci büyük kara ordusuna sahip ülkemiz NATO’yu etkin kullanabildiği ulusal çıkarları temelinde NATO’dan bir çarpan olarak yararlandığı ittifak içinde verimli ve sonuç alıcı bir diplomasi yürüttüğü takdirde millî güvenliğini daha sağlam teminat altına alabilir, gücünü ve caydırıcılığını da artırabilir” cümlelerini kurdu.

Peki bu “barış ve istikrar” için güçlendirilmesine/genişletilmesine destek verilen “NATO nedir” bir hatırlayalım mı?

NATO’NUN ROLÜ VAR

NATO, ABD ye indirgenemese de ABD tarafından domine edilmektedir. İddia edildiği gibi “Sovyet tehdidine” karşı savunma amaçlı kurulmuş olmayıp, sol/komünizm karşıtı saldırgan bir örgüttür. Nitekim “altın yıllarını” Doğu Bloku dağıldıktan sonra yaşamaktadır. ABD ve emperyalizmin çıkarları için kontrgerilla örgütlemeleri, darbeye başvurma, iç savaş çıkarma dahil her türlü kirli yola başvurabilmektedir. En acı uygulamaları başta 12 Eylül olmak üzere ülkemizde gerçekleştirmiştir. NATO’nun Kontrgerilla Talimatnamesi yüzlerce işkence ve ölümün yolunu göstermiştir.  Gericiliği ve siyasal İslam’ı dünya da büyütmüştür. Uçak gemileriyle savaş gücüyle istihbaratıyla İsrail’in arkasındadır. Afrika, Ortadoğu ve Afganistan’daki yıkımların arkasında NATO vardır.

Peki kürsülerinden Deniz Gezmiş, Atatürk, bağımsızlık sloganları atılıp onayın “sol değerler” üzerinden alındığı bir parti nasıl barış ve istikrar için NATO’nun caydırıcılığına sığınabilir?

KAYGI VERİCİ

129 CHP’li milletvekilinden yalnızca 19’u oylamaya katılarak 17’sinin “kabul” oyu kullanmış (sadece Burdur Milletvekili İzzet Akbulut ret oyu, bir milletvekili de çekimser oy kullanmıştır) olması alınan “resmi” tutumun milletvekilleri tarafından benimsenmediğinin ve partideki ideolojik savrulmanın devam ettiğinin göstergesi sayılabilir. Ayrıca AKP’nin “bayrak etrafında toplanma” stratejisinin hala çalıştığını görmek kaygı verici.

Oysa “ret” oyu kullanılarak -en azından-,  geniş kesimler nezdinde Emperyalizm ve ABD karşıtlığı propagandası yapan iktidarın gerçek yüzü ortaya konulabilirdi. Kapsamlı ve tutarlı bir savaş ekonomisi eleştirisi yapılabilir hatta bu uluslararası bir dayanışmaya dönüştürülebilirdi. AKP’nin öteden beri Suriye ve Irak’ta ABD ile savaştığını söyleyip ABD ajandasına göre hareket etmesinin çelişkisi ortaya konularak artık “uluslararasılaşmış” Kürt sorununun çözümünde sağlıklı bir zemin yaratılabilirdi.